Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi’nin siyasal durum değerlendirmesi
Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi Türk tekelci sermayesinin üzerinde uzlaşmakta olduğu petrol açılımı, başkanlık sistemi ve ekonomik anayasaya karşı net ve kararlı bir karşı çıkışı mücadelesinin merkezine yerleştir ve bu mücadele doğrultusunun emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadelenin kopmaz bir parçası olduğunun altını çizer. İspanya’dan Tunus’a, Mısır’dan Filistin’e, Yunanistan’dan Kıbrıs’a tüm Akdeniz havzasında, Arap dünyasında, İran’da, Anadolu’da ve Mezopotamya’da halkların kaderleri birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmıştır. Bu bölgede sadece savaş rüzgârları değil devrim rüzgârları da esmektedir. Devrimci İşçi Partisi’nin çağrısı emekçi halkların emperyalizmin, Siyonizmin ve tüm işbirlikçi rejimlerin yenilgisi için kararlı ve sebatkâr bir mücadele çağrısıdır. Hedefimiz halkların birbirine düşürüldüğü bir Ortadoğu değil emperyalizmin, Siyonizmin ve işbirlikçi rejimlerin yıkıldığı bir Ortadoğu Sosyalist Federasyonu’dur.
1. Türkiye’deki siyasi gelişmeler, dünya kapitalizminin üçüncü büyük depresyonu, emperyalizmin siyasi, ekonomik ve askeri düzeyde zayıflaması, Arap devrimi ve Avrupa’nın güneyinde yükselen sınıf mücadelelerin tarihsel olarak üçüncü kez bir dünya devrimi süreci başlatması, keskinleşen sınıf çelişkilerinin karşısında ise emperyalist savaşların ve faşizm tehlikesinin yükselişi tarafından belirlenen bir arka plan üzerinde gelişmektedir.
2. Bu arka plan siyasi ve sosyal gelişmelerde barışçıl bir sürecin değil devrimlerin, karşı devrimlerin ve savaşların öne çıkacağı bir dönemin habercisidir. Türkiye’de AKP hükümetinin inisiyatifiyle geliştirilen ve Kürt hareketinin siyasi önderliği tarafından da benimsenen (İmralı başta olmak üzere) süreç bu dönemin temel karakteristiğine ters düşmemektedir.
3. Barış, çözüm vb. adlarla anılan süreç Türk tekelci sermayesinin AKP hükümeti eliyle gerçekleştirdiği bir “petrol açılımı” olarak adlandırılmalıdır. Kerkük’teki petrol ve doğalgaz yatakları başta olmak üzere enerjiye ulaşmak üzere gündeme sokulan bu açılım, Türk tekelci sermayesinin ekonomik depresyondan korunmak için büyük bir iştahla sarılmış olduğu bir projedir. Ancak Kerkük petrolleri bile tek başına sermayeyi depresyonun yıkıcı etkilerinden kurtaramayacaktır. Bunun için “petrol açılımı” aynı zamanda Başkanlık sistemi ve ekonomik anayasa ile tahkim edilen ve işçi sınıfının tüm hak ve kazanımlarına saldıran büyük bir taarruzu gerekli kılmaktadır. Bu doğrultuda Avrupa yerel yönetimler şartının çizdiği bir çerçevede ademi merkeziyetçilikle sermayenin önündeki engeller kaldırılacak, Başkanlık sistemiyle sınıf taarruzuna güçlü bir yürütme sağlanacak, sınıf saldırısının yasal zeminini de ekonomik anayasa oluşturacaktır.
4. Türk tekelci sermayesinin petrol açılımı bir barış ve çözüm sürecinin değil, 30 yıllık kirli savaşın mal olduğu can kayıplarını kat be kat aşacak ve halkları çok daha büyük bir yıkıma sürükleyecek bir savaşın kapısını aralamaktadır. ABD’nin Türkiye ve İsrail’in arasını bulması sonucunda Ortadoğu’da yeniden tahkim edilen gerici, emperyalist ve Siyonist ittifak Türkü ve Kürdüyle halkları Arap ve İran halklarıyla karşı karşıya getirecektir.
5. İsrail ve ABD İran’a karşı savaş hazırlıklarını hızlandırmaktadır. Suriye’de iç savaş isyan eden halkın her türlü bağımsız inisiyatifinin ezildiği, ABD’den ihraç edilen Texas’lı bir Kürt olan Gassan Hito’nun başkanlığında oluşturulan kukla hükümetin Esad’ın yerine parlatıldığı, Rojawa’daki Kürt kalkışmasının bu gerici plana tabi kılınmak istendiği bir evreye ulaşmıştır. Bu süreç başarıya ulaştığı takdirde emperyalizm Libya’dan sonra Arap Devrimi’ne karşı ikinci bir mevzi daha kazanacak, İsrail Siyonizmi ise Tunus ve Mısır devrimlerinden sonra yaşadığı siyasi kuşatmayı kırma fırsatı bulacak ve İran’a yönelik saldırganlığını arttıracaktır. Irak’ta Barzani yönetiminin bağımsızlaşarak ABD ve İsrail ile anlaşmış bir Türkiye ile kuracağı ilişkiler Irak’ın Şii çoğunluğunu da bu kanlı denklemin içine sürükleyecek bir potansiyel taşımaktadır. Türkiye devleti, Suudi Arabistan, Katar ve Müslüman Kardeşlerle inşa ettiği gerici, mezhepçi ve işbirlikçi ittifak ile emperyalizmin ve Siyonizmin dayanağını oluşturacaktır.
6. AKP hükümetinin yürütücülüğünü yaptığı bu büyük saldırı planı Türk tekelci sermayesinin kuvvetli desteğini almıştır. Birbiriyle çatışma halindeki Batıcı-laik burjuvazi ve İslamcı burjuvazi (bu kanat kendi içinde Gülen cemaati ve Erdoğan arasında da güçlü bir fay hattı barındırmaktadır) petrol açılımı bağlamında bir uzlaşı içine girmiştir. Bu sürecin baş aktörü olan Tayyip Erdoğan, ABD ve İsrail ile tam bir anlaşma içine girerek hem Batıcı-laik sermayeye hem de öteden beri bu konuda hükümeti eleştiren Gülen Cemaati’ne güvence vermiştir. Gülen cemaati tarafından Ergenekonculara taviz vermekle, Batıcı-laik sermaye tarafından ise İslamcı bir perspektifle özgürlükleri çiğnemekle suçlanan Erdoğan bir yandan cemaatin MİT müsteşarı üzerinden yaptığı saldırıyı püskürtmüş, diğer yandan Ergenekon, Balyoz gibi davaları son aşamasına getirmiş ve verili güç dengelerinin üzerinden tüm tarafların kabul ettiği bir hakem konumuna yükselmiştir. Birbirleriyle çelişkileri ve çatışmaları bitmemiş olsa da Türk tekelci sermayesi bir bütün olarak çıkışı emperyalizm ve Siyonizmle birlikte gerçekleştirilecek petrol açılımında ve işçi sınıfına tamamen diz çöktürecek, başkanlık sistemi ve ekonomik anayasayla güçlendirilmiş bir sınıf saldırısında görmektedir.
