Konfederasyon yöneticiliği ikbal kapısı mı?


Sendikaların başına çöreklenmiş olan bürokrasi, gittikçe daha arsız biçimde kişisel çıkar peşinde koşuyor. Son yıllarda çeşitli işçi sendikaları konfederasyonlarının başkanları, bu konumlarını milletvekilliğine geçiş için bir sıçrama tahtası olarak kullandılar. Bu kez de DİSK’in başkanı Süleyman Çelebi ve Hak-İş’in başkanı Salim Uslu konfederasyon başkanlığından istifa ederek milletvekili adaylıklarını açıkladılar. Tahmin edilebileceği gibi, Çelebi CHP’den, Uslu ise AKP’den aday.

Konfederasyon başkanlığı, son yıllarda gittikçe daha belirgin biçimde milletvekilliğine, hatta bazı durumlarda bakanlığa geçişin bekleme odası haline geldi. Hak-İş’in eski başkanı Necati Çelik, 1995’te Erbakan’ın Refah Partisi’nden milletvekili seçilmiş, Refahyol hükümetinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak görev yapmıştı. 1999’da sıra DİSK’in bir önceki başkanı olan ve DSP’den milletvekili seçilen Rıdvan Budak’a geldi. Ecevit hükümetinde kendisine bakanlık verilmemesi bir yana, DSP’nin 2002’de sandıkta silinmesi Budak’ın kariyerini paramparça etti.

Buna karşılık, 2002 seçimlerinde (ve 2007’de tekrar) Türk-İş’in o zamanki başkanı Bayram Meral CHP’den milletvekili seçildi. Biraz daha geri gidilse, bu liste Petrol-İş’in eski başkanlarından Cevdet Selvi’ye, eski Harb-İş başkanı İzzet Çetin’e ve başkalarına da götürülebilir. Bu iki eski sendikacı da hâlâ CHP içinde aktif politika sürdürmektedirler. Selvi, Baykal’ın başkan yardımcısı idi. Çetin ise, Kılıçdaroğlu’nun başkan yardımcısı oldu. Tabii, bu geleneğin doruğunda Türk-İş genel sekreteri Sadık Şide’nin 12 Eylül hükümetlerinde Çalışma Bakanı olarak görev yapması var!

Hizmete ödül!

Çelebi ile Uslu’nun aday olması, milletvekilliğinin işçi konfederasyonlarının başkanlarına burjuvaziye iyi hizmet karşılığında ödül olarak verildiğini yeniden ortaya koyuyor. Süleyman Çelebi, 11 yıl boyunca, “işyerimi seviyorum” kampanyasından TÜSİAD’ın kapısını aşındırmaya ve Tekel eyleminin ateşini söndürmeye, Türkiye işçi sınıfının KESK ile birlikte geleneği solda olan iki konfederayonundan biri olan DİSK’i burjuvazinin çıkarlarına bütünüyle uygun tarzda yönetti. Salim Uslu ise yaklaşık 15 yıl süren başkanlığı sırasında Hak-İş’i tam anlamıyla AKP’nin işçi bürosu haline getirdi.

AKP’nin bir de memur bürosu var tabii. Ona milletvekilliği ödülü verilmedi mi peki? Anlaşılan, Memur-Sen Başkanı Ahmet Gündoğdu, kim bilir hangi nedenlerle, milletvekilliğini istememiş. Ama herhalde kendi adamı olan biri, Eğitim-Bir Sen İstanbul şube başkanlarından Ahmet Yurtman, AKP’den aday olmuş. Bu da Memur-Sen kotası!

Milletvekilliği konfederasyon ya da sendika başkanlarının, işçi sınıfı ile burjuvazi arasında kendine özgü maddi çıkarları olan sendika bürokrasisi sınıf konumundan doğrudan doğruya burjuvazinin emrine geçmesinin bir aşaması. Yani bunlar yıllarca dışarıdan hizmet ettikleri burjuvazinin artık resmen saflarına geçiyorlar. Salim Uslu adaylığını ilan ederek Hak-İş’ten istifa ederken “Bundan böyle siyaset işçiliği yapacağım” buyurmuş. Hayır, burjuva partisinde işçilik yapılmaz!

CHP ve AKP konfederasyon başkanı milletvekili adayı bulur da MHP bulmaz mı? Faşist parti de yıllardır kendisine yakın duran Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız’ı aday gösterecek. Akyıldız konfederasyondaki görevinden istifa etmiş bulunuyor.

Şimdi bunlar burjuvazinin kapılarını yine aşındıracaklar. Çelebi TÜSİAD burjuvazisinden, Uslu ise MÜSİAD ve Tuskon burjuvazisinden himmet (ve para!) dilenecek. Akyıldız kimi ziyaret eder, bilemeyiz. Belki de Ulusal İşadamları Derneği USİAD’ı. Ondan sonra da mecliste nasıl davranırlar siz düşünün. Kılıçdaroğlu TÜSİAD’ı ziyaret ettiğinde yanındaki milletvekilleri arasında eski Türk-İş başkanı Bayram Meral de vardı. Saygılarını sunmaya gelmiş!

İnsan bütün bunlara bakınca halen Türk-İş başkanı olan Mustafa Kumlu’ya acıyor. Adam 14 Mart 2008’de SSGSS yasası mücadelesinde ve 1 Mayıs 2008 eşiğinde son dakikada DİSK ve KESK ile ittifaktan çekilerek işçi sınıfına tamamen ihanet edip patronu AKP’ye hizmet ettiği halde, Tekel eyleminin başarısızlığa uğraması için elinden geleni ardına koymayan bir tavır takındığı halde, AKP’ye yaranamamış anlaşılan! Tabii işin doğrusu şu: Tekel işçisinin mücadelesi toplumun gözünde öylesine bir meşruluk kazanmıştı ki, o mücadelenin karşısında hükümetin fedailiğini yapan birini aday göstermeye AKP bile cesaret edemedi.

Çelebi basın toplantısında kendi adaylığının DİSK Başkanlar Kurulu’nun kararı olduğunu ileri sürdü. Oysa en azından bazı sendika başkanları bunu yadsıyor. Ama böyle olsaydı da, başkanların “aman gitse de kurtulsak” ruh durumu içinde adaylığa destek verdiğini düşünmek çok daha doğru.

Devrimci İşçi Partisi Programı’ndan

Devrimci İşçi Partisi, proleterlerin örgütlenerek kendilerini sermaye karşısında güçlendirme doğrultusundaki çabalarına destek olur. Sendikalar, işçi sınıfının kendini sermayeye ve burjuva devletine karşı savunmasında ve geleceğin işçi iktidarına giden yolda eğitmesinde kilit rol oynar. Ancak kapitalistler sendikaları evcilleştirme konusunda sayısız teknik geliştirmişler ve geleceğin işçi demokrasisinin nüveleri olan bu işçi örgütlerini düzene bağlamakta önemli başarılar elde etmişlerdir. Bu kirli çabalarında en önemli yardımcıları, çoğunlukla işçi sınıfı içinden gelmekle birlikte, sendika yöneticisi olarak elde ettikleri maddi ayrıcalıklar dolayısıyla çıkarları işçilerden farklılaşmış ve burjuva düzenine bağlanmış sendika bürokratlarıdır. DİP, sendika bürokrasisini alaşağı etmek ve sendikaları işçilerin sınıf mücadelesi araçları haline getirmek için hiçbir çabayı esirgemez.