Ekim devriminin iktidarı

Eski Rus takvimine göre 25 Ekim’de bugünkü takvime göre 7 Kasım’da Bolşeviklerin önderliğinde ve Trotskiy’in yönetiminde gerçekleşen başarılı ayaklanma, burjuva geçici hükümetin hâkimiyetine son verdi. Böylece Şubat devriminden sonra Lenin’in “ikili iktidar” olarak tanımladığı durum sona eriyor ve İşçi, Köylü ve Asker Temsilcileri Sovyeti’nin iktidarının önü açılıyordu.

Yeni hükümet

Burjuva hükümeti devrildikten sonra yeni hükümetin nasıl olacağı sorusu gündeme geldi. Bolşevikler doğrudan hükümete el koymadılar. Ayaklanma sırasında toplanmakta olan Sovyet kongresine konuyu getirdiler. Sovyet içindeki küçük burjuva partiler, köylüler içinde etkin sosyal-devrimciler ile reformcu Menşevik partisi ayaklanmayı protesto ettiler. Sovyet kongresini terk ettiler. Sosyal-devrimcilerin sol kanadı devrimi destekledi. Ancak küçük burjuva partilerle arabulucu konumunda bulunmak için hükümete girmeyi reddetti. Böylece Bolşevik Partisi devrimin hükümetini oluşturmayı tek başına üstlenmiş oldu.

Yeni hükümet, üyelerinin farklı bir partiden olmasıyla değil doğrudan başka bir sınıfın iktidar organı olmasıyla ayrılmaktaydı. Bu özellik sembolik ifadesini hükümetin isminde buldu. Lenin, yeni hükümet üyelerinin sömürü, baskı ve acı dolu yılların sabık iktidarlarını anımsatan “bakan” sıfatıyla anılmasına itiraz etti. Yeni hükümetin adı Sovnarkom yani Halk Komiserleri Konseyi oldu. Hükümet üyeleri bakan olarak değil komiser olarak görev yapacaklardı.

İşçi ve köylü hükümeti Sovnarkom sınıfsal niteliğini hemen gösterdi. Lenin başkan olmak yerine partiye yoğunlaşmak istiyordu. Başkanlık için Trotskiy’i önerdi. Trotskiy, kendisinin Yahudi kökenli olmasının karşı devrimciler tarafından köylülük içindeki geri eğilimleri kışkırtmanın bir vesilesi olacağını düşünerek bu öneriye sıcak bakmadı. Devrimi pratik olarak yöneten Trotskiy olmasına rağmen siyasi önderliğin Lenin’de olduğuna şüphe yoktu. Lenin’in Sovnarkom başkanı olmasına karar verildi. Trotskiy dışişleri komiserliği önerildiğinde kabul etti. Ancak önünde bir kariyer planı yoktu. “İşçi sınıfının diplomasiye ihtiyacı yoktur. Birkaç deklarasyon yayınlar dükkanı kapatırım” diyordu. Görev dağılımında önerileri ve yönlendirmeleriyle etkili olan isim, partinin örgüt alanındaki liderliğini üstlenmiş olan Yakov Sverdlov’du. Adeta Sovnarkom’un iç yapısının mimarı olan Sverdlov kendisi için bir koltuk ayırmamıştı.

Bugün bir bakanlık koltuğu için yapmadığı entrika, yalakalık kalmayan burjuva politikacıları ile işçi sınıfının devrimci liderleri arasındaki fark işte bu kadar açıktı. Onlar koltuk kapmayı değil koltukları kaldırmayı amaç edinmiş komünist devrimcilerdi. Kurmaya çalıştıkları işçi devleti, burjuvaziyi ezip sınıfları ortadan kaldırdıkça insanları değil eşyayı yöneten bir aygıta dönüşecek ve sönümlenerek yok olacaktı.

Yeni devlet

Lenin, devrim yılı 1917’de devlet teorisi üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmış ve bu çalışmalarını Devlet ve Devrim adlı eserinde toplamıştı. Bu kitapta Lenin, Marksist devlet teorisini tüm berraklığı ile ortaya koyuyordu. İşçi devriminin burjuva devletini devralmayacağını, onu parçalayıp yerine yepyeni bir işçi devleti kurması gerektiğini belirtiyordu.

Sovnarkom bunun ilk ve en sembolik ifadesi oldu. Ancak Sovnarkom, devrimin işçi sınıfı ve köylülüğün kangren olmuş sorunlarını çözmesinin bir aracı olarak faaliyete başlar başlamaz, eski burjuva düzenini yıkmaya ve yıkıntıların üzerinden yepyeni bir devletin temellerini oluşturmaya başladı. Çok sayıda kararlar alındı, kararnameler çıkarıldı. Ancak yeni devlet Sovnarkom’un kararnameleriyle değil işçi sınıfının ve yoksul köylülerin eylemiyle kurulmaktaydı.

Barış, ekmek ve toprak için kurulan bir düzen

Köylüler ve askerler, barış ve toprak istiyordu. İşçi sınıfı ise ekmek talep etmekteydi. Bu talepler işçi köylü ittifakının temelini oluşturmaktaydı. Ekim devrimine giden yolda Bolşevik Partisi’nin kitleleri peşinden sürükleyen sloganı da “barış, ekmek ve toprak” olmuştu.  Devrimin ilk kararnamesi derhal bir ateşkes ve adil bir barışın sağlanmasına yönelikti. Ekmek talebinin karşılığı fabrikalarda işçi denetiminin ilanı oldu. Patronların “biz size ekmek veriyoruz” yalanı böylece ortadan kalkıyordu. Üretenler yönetmeye başlıyordu. Tüm toprakların köylü komitelerine devredilmesi kararı ile toprak reformunun işaret fişeği çakıldı.

Patronlar devrime karşı boykot ve sabotajla direndiğinde işçi denetimi fabrika işgali biçimini aldı. İşçi denetimini kamulaştırmalar izledi. Büyük patronların direnci böyle kırıldı. Yoksul köylüler toprakları işgal etti. Böylece tarihin en hızlı ve kapsamlı toprak reformu gerçekleşti. Orduya derhal ateşkes emri verildi. Bu emri uygulamayı reddeden genelkurmay başkanı görevden alındı. Ordunun başına bir asteğmen olan Krylenko getirildi. Tüm ülkede olduğu gibi orduda da ayaklar baş olmaktaydı. Çarlık ordusunun sadece komutanları değişmeyecek adeta sıfırdan bir işçi köylü ordusu kurulacaktı. Kızıl Ordu adını alacak olan bu ordu Trotskiy’in önderliğinde tamamen sınıfsal temellerde kuruldu.

Barış, ekmek ve toprak talebi sadece Bolşevikleri iktidara getirmedi. Bolşevik iktidar kitlelerin kendi talepleri için mücadelesinin önünü açtı ve en ileriye kadar taşıdı. Böylece yoksul halk kitleleri en temel yaşamsal ihtiyaçları için mücadele ederken yeni tipte bir devletin yani proletarya diktatörlüğünün temellerini attı. Artık fabrikalar kâr için değil planlanan ihtiyaçlara göre üretecek, çalışmak isteyen herkes iş sahibi olacak, köylü kendi toprağını ekecek, askerler bir avuç sömürücü azınlığın menfaatleri için ölmeyecek, ordu işçilerin ve köylülerin ordusu olacaktı.

Ayrıca devrimin ilk adımlarından biri de ulusların kendi kaderini tayin hakkını tanımaktı. Ulusların hapishanesi olarak dehşet saçan Çarlık Rusyası’ndaki ezilen halklar nezdinde muazzam bir heyecan ve dinamizm yaratan büyük bir devrimci atılım başlatılıyordu. Bu hakkı da bu kadar kesin bir şekilde ancak bir işçi devleti tanıyabilirdi. Zira sadece bir işçi devleti ulusları sömürerek değil özgürleştirerek yaşayabilirdi.

Burjuva demokrasisi yerine işçi demokrasisi; burjuva parlamentosu yerine işçi sovyeti

İşçi sınıfı Çarlık rejimini deviren Şubat devrimini gerçekleştirdiğinde, o zamana kadar halkın gördüğü ve bildiği en ileri demokratik kurum olan parlamento, Kurucu Meclis adıyla kitlelerin başlıca talebi haline geldi. Burjuva partileri güya anayasa ve demokrasi yanlısıydı ama Kurucu Meclis’in toplanmasını hep ertelediler. Küçük burjuva sosyalist partiler ise Kurucu Meclis’i toplama işini burjuvalara havale etmiş ve beklemeye geçmişti. Bolşevikler devrimin ileriye götürülmesini temsil eden Kurucu Meclis talebine sahip çıktı ve tüm oyalamalara karşı derhal bu meclisin toplanması için mücadele etti.

Nitekim Kurucu Meclis seçimleri ancak Ekim devriminin ardından gerçekleşebildi. Ancak devrim Çarlık rejimine son vermenin ötesine geçmişti ve burjuva düzenine ve sömürüye son verecek bir sosyalist devrime dönüşmekteydi. Bu dönüşüm esnasında Çarlık rejimine karşı ileri bir biçim olan Kurucu Meclis, Sovyet demokrasisi karşısında geri bir biçime dönüştü. Çünkü Kurucu Meclis son tahlilde burjuva bir sınıf karakterine sahipti. Genel oy ilkesine göre seçilmekteydi. Sovyet ise işçilerin ve yoksul köylülerin örgütlerine doğrudan bağlıydı. Parlamentolar 4-5 yılda bir seçim yapıp sonra toplumu yönetme işini burjuvaziye terk eden yapılardır. Yani Çarlık rejimine son veren halk kulluktan kurtulmuşsa da parlamento yani Kurucu Meclis halkı pasif bir konumda tutuyordu. Oysa işçiler ve köylüler ayaktaydı. Askerler boylu boyunca siyasetin içine girmişti. Parlamento burjuvaziye işçi sınıfının merkezinde yer aldığı bu devrimci dinamizmi Rusya’nın devasa kır nüfusunun pasifliği içinde ezme olanağı tanımaktaydı. Sovyetler ise emekçi halkı seçimden seçime değil doğrudan ve sürekli olarak siyasetin içinde tutma ve kendi kendini yönetmeye olanak sağlayan bir yapıdaydı.

Kurucu Meclis seçimlerinde Bolşevikler 10 milyon oy aldılar. Ancak çoğunluk 17 milyon oy alan devrim karşıtı köylü partisi Sosyal Devrimcilere (SR’ler) geçti. Bolşevikler devrimi ileriye götürmek için burjuva parlamentosu niteliğindeki Kurucu Meclis’e değil Sovyetlere dayanmak zorunda olduklarını gördüler. Kurucu Meclis’i kapattılar. Bu tutum burjuvalar ve devrimden yan çizmeye meyilli küçük burjuva sosyalistleri tarafından anti-demokratik bir tutum olarak mahkûm edildi. Hâlbuki Bolşevikler, Kurucu Meclis seçimi sonuçlarına bakıp devrim karşıtı SR’lere iktidarı verseydi, bunun sonucu çoğunluğu köylülerden oluşan 17 milyon kişinin iradesinin ülkeyi yönetmesi olmayacaktı. Köylü kitlelerin pasifliği üzerinden asalak burjuvalar iktidarı yeniden gasp edecekti. Bunun doğrudan sonucu fabrikaların işçi denetiminden çıkması, barış sürecinin askıya alınması ve toprak reformunun kesintiye uğraması olacaktı. Bolşevikler çok doğru bir iş yaptılar ve tüm emekçi halkın en temel taleplerini gerçekleştiren devrimin sürekliliğini parlamento seçimlerine kurban etmeyi reddettiler.

Nitekim daha sonra burjuvazinin tüm kışkırtmalarına rağmen köylüler, barış ve toprak talebini samimiyet ve kararlılıkla yerine getiren Bolşevik önderliğe ve Sovyet iktidarına karşı çıkmadılar. Bilakis yoksul köylüler giderek daha fazla Kızıl Ordu saflarında birleşti. Çünkü toprak ağalarının toprağı yeniden eline almasına karşı köylüyü koruyan yegâne güç Kızıl Ordu’ydu. Demokrasi kavramını istismar ederek devrim aleyhinde çalışan burjuvalarla işbirlikçileri SR’ler ve Menşevikler ise halktan yüz bulamayınca çareyi emperyalistlere yaslanmakta buldular.

İşçi demokrasisinin burjuva demokrasisinden daha kuvvetli olduğu ve emekçi halka çok daha fazla özgürlük getirdiği sınıf savaşımının içinde kanıtlanmış oldu. 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2017 tarihli 98. sayısında yayınlanmıştır.