Ölümünün 140. yılında Marx’ın mirasına sahip çıkabilmek
14 Mart 1883’te hayata veda eden işçi sınıfının büyük önderi Karl Marx’ın ölümünün 140. yıldönümü. İçerisinde bulunduğumuz dünyayı, bir bütün olarak üretim ilişkilerini ve siyasi mücadelelerde yansımasını bulan sınıf mücadelesini, tarihin deviniminin nasıl gerçekleştiğini Marx’tan bu yana daha berrak bir şekilde anlatabilen kimse çıkmadı. Marx’ın gerçek öğrencileri olmayıp onu aşmayı planlayanlar, ya Marx’ın anlattıklarını başka anlaşılmaz kelimelerle anlatarak onun kötü bir kopyasını sundu ya da Marksizmi tersyüz etti. 2008’de başlayan ve halen devam eden Üçüncü Büyük Depresyon döneminde dikkatler yeniden Marx’a yönelirken, Amerikan ve İngiliz emperyalizmi başta olmak üzere emperyalizm, Rusya ve Çin’e karşı dünyayı bir üçüncü savaşa sokma arifesindeyken, tarihin sonunun gelmediği ve Karl Marx’ın ileri sürdüğü tarihin hareket yasasının halen geçerli olduğu karşı konulamaz şekilde açık.
Avrupa işçi örgütlerinin önderi
Marx, yalnız yapıtları ve öğretisi ile değil, 19. yüzyılın çalkantılı yıllarında verdiği örgütsel mücadeleler ile de dünya proletaryasının önderidir. Her ne kadar liberalizmden payını alan Post-Marksist düşünürler, onu yalnız bir iktisatçı, bir filozof gibi sunsa da, Karl Marx, fildişi kulede yazarlık yapmamış, Avrupa’daki işçi örgütleri ve sendikaların içinde bir devrimci olarak bizzat çalışmıştır. İşçi sınıfının uluslararası çapta örgütlenmesini bir zorunluluk olarak gördüğü için Birinci Enternasyonal’de mücadele yürütmüş ve ona önderlik etmiştir.
Sürdürdüğü örgütlü mücadelenin bir yanı da işçi sınıfının stratejisini ve programını oluşturmasıdır. İşçi sınıfının gündelik mücadelelerinin, sermaye sınıfından bağımsız bir işçi partisi içerisinde siyasi mücadeleye doğru yol alması gerektiğini, bu mücadelenin ancak bağımsız bir şekilde inşa edilebileceği savunusunu zihinlere kazımıştır. Burjuvazinin hâkim olduğu kapitalist devletin yıkılması ve bu aygıtın parçalandıktan sonra bir işçi devleti kurulması gerektiğini ileri sürmüş, pek çok genç devrimciyi bu fikirle eğitmiştir. Proletarya diktatörlüğü kavramı ile işçi sınıfının egemen güç olarak, işçi devriminden sonra kontrolü tek elde toplaması ve zor gücünü yerinden ettiği sermaye sınıfının tasfiyesi için kullanması gerektiğini savunmuştur.
Marx’ın mirası
Marx’ın mücadele arkadaşı Engels, parlamenter budalalık kavramını tarihin ve tarihte ilerlemenin parlamento salonlarında alınan kararlar ile gerçekleştiği, meclis dışındaki olayların ise ikincil bir öneme sahip olduğu yanılsaması şeklinde anlatmıştır. Marx ve Engels’in 19. yüzyılda karşısında mücadele ettiği bu eğilim, günümüzde de varlığını sürdürüyor. İşçi sınıfının meclis seçimlerinde de oy hakkını kullanmaktan geri durmaması kılıfı ile ön plana çıkarılsa da, bu yöntem işçi sınıfının bağımsız iradesinden ve kuvvetinden vazgeçmesi ile vücut buluyor. Bugün Karl Marx’ı layıkıyla anmak, işçi sınıfı ve emekçi halkın bağımsız siyasal mücadelesi için çalışmak, hâkim sınıfların çeşitli kanatları arasında mekik dokumamak ile mümkün olabilir. Marx’ın şu sözleri hatırlanmalıdır: “İşçi sınıfının kurtuluşu kendisi tarafından kazanılabilir.” Bu yöntem, Türkiye’de işçi sınıfı ve emekçi halkın gerek ekonomik darboğazdan gerek baskıcı ve keyfi yönetim olan istibdaddan kurtuluşu için halen tek yoldur. Aksi, emekçi halkı aldatmak ve yanlış yöne sürüklemek olur. Karl Marx’ın 140. ölüm yıldönümünü, düzenin tamiri amacıyla değil, gerçek bir kurtuluş için mücadele etmek şeklinde, Marx’ın mirasına sahip çıkarak idrak ediyoruz.