İşçi sınıfı dilhun, Erdoğan memnun!
Seçim propagandasının ve veto krizinin hercümerci içinde, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, daha doğru biçimde “AKP’nin memur bürosu” olarak anılması gereken Memur-Sen’in 4. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, işçi hareketi konusunda ifade ettiği yüksek fikirler gözlerden büyük ölçüde gözden kaçtı. Bu fikirlerin nerede ifade edildiği önemli. Bilindiği gibi, Memur-Sen şu anda dünyanın en hızlı büyüyen sendika konfederasyonu. 2002’den 2010’a kadar sekiz katı büyümüş durumda. Ne başarı! AKP iktidarının kamu sektöründe çalışan işçiler arasında, AKP işçi bürosu Hak-İş’i Türk-İş ve DİSK sendikaları aleyhine büyütmek için elinden geleni ardına koymadığı biliniyor, ama ne de olsa işçi sendikası işçi sendikasıdır. Oysa Memur-Sen adı üstünde “memur” örgütlüyor. Bir dairede müdür “haydi sendikalaşalım” diyecek de memur buna karşı koyacak! Kolay mı? İşte bu yüzden AKP’ye şükran duyguları içinde bir salona konuşuyor Tayyip Erdoğan. Söyledikleri öyle özetlenecek gibi değil.
Kulak verelim:
“Bugünün dünyasında sendikacılık, geçmişte olduğu gibi kırmakla, dökmekle, eylemle, grevle özdeşleşen bir yapı asla sergileyemez. Elbette hak mücadelesi olacak. Ama hak mücadelesi, artık bir sınıf mücadelesi anlayışıyla değil, tüm ülkeyi, hatta tüm dünyayı kavrayan bir anlayışla, yeni bir yaklaşımla ortaya konmak zorundadır.”
Önce kurulan diziye dikkat: “kırmakla, dökmekle, eylemle, grevle...” Eylem ve grev, otomatikman şiddetle birbirine bağlanmış oluyor. Peki bütün bunlar neye bağlanıyor? Sınıf mücadelesine. İşte Erdoğan’ın ulaşmak istediği sonuç: Sınıf mücadelesi kötüdür.
Zannedersiniz, bir büyük düşünür, çağımızın gelişmelerini analiz etmiş, bir büyük bilim adamı araştırmalarının bulgularını ortaya koyuyor. Erdoğan hitap etmekte olduğu insanların patronu durumundadır. Ayrıca, özel sektör işçisinin patronu olan sermayenin de temsilcisidir. Dolayısıyla, her şey gayet tutarlı biçimde yerine oturuyor. Patronlar, ne dün ne bugün sınıf mücadelesinin, grevin, eylemin iyi olduğunu söylediler. Bunun değişen çağla ve anlayışla hiçbir ilişkisi yok. Patronlar kendi sınıf mücadelelerini daha iyi yürütebilmek için işçi sınıfının sınıf mücadelesi yürütmesinin anlamlı olmadığını, sendikaların “tüm ülkenin” çıkarlarını düşünmesi gerektiğini daima söylediler.
Erdoğan’ın konuşmasında yeni olan tek bir şey vardır. O da şu cümlede ortaya çıkıyor: “Onun için sendikalar ve tüm sivil toplum örgütleri...” Görüldüğü gibi, aynen CHP gibi, Erdoğan da, burjuvazinin son dönemde benimsediği, sendikaları sınıf örgütü olmaktan çıkartmak için “sivil toplum örgütü” haline getirme operasyonuna destek vermektedir. Hepsi bu.
Bütün bu saçmalıkların karşısında yer alanlar, yani sınıf mücadelesi diyenler için de söyleyecekleri var Erdoğan’ın. “Onlar ideolojinin deli gömleğini giymiş zihniyetlerdir. Onlar cam çerçeve, çevredeki esnafı dilhun ettikleri zaman, kan gördükleri zaman rahatlayan zihniyetlerdir.” (Cam çerçeve meselesi, 2007-2009 arası 1 Mayıs Taksim mücadelesine atıfla söylenmiş.)
Operasyon tamamlanmıştır. Grev, eylem, sınıf mücadelesi isteyen, “kan gördüğü zaman rahatlayan”dır. Vampirdir, Drakula’dır, kan içicidir. Siz siz olun, patronunuzu dinleyin, mücadele falan etmeyin, uslu çocuklar gibi patronunuzun eline bakın. Onun verdiği ile yetinin.
“Dilhun” eski dilde “içi kan ağlayan” demek. Erdoğan, sınıf mücadelesi isteyenlerin cam çerçeve indirerek esnafı “dilhun” ettiğini ileri sürmüş. Kan düşkünleri, esnafın içini de kan ağlatıyor. Oysa bugün, on yıla yakındır Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’de “dilhun” olan işçi sınıfıdır, emekçilerdir, yoksullardır. Daha bir yıl olmadı, “dilhun” Tekel işçilerine karşı Erdoağn’ın nasıl nobran davrandığını bütün Türkiye izledi. İşte o tür işçilerdir ki çok uzak olmayan bir gelecekte verecekleri sınıf mücadelesi ile sendikaları “sivil toplum örgütü” yapmak isteyenleri başlarından kovacak, Erdoğan’a da “sen patronsun, patronların temsilcisisin, kes sesini, biz ne yapacağımızı biliriz” diyeceklerdir. O gün görüşmek üzere, Bay Erdoğan!