7. Bu gerici uzlaşı Türkiye’yi, Arap devriminin güneyden, krize karşı işçi sınıfı mücadelelerinin de kuzeyden bir devrimci havza haline getirdiği Akdeniz’de gericiliğin kalesi haline getirmeye yöneliktir. Akdeniz devrimci havzasının mücadeleci dinamiği Türkiye sınırlarına Kürdistan’dan giriş yapmıştır. 2011 yılında Tunus ve Mısır devrimlerini takip eden biçimde Kürt halkı sivil itaatsizlik çadırları ve kitle eylemleriyle sömürgeciliğe karşı büyük bir mücadele içine girmiştir. KCK tutuklamalarının polis şefleri Erdoğan’ın baş danışmanı Akdoğan tarafından “eğer bunlar olmasaydı Diyarbakır Dağkapı meydanını Tahrir meydanına çevireceklerdi” şeklinde itiraf edilmesi son derece anlamlıdır. Bugün barış ve siyasi çözüm süreci adı altında AKP hükümeti eliyle geliştirilen süreç sadece Kürt hareketini askeri ve siyasi olarak tasfiye etmeye yönelik değil aynı zamanda Arap devriminin rüzgârını bölgeye taşıyan Kürt halkının Akdeniz devrimci havzasıyla bağını kopartmaya yöneliktir. Kürt halkı Çanakkale ve Misak-ı Milli referanslarıyla bölgede Türk tekelci sermayesi öncülüğünde inşa edilen kaleye destek unsur haline getirilmeye, hiç değilse bu kaleyi tehdit eden bir güç olmaktan çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu politikayı Kürt cephesinden destekleyen güç Kürt hareketi içindeki siyasi etkinliğini giderek arttıran ve belirleyici bir konuma ulaşan Kürt burjuvazisidir. Kürt burjuvazisi, Kürt halkı içinde Kürdistan’ın Türk sermayesinin hamiliğinde yeniden sömürgeleştirilmesinin sosyal ve siyasal dayanağını oluşturmaktadır.
8. AKP’nin gerici ve saldırgan projesi olan petrol açılımını her kim ki barış ve siyasi çözüm sosuna bulayarak halka sunuyorsa o, tüm kanatlarıyla Türk tekelci sermayesinin, emperyalizmin, Siyonizmin ve kaderini bu güçlere bağlamış Kürt burjuvazisinin çıkarlarını korumaktadır. Bu gerici ve saldırgan projeyi durduracak güç ise işçi sınıfı ve emekçilerdir. Bugün ister “akil insanlar” adı altında olsun isterse başka biçimlerle işçi sınıfının, ezilenlerin ve Kürt halkının siyasi, sendikal vb. örgütlerini AKP hükümetinin ve dolayısıyla sermayenin inisiyatifi altına sokan her girişime karşı çıkılmalıdır.
9. Diğer tarafta MHP’nin faşizmi, CHP’nin ulusalcı kanadı ve bunların soldaki çeşitli izdüşümlerine karşı da mücadele elden bırakılmamalıdır. Petrol açılımının alternatifi ırkçılık ve faşizm olamaz. Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi bu doğrultuda tüm sendikalara, kitle örgütlerine, sosyalist yapılara ve Kürt hareketine ulusların ve dillerin tam eşitliği temelinde Kürtlerle Türklerin tam eşitliğini sağlayacak bir barış ve siyasi çözüm için mücadele etme ve bu doğrultuda bağımsız bir işçi sınıfı inisiyatifi oluşturma çağrısını yinelemektedir. Başta Türk ve Kürt emekçi halkları olmak üzere tüm bölgenin işçi ve emekçileri arasında kurulacak gerçek bir kardeşliğin ve mücadele birliğinin sağlanmasının yegâne yolu budur.
Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi Türk tekelci sermayesinin üzerinde uzlaşmakta olduğu petrol açılımı, başkanlık sistemi ve ekonomik anayasaya karşı net ve kararlı bir karşı çıkışı mücadelesinin merkezine yerleştir ve bu mücadele doğrultusunun emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadelenin kopmaz bir parçası olduğunun altını çizer. İspanya’dan Tunus’a, Mısır’dan Filistin’e, Yunanistan’dan Kıbrıs’a tüm Akdeniz havzasında, Arap dünyasında, İran’da, Anadolu’da ve Mezopotamya’da halkların kaderleri birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmıştır. Bu bölgede sadece savaş rüzgârları değil devrim rüzgârları da esmektedir. Devrimci İşçi Partisi’nin çağrısı emekçi halkların emperyalizmin, Siyonizmin ve tüm işbirlikçi rejimlerin yenilgisi için kararlı ve sebatkâr bir mücadele çağrısıdır. Hedefimiz halkların birbirine düşürüldüğü bir Ortadoğu değil emperyalizmin, Siyonizmin ve işbirlikçi rejimlerin yıkıldığı bir Ortadoğu Sosyalist Federasyonu’dur.