İşçi sınıfı “Demokratik Özerkliği” desteklemeli

Onyıllardır dilini konuşamayan, çocuğuna istediği adı koyamayan, kültürünü geliştiremeyen, varlığı reddedilen Kürt halkı, bugün uzun yılların mücadelesinin getirdiği kararlılıkla haklarını kendi inisiyatifi ile hayata geçiriyor. Kürtlerin geniş temsile dayanan bir kuruluşu olan Demokratik Toplum Kongresi, 14 Temmuz günü olağanüstü oturumunda “Demokratik Özerkliği” ilan etti. Bu, ister Kemalist, ister hükümet yanlısı, ister “ülkücü”, ister liberal, bugünkü düzenin temsilcilerince dünyanın sonu gibi sunuldu. Oysa Türkiye’nin başına bir felaket gelmiyor. Tam tersine demokratik özerklik gibi atılımlar bu toprakları daha yaşanılası kılar. İşçi sınıfı ezilen Kürt halkının bu talebini desteklemelidir. Bu, kendi sınıf çıkarlarına yararlı olacaktır.

“Demokratik Özerklik” ilanı karşısında, Kürt halkının hakları konusunda en “anlayışlı”, en “hoşgörülü” düzen temsilcileri bile hemen şu refleksi gösteriyor: “Ama bu konu üzerinde mutabakat sağlanmadı ki. Böyle tek yanlı olarak ilan edilmesi yanlış.”

Bu tür bir tepki, o kadar çok nedenle haksız ve yanlış ki. Her şeyden önce, Kürt hareketi “Demokratik Özerklik” talebini en az dört beş yıldır yüksek sesle dile getiriyor. Dile getirmenin dışında ne yapsa idi? Hükümet ile Kürt hareketinin karşılıklı olarak oturup pazarlık ettiği bir masa var da Kürt hareketi bu talebini oraya getirmedi mi? Tabii ki böyle bir müzakere ortamı yok. O zaman da Kürt hareketi taleplerini bütün hareketler gibi, medyada, kendi yayınlarında, sözcülerinin konuşmalarında, kitle gösterilerinde dile getirecek. İşte “Demokratik Özerklik” bu ortamlarda yıllardır dile getiriliyor. Düzenin sözcüleri arasında bunu ciddiye alıp tartışan mı oldu? Ebediyen beklemek zorunda mı Kürtler?

Ayrıca, ezilen bir halkın hakları söz konusu oldu mu bu ezilmişliğin giderilmesi için ne yapılacağı konusunda ezen tarafa sorulmaz! Ezen taraf, zaten adı üstünde, ezen taraftır. Onyıllardır Kürtlerin varlığını inkâr etmiş, onları Türkleştirmeye yani asimile etmeye çalışmış, buna karşı mücadele ettiklerinde ise onları imha etmeye yönelmiş bir düzene Kürtler ne sorsunlar? Onlar “biz böyle yaşamak istiyoruz” diyorlar. Ezen tarafa artık yanlıştan dönüp bunu onaylamak düşer. “Benden izin aldın mı?” diye sorarsanız, ezmeye devam etmek istediğinizi itiraf etmiş olursunuz!

Hani “hak verilmez, alınır”dı?

İşçi sınıfı için dikkat edilmesi gereken başka bir şey daha var. Sınıfın mücadele eden bütün kesimleri şu sözü duymuştur: “Hak verilmez, alınır”. Bu ne demektir? Mesela, Türkiye’de ilk grev, ünlü Kavel grevi, 1963’te Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Yasası çıkmadan önce yapılmıştır. Hak verilmeden alınmıştır. Patronlar, onların partileri, devletin polisi ve mahkemeleri işçilere “size grev hakkı tanımadık ki, yapamazsınız” demedi mi sanıyorsunuz? Dedi ama işçiler dinlemediler, 62 gün grev yaptılar ve kazandılar. Mesela, Aleviler cemevlerini kurmak için kimseden izin almadılar. Cemevleri kuruldu. Şimdi istenen, bunların dinsel ibadet yerleri olduğunun devlet tarafından kabul edilmesi, bunun getireceği avantajlardan yararlanmak. Ama devlet bunu kabul etmiyor diye Aleviler cemevi kurmaktan vazgeçmedi. Aleviler şimdi orada cem ayini de yapıyor, cenaze töreni de.
Başka ezilenler için geçerli olan mücadele kuralının Kürtler söz konusu olduğunda unutulması olmaz. İşçi sınıfı, kendisi için savunduğunu başka ezilen kesimler için de savunmazsa onları hiçbir zaman yanına kazanamaz. O zaman da burjuvaziyi kesin bir yenilgiye uğratarak iktidarı alamaz.

Ezilenlerin haklarını savunmak mücadeleyi birleştirir

İşçi sınıfı açısından Kürtlerin haklarına sahip çıkmasının desteklenmesinin en önemli nedeni şudur: Kürtler ezilirken Türk işçiler onların ezilmesine karşı çıkmazsa, Kürtler kendi sınıf kardeşlerine güvenemeyecek, bu da sınıfı bölecektir. Burjuvazinin ve AKP hükümetinin neoliberal, piyasacı saldırısına, örneğin kıdem tazminatının bir iş güvencesi faktörü olmaktan çıkarılmasına, örneğin bölgesel asgari ücrete, örneğin özel istihdam bürolarının işçileri köleleştirmesine karşı çıkmak ve sonuç almak istiyorsak, milyonlarca Kürt işçiyi yanımıza kazanmamız gerekir. Onların haklı taleplerini desteklersek, onlar da kapitalist düzenin hâkim güçlerinden farklı olarak işçi sınıfının kendilerini ezmekte bir yarar görmediğini anlayacaktır. Sınıf kardeşliği böylece pekişir, kapitalistlere ve onların politikasını uygulayan hükümete karşı mücadele böylece güçlenir.

Demek ki, Kürtlerin “Demokratik Özerklik” adı altında kendi yerel işlerini kendilerinin yönetmesini, dillerinin ve kültürlerinin yaşatılmasını, Kürt ile Türk’ün eşit olmasını öngören politikasını işçiler desteklemelidir.

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2011 tarihli 22. sayısında yayınlanmıştır.