Türkiye Komünist Fırkası’nın 100. yıldönümü (1): Türkiye işçi sınıfı burjuvaziden bağımsızlaşıyor

TKF 1920

Bundan tam 100 yıl önce, 10 Eylül günü, bugün Azerbaycan’ın başkenti olan Bakû’de düzenlenen bir kuruluş kongresi ile Türkiye Komünist Fırkası (TKF) kuruldu. Bu, işçi sınıfımız açısından tarihi bir olaydı. Çünkü işçi sınıfı için bütün burjuva düzen partileri karşısında kendine özgü bir siyasi partiye sahip olmak sınıf mücadelesinin sağlıklı ve başarılı biçimde yürütülmesinin en önemli koşuludur. İşçi sınıfı mücadelesini bilimsel temele oturtmuş olan Marx ve Engels’in kaleme almış olduğu Komünist Manifesto şöyle diyor: “Mülk sahibi sınıfların bu kolektif iktidarına karşı işçi sınıfı, ancak, kendini mülk sahibi sınıflar tarafından kurulmuş olan bütün eski partilerden ayrı ve onlara karşı duracak bir siyasi parti olarak örgütleyebilirse bir sınıf olarak hareket edebilir.” TKF işte bu koşulu sağlamıştır: Türkiye işçi sınıfının “bir sınıf olarak hareket etmesi” için gerekli adım atılmıştır. Marksist politikanın en önemli ilkesi olan “sınıf bağımsızlığı” ilkesinin en önemli önkoşulu yerine gelmiştir.

İşçi sınıfı, mücadelesi içinde işçiler arasında rekabetin zararlarını ortadan kaldırmak ve birlikten doğacak gücü sağlayabilmek için elbette sendikalarda örgütlenecektir. Ama sendikaların yapabileceği şeylerin ciddi sınırları vardır. Patronlar sınıfı ekonomiyi ve toplumu yönetmek için siyasi iktidarı kendi partileri aracığıyla elinde tutar. İşçi sınıfının çıkarları ise patronların çıkarlarıyla taban tabana zıttır. Parasını patronlardan elde eden, onların çıkarlarına hizmet eden düzen partileri işçi sınıfının çıkarlarını koruyamaz, geliştiremez. İşçi sınıfının ihtiyaçlarının bilimsel ifadesi olan Marksizm bu yüzden daima bütün düzen partilerinin karşısında bir işçi partisinin olmasının gerekliliğini vurgulamıştır. İşte Türkiye’de TKF’nin kurulması, tam da işçilerin ve diğer emekçi ve yoksul katmanların patron partileri dışında bir siyasi mücadele aracına kavuşması anlamına gelmiştir.

Ekim devriminin ürünü

Elbette bu gökten düşer gibi olmamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın (1914-1918) sonu bir dizi devrimle gelmiştir. Bunlar arasında en önemlisi Rusya’da yaşanan 1917 Ekim devrimidir. Ekim devrimi sadece gerçekleştiği Rusya topraklarında bir devrim amaçlamıyordu: Dünya çapında bir devrimin başlangıcı olarak yapılmıştı. Elbette bir dünya devrimi gerçekleşecekse, buna bir de önderlik gerekiyordu. Ekim devrimi ardından dünya devrimini gerçekleştirecek bir dünya partisi olarak Komünist Enternasyonal’in kurulması TKF’nin dünyaya gelmesinin çok önemli bir koşulu olmuştur. 1918-1921 arasında dünyada Meksika’dan Çin’e, Fransa’dan Endonezya’ya kadar birçok komünist partisi kurulmuştu. İşte TKF bu partilerden biridir. Bu sayede doğmuştur, bu yüzden enternasyonalisttir.

TKF’nin doğumuna yol açan ilk faktör uluslararası ise, ikincisi o dönemde Anadolu topraklarında yaşananlardır. Anadolu, Osmanlı’da Birinci Dünya Savaşı’na son veren Mondros Mütarekesi’nin ardından adım adım emperyalistlerce (İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar) ve onların desteğini alan bölge güçlerince (Yunanistan) işgal edilmişti. İstanbul’da Saray ve hükümetleri bu işgale boyun eğince, işgale karşı mücadele Anadolu’nun çeşitli yörelerinde oluşan Kuvayı Milliye adıyla anılan yerel güçlere, ardından da Ankara’da kurulan meclise ve onun hükümetine düştü. Böylece, Milli Mücadele aynı zamanda padişaha karşı bir devrim karakteri kazanıyordu.

Bu iki devrimin birleşmesi, yani hem dünyanın hem de Türkiye’nin bir devrim ortamında yaşıyor olması, Türkiye tarihinde ilk kez bir devrimci ve enternasyonalist işçi partisinin kurulmasıyla sonuçlandı. İşçi sınıfı böylece hem sınıf bağımsızlığı yolunda önemli bir gelenek yaratmış oluyor, hem de daha siyasi olarak örgütlendiği andan itibaren dünyaya proletarya enternasyonalizminin gözlerinden bakmanın olanaklarına kavuşuyordu. Türkiye Komünist Fırkası (TKF) adını taşıyan bu partinin kuruluşunun 100. yılını kutlamamız, sadece tarihimizi iyi bilmemiz bakımından değil, sınıf bağımsızlığı ve enternasyonalizm geleneklerini sürdürmek, sınıf mücadelesinin geleceği açısından belirleyici olduğundan dolayı önemlidir.

Müslüman komünizminin içinden gelen parti

TKF’nin kuruluş sürecinin başından itibaren Rusya Müslümanlarının komünist örgütlenmesinin bir parçası olarak planlanmıştır. Burada başlangıç noktası MüsKom adlı bir örgüttür. Genç Sovyet Rusya yönetimi, Milliyet İşleri Komiserliği’nin içinde özerk bir Müslüman İşleri Merkez Komiserliği (MüsKom) kurulmasına karar vermiştir. Mustafa Suphi çalışmalarına ilk önce 1918 bahar aylarında bu komiserlik bünyesinde başlamıştır. Mustafa Suphi’nin Türkiye Türkçesi ile Nisan ayında yayınına başladığı gazete Yeni Dünya’nın başlığının altında bu nedenle “Merkez Müslüman Sosyalistler Komitesi yayın organı” yazmaktadır.

Bu komiserlikte ilk aşamada en faal olanlar Kazan Tatarları idi. Mollanur Vahidov, Emine Muhiddinova, Halimcan İbrahimov, Şerif Manatov, Mirsaid Sultangaliev gibi önde gelen Tatar komünistleri Mart 1918’de yapılan Rusya Müslüman Emekçileri Konferansı ile kendilerini Müslüman toplumlar içinde daha güçlü olan burjuva devrimci hareketlerden (esas olarak Ceditçilik) ayırdıktan sonra, Bolşeviklerin kendi partisi olan Rusya Komünist Partisi (b) (buradaki b, partinin kökünün Lenin’in Bolşevik Partisi’nde yattığını vurgulamak içindir) dışında ayrı bir “Müslüman Komünist Partisi (b)” kurmak üzere bir yürütme oluşturmuştur. Bu partinin hazırlıkları için de yukarıda sözünü ettiğimiz MüsBüro oluşturulmuştur.

Daha sonra Kasım 1918’de bir Müslüman Komünistleri Kongresi toplanmıştır. Mustafa Suphi bu hareketin önderleri arasında yer almıştır. 1920 yılının ilk yarısını (ve belki 1919’un ikinci yarısını da) Mustafa Suphi tam da bu işlerle görevli olarak Türkistan’da geçirmiştir. Mustafa Suphi, bu hareketin öylesine parçasıdır ki, 1918 Haziran-Eylül arasında Çekoslovak karşı devrimci birlikler Kazan’ı kuşattıklarında o da Müslüman komünistler ve yerli halkla birlikte şehrin savunulmasında görev almıştır. Bu çarpışmalarda karşı devrimciler MüsKom başkanı Mollanur Vahidov’u şehit etmişlerdir.

Mustafa Suphi sonunda Azerbaycan’a dönerek Mayıs ayında Türkiye Komünist Teşkilatını kurmuştur. Bu örgüt 1-7 Eylül 1920’de Azerbaycan’ın başkenti Bakû’de toplanan Doğu Halkları Kongresi’ne katılmış, bu kongrede Mustafa Suphi’nin kendisi Divan heyetinde görev yapmıştır. Bakû Doğu Halkları Kongresi büyük ölçüde Müslüman halklarının bir kongresi olarak yürütülmüştür.

İşte TKF bütün Asya ve Afrika’daki Müslümanların komünizmle el ele vermesi için atılan bütün bu adımlardan sonra, bunların içinden oluşmuştur. TKF’nin Doğu Halkları Kongresi’nin kapanışından üç gün sonra yine Bakû’de toplanan kuruluş kongresini açan Azerbaycan komünizminin tarihi önderi Neriman Nerimanov ve Doğu Halkları Kongresi’nde kurulmuş olan Şark Tebligat ve İcraat Şûrâsı (Doğu Propaganda ve Eylem Kurulu) temsilcisi olmuştur.

Kongre, Bakû’de Mayıs ayında kurulmuş olan örgütün yanı sıra, Türkiye’nin her yerinden komünist örgüt ve çevrelere çağrı çıkartılmış olan davetiyelere cevap verebilenlerin katılımıyla yapılmıştır.

Devrimci program, enternasyonalist örgütlenme

TKF’nin programı, işçi sınıfının ekonomik ve toplumsal talepleri zemininde günbegün sürdürdüğü mücadele içinde onunla birlikte yürümeyi öngörür. Ama bu çabanın getireceği örgütlenme sonucunda kazanılacak güç, esas olarak siyasi iktidarın patronlardan alınarak işçi sınıfına devredilmesinde kullanılacaktır. Çünkü işçi sınıfının kapitalist toplumda yaşadığı sömürü, işsizlik, yoksulluk ve olanaksızlıklar, ne kadar kazanım elde edilirse edilsin devam edecektir. İşçi sınıfının gerçekten insanca yaşayabilmesi için kendi iktidarını kurması gerekir. Bu ise devlet yapısının baştan aşağı değişmesini, yani devrimci bir partiyi gerektirir. TKF’nin programı işte bu nedenle devrimci bir programdır.

Kapitalist ekonomi bütün dünyayı birleştirdiği için devrimin de dünya çapında kazanması gerekir. Bunun tek yolu, işçi sınıfının bir dünya partisinde örgütlenmesidir. İşte TKF, Türkiye’de daha sonra hiçbir sosyalist partide görülmediği şekilde, böyle bir dünya partisi olan Komünist Enternasyonal’e bağlı olarak kurulmuş bir partidir.

Türkiye işçi sınıfına yeniden böyle bir parti gerek

TKF, çok erken bir aşamada partinin büyük önderi Mustafa Suphi’yi yitirmiş, on yıllar süren gelişmesi içinde çeşitli nedenlerle hatalar yapmış, zayıflamış ve sonunda ortadan kalkmıştır. Bugün “komünist parti” adını taşıyan partilerin, tarihi TKF ile bir ilişkisi yoktur. Öyleyse böyle bir partinin yeniden inşasına ihtiyaç vardır. Devrimci İşçi Partisi bu amaçla kurulmuştur. Amacı Türkiye işçi sınıfına devrimci ve enternasyonalist bir önderlik yaratmaktır.

İkinci yüzyıla yeni bir partiyle başlıyoruz. İşçi sınıfımızın yolu açık olsun!