Yine tiyatro yine hüsran! Kamu emekçisinin zam oranı Merkez Bankası’nın enflasyon hedefinin bile altında kaldı!

Yine tiyatro yine hüsran! Kamu emekçisinin zam oranı Merkez Bankası’nın enflasyon hedefinin bile altında kaldı!

Kamu emekçileri ve emeklilerinin önümüzdeki 2 yıllık dönemde alacakları zam oranlarının belirlendiği kamu çalışanları toplu iş sözleşmesi, Kamu Hakem Kurulu kararıyla sonuca bağlandı. Hakem Kurulu hükümetin 2024 yılının ilk altı ayı için yüzde 15, ikinci altı ayı için yüzde 10; 2025 yılının ilk altı ayı için yüzde 6, ikinci altı ayı için de 5 zam önerisini noktasına virgülüne dokunmadan onayladı. Bu da toplu sözleşme adı altında bir tiyatro oynandığının kanıtıydı. Bu tiyatroda hükümet kendi rolünü oynadı ve kamu emekçilerini enflasyona ezdirecek, krizin faturasını emekçiye yıkacak bir dayatmayla geldi. Hükümetin dayattığı zam oranları Merkez Bankası’nın önümüzdeki yıl hedef olarak koyduğu yüzde 33’lük enflasyona bile ulaşmıyor. Üstelik bu enflasyon hedeflerinin tutturulmuş olduğu da pek görülmüş şey değil. Ancak hükümetin sefalet zamlarının bir dayatma değil de pazarlık sonucu olduğunu göstermek gerekiyordu Bunun için Memur-Sen’in sendika rolünü oynaması, sonucun da hükümetin değil de bir “hakem” olarak Hakem Kurulu’nun kararıyla belirlenmesi uygun görüldü. 

Sarı sendika Memur-Sen emekçilere yine ihanet etti.

Toplu iş sözleşmesinde yetkili sendika Memur-Sen artık alıştığımız üzere müzakere etmek adı altında kamu emekçilerini oyalamış, hiçbir talebinin altını doldurmamış, pazarlığın bir unsuru olarak kamu emekçilerinin iş bırakmasını gündeme dahi almamıştır. Memur-Sen bir sarı sendika olarak üzerine düşeni yapmış, temsil etmesi gereken kamu emekçileri ve emeklilerine ihanet etmiştir. Kamu emekçilerinin bu işbirlikçi ve sınıf düşmanı sendikadan kopması kaderini kendi eline alması şarttır.

KESK toplu sözleşme sürecinde yetersiz kaldı.

Hükümet, Memur-Sen ve Hakem Kurulu artık kabak tadı veren senaryoyu bir defa daha sahneye koyarken kamu emekçilerinin mücadeleyle kurulmuş sendikası KESK’in ne yaptığına da bakmak lazım. KESK tüm sürecin nasıl yaşanacağı daha en başından belli olmasına rağmen, üyelerini ve diğer kamu çalışanlarını somut talepler etrafında toplayan bir hareket kurmak için hareket etmemiştir. Görüşmeler başladıktan, yani bu sözleşme döneminin senaryosu belli olduktan sonra dahi, tüm kamu emekçilerini bir araya getirebilecek, bir taban baskısı oluşturabilecek, en yakıcı talepler üzerine bir hareket geliştirmek, bu hareketi de kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme hakkını fiili grev yaparak elde edebileceği gerçeğine dayanan bir eylem programına bağlamak yoluna gitse ciddi bir etki yaratabilirdi.  Ancak KESK kamu emekçilerinin çok sayıda isteklerinden oluşan geniş bir manzumeyle hangi taleplerinin karşılanmayacağını gösteren sönük basın açıklamalarıyla yetinmiştir. Grev adı altında bir günlük iş bırakma kararı almıştır ancak bu iş bırakma da KESK’in ana gövdesini oluşturan öğretmenlerin zaten işbaşında olmadıkları bir zamanda hayata geçirilmiştir. Zaten iktidar kamu emekçileri toplu görüşmelerini en baştan bu sebeple Ağustos ayında yapılacak şekilde düzenlemiştir. Dostlar alışverişte görsün diye yapılan eylemin doğal olarak sürece hiçbir etkisi olmamıştır. 

Kamu çalışanları ve emeklileri 2 yılda bir oynanan bu oyunu grevli toplu sözleşme hakkını fiili grevle kazanarak bozar! 

Şimdi bir yalan daha dolaşıyor; yasal olarak Hakem Kurulunun kararına itiraz edilemiyor yalanı tüm medya organlarında yerini almış durumda. Yasada böyle yazıyor olabilir ancak bu durum bir karara itiraz etmenin tek yolu mahkemeye gitmek olsaydı doğru olurdu. Oysa milyonlarca emekçinin hayatını doğrudan etkileyecek bir konuda göz göre göre yanlış bir karar alınıyorsa itiraz etmek için, iş bırakmadan iş yavaşlatmaya, toplumu sarsacak mitinglerden genel greve kadar yapılabilecek çok şey vardır.

İlk olarak kamu emekçilerinin iki yıldır TÜİK eliyle uğradığı hak kayıplