Yeni 1968 gençliği kimdir, neye ihtiyacı var?

Sungur köşe

1968’i nasıl bilirsiniz? Bu soruya insanların çoğunluğu “dünya çapında gençliğin ayağa kalkışı” olarak cevap verecektir. Oysa 1968 bunu da içermekle birlikte ondan ibaret değildir, çok daha fazlasıdır. 1968, Vietnam’da emperyalizme karşı “Tet Taarruzu” adını taşıyan bir askerî operasyondur. ABD’de emperyalizmin Vietnam savaşını sona erdirme mücadelesidir. Afrika ülkeleri Angola ve Mozambik’te Portekiz sömürgeciliğine karşı gerilla savaşıdır. Portekiz’de bir askerî darbe ile başlayan, sonra bir halk devrimine doğru büyüyen bir büyük tarihî olaydır. Arjantin’de “Cordobazo” adını taşıyan kitlesel bir işçi ayaklanmasıdır. Çekoslovakya’da Sovyetler Birliği’nin Doğu Avrupa’nın sosyalist ülkelerine “ağabeylik” yapmasına karşı bir isyandır. Güney Afrika’da salt siyahilerin yaşadığı Soweto kentinde lise ve ortaokul öğrencilerinin apartheid’e (ırk ayrımına) karşı başkaldırısıdır. Fransa’da hem öğrenci isyanı hem 10 milyon işçinin bir ayı aşkın süren işgalli genel grevidir. Türkiye’de evet üniversite işgalleridir, ama aynı zamanda 15-16 Haziran 1970 proleter ayaklanmasıdır. Daha neler, daha neler!

İnsanın başı dönüyor bu yoğunluk, çeşitlilik ve kitlesellik karşısında. Ama “Sorsak ne derdiniz?” sorusuna verilen cevap da yanlış değildir. İnsanlar 1968’i neden “öğrencilerin başkaldırısı” diye hatırlar? Çünkü ötekilerin her biri daha önce de olmuştur daha sonra da: işçi sınıfının devrimci ayaklanması, sömürge yönetimine karşı halk savaşı, ırkçılığa karşı isyan, hatta sosyalist ülkelerin “ağabey yönetimini” reddetmesi, bunlar ve başkaları tarihte (sonuncusu elbette sadece 20. yüzyıl tarihinde) sık sık görülmüştür. Ama üniversite öğrencilerinin dünyanın her yerinde hep birden ve dev kitleler olarak ayağa kalkması modern tarihte ilktir.

Bundan bir süre önce yeni bir 1968’in yaklaşmakta olduğunu yazdık. Hareket noktamız başta Amerika’da olmak üzere üniversitelerde Filistin’le dayanışma eylemleri ve kamplarıydı. Bu öngörünün 2010’lara dayanan bazı dayanakları da var ama onları başka zaman konuşuruz. Şimdi üzerinde durmamız gereken nokta şu: Bu öngörüyü yaptığımız tarihten bu yana iki ülkede yaşanan büyük kitle isyanları bu sefer gençliğin isyanının üniversite öğrencileriyle sınırlı kalmayacağını gösteriyor.

Önce Afrika ülkesi Kenya’yı ele alalım. Bundan yaklaşık bir ay önce bu eski İngiliz sömürgesinde devletin kasası boşaldığı için aynen bizde olduğu gibi meclis yoksul halkı inletecek kadar ağır vergiler getiren bir yasa kabul etti. Buna yanıt gençliğin ayaklanması, parlamentoyu basması ve küçük ölçekli bir yangın çıkarması, polisi günlerce uğraştırması oldu. Devlet başkanı işi “vatana ihanet” diyecek kadar ileri götürdü, ama bir yandan da gençlik isyanının taleplerine cevap vererek yasayı geri gönderdi. Yani gençlik mezara, talepleri iktidara!

Sonra son bir-iki haftada Hindistan’ın doğusunda yer alan Asya ülkesi Bangladeş’te olanlara bakalım. Bu konu Gerçek’in bu sayısında bir başka yazıda da ele alınıyor. Bu ülkede de devasa (kelimeyi çok tartarak kullanıyoruz) bir gençlik isyanı oldu. Konu ilk anda farklı görünüyor: Memuriyete girişte uygulanan kotalar sorunu. Ülkenin yüksek mahkemesi zaten var olan kotaların miktarını arttırdı. Kotaların çok büyük bölümü, bundan yarım yüzyıl önce Pakistan’a karşı verilen savaşta bugün “vatan” olarak kabul edilen Bangladeş’in bağımsızlığı için çarpışmış olan şehit ve gazilerin torunlarına ayrılmış durumda. Ülkenin 15 yıldır başında olan kadın başbakan Şeyh Hasina da bu bağımsızlığın önderi Mucibur Rahman’ın kızı olması hasebiyle bu şehit ve gazileri kendi tabanı görüyor. Yani bizde memuriyete girerken uygulanan “mülakat sistemi” orada “kota sistemi” olmuş! İşte işsizliğin gittikçe yükseldiği bu yoksulun yoksulu toplumda, gençlik istihdam uğruna ölüyor! En az 200 ölünün olduğu söyleniyor. Taktik yine aynı: İsyancı gençliği öldür ama ortalık yatışsın diye talebini kabul et. Şeyh Hasina’nın “benim yargıçlarım” kotayı yüzde 35-40’tan yüzde 5’e geri çekti!

Demek ki, 1968’in üniversite gençliğinin yerini almasa bile yanına eklenen bir yeni gençlik beliriyor yeni 1968’in ufkunda. Diplomalı ya da diplomasız yoksullar ve onların henüz üniversite çağında olan kardeşleri! Farkın nedeni açık: 1968 dünya kapitalizminin tarihinde gördüğü en uzun canlı sermaye birikimi dönemlerinden birinin (1945-1975) sonunda, her ülkede ekonomik durum kendi ölçüsüne göre en iyi durumda olduğu bir anda patlak vermişti. Bu dalga kapitalizmin “yüzyıllık krizlerinden biri”nin, Üçüncü Büyük Depresyon’un her ülkede yoksulları perişan ettiği bir dönem bağlamında geliyor.

İşçi sınıfının öncüsü bütün bu gençliği, üniversitelisini de diplomalı işsizini de meslek okul mezununu da yoksul varoş çocuğunu da örgütleme göreviyle karşı karşıyadır. Fantezileri bırakın! Leninist parti her ülkede ve en çok Türkiye’de vazgeçilmez bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor. Sıvayın kolları! Gelin saflara!

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2024 tarihli 179. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın.

sungur savran ağustos 2024 podcast