ABD, Asya’dan elini çek!

ABD’nin bakışları Ortadoğu’dan Asya’ya dönüyor. Amaç, yükselen dev Çin’i kuşatma altına almak, Rusya’nın çevresindeki nüfuz alanını emperyalizmin etki dairesine çekmek, merkezinde Rusya ile Çin’in bulunduğu bir Şanghay askeri ekseninin oluşmasını engellemek ve bütün bunları gerçekleştirmek için Asya’da bir ittifak ağı oluşturmaktır. 

Barack Obama’ya barış havarisi olarak bakanlar, ABD’nin “eksen kayması” yaşamakta olduğunu anlayamayanlardır. Doğrudur, Obama Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da savaşa girmekten mümkün olduğunca kaçınıyor. Bunun bir nedeni kendinden önce Bush’un bu bölgede kristal dükkânına girmiş fil gibi davranması ise, bir nedeni de ABD’nin son yılların enerji alanındaki büyük yeniliği olan kaya gazını ve petrolünü ekolojik her türlü kaygıyı görmezlikten gelerek gittikçe daha büyük ölçüde üretmeyi başardığı için Ortadoğu petrolünden bir ölçüde bağımsızlaşmaya başlamasıdır. (Tabii tam bir kayıtsızlık söz konusu olamaz, çünkü ABD ekonomisinin Ortadoğu petrolüne olan bağımlılığı azalsa bile, ABD dünya polisi sıfatıyla Ortadoğu’dan bütünüyle yüz çeviremez.)

ABD’nin bakışları Ortadoğu’dan Asya’ya dönüyor. Amaç, yükselen dev Çin’i kuşatma altına almak, Rusya’nın çevresindeki nüfuz alanını emperyalizmin etki dairesine çekmek, merkezinde Rusya ile Çin’in bulunduğu bir Şanghay askeri ekseninin oluşmasını engellemek ve bütün bunları gerçekleştirmek için Asya’da bir ittifak ağı oluşturmaktır. Bu ittifak ağının en önemli unsurları ise, eski müttefikler Japonya, Güney Kore ve Avustralya ile yeni müttefik Hindistan’dır. Bu ülkelerle güçlerini birleştirerek ve başka büyük (Endonezya, Tayland, Filipinler) ve daha küçük ülkelere yaslanarak ABD Çin’i kuşatma altına almak istiyor.

ABD Hava Kuvvetleri’ne ait iki B-52 bombardıman uçağının Doğu Çin Denizi’nde Çin’in kendisine ait saydığı (ama Japonya’nın da kendi egemenliğinde kabul ettiği) Diaoyu (Çince) veya Senkaku (Japonca) adaları üzerinde uyarı yapılmaksızın uçması, işte ABD’nin Çin’i kuşatma yolunda yıllardır sürdürmekte olduğu bu politika bağlamında yorumlanmalıdır. B-52’lerin harekete geçmesinin arkasında Çin’in geçtiğimiz Cumartesi bu bölgeyi Hava Savunma Tespit Alanı (Air Defence Identification Zone) olarak tanımlaması yatıyor. Çin bu bölgeye giren yabancı uçaklara müdahale edeceğini ilan etmişti. Hafta başında Japonya Başbakanı Şinzo Abe Diyet’te (Japon parlamentosu) yaptığı konuşmada bu kararın “uygulanamaz” nitelik taşıdığını ve “Japonya açısından hiçbir geçerlilik taşımadığını”  ifade etti. Abe Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı azgın döneminden bir Japon militaristinin evladı ve son derecede şovenist bir politikacı. Ama bu çıkışı yaparken belli ki Amerikalı ağabeyleri omzunu sıvamışlar. Abe sözünü söyledi, ardından Abede silah gösterdi!

Durum yalındır: İkinci Dünya Savaşı’ndan bu bölgede Japonya’ya iki nükleer bomba atarak muzaffer çıkmış olan ABD şimdi o dönemde bu bombalar sayesinde kurulmuş olan statükonun bozulmasına karşı çıkıyor. Çin o dönemde yoksul ve sefalet içinde yaşayan bir yarı-sömürge ülkeydi. Şimdi ise dünyanın hızla büyümeye devam eden ikinci büyük ekonomisine ve her yıl daha fazla güçlenen bir orduya sahip. ABD’nin Asya kıtasına dayattığı rezil statükoya meydan okuyor. Japonya, Kore ve Filipinler’deki üslerinde yüz binlerce birliği olan ABD, Asya’da kendine ait toprak olmadığı halde Çin’in burnunun dibine girerek uçak uçurma cüretini kendinde buluyor.

Çin hâlâ kendine komünist diyen bir tek parti diktatörlüğünce yönetiliyor olsa da artık bütünüyle kapitalist bir ülke. Üstelik ekonomisinin gelişme temposu ve dev bir kıta devleti olması dolayısıyla bir süre sonra emperyalist bir ülke haline gelmesi de büyük olasılık. Ama ABD’nin, kendisinin Asya hâkimiyetine meydan okunması ihtimaline karşı henüz emperyalist olmayan bir ülkeyi kuşatma altına alması, statükoya en ufak bir itirazında sopa göstermesi, uluslararası proletaryanın karşı çıkması gereken bir adım. Bizim tavrımız berrak: ABD Asya’dan elini çek!

Çin birçok bakımdan dünyanın geleceğinin belirleneceği coğrafya. Bu dev ülkenin kendi içinde kapitalizmle sosyalizm arasında büyük bir savaş olacak gelecekte. Bu konuda Kasım başındaki Merkez Komitesi plenumunda liberalizmin önünü daha da fazla açmaya yönelen  bürokrasiye en ufak bir destek vermeyiz. Bizim umudumuz dev Çin proletaryasının kırın yoksulları ile yapacağı ittifaktadır. Ama ABD’nin Çin’e saldırısının da sonuna kadar karşısında oluruz. Gelecek, emperyalizme karşı mücadele eden gerçek komünistlerin, yani devrimci Marksistlerin Çin’de de, başka ülkelerde de işçi sınıfının önderliğini kazanması ile güvenceye alınacaktır. Aksi takdirde, Ortadoğu’da da, Asya’da da emperyalizm hâkimiyetini kaptırmamak için gerekirse milyonların kanını dökecektir.

Dün savaşı kazanmışken Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atan, bugün Çin’in bir milyarı katbekat aşan nüfusundan, dünyanın bir numaralı ekonomisi olmaya doğru dev adımlarla ilerleyen ekonomisinden ve her geçen gün güçlenen ordusundan ürktüğü için çok daha büyük çılgınlıklara kalkışabilir. İnsanlığı böyle bir felaketten, böyle bir barbarlıktan ancak sosyalizm koruyabilir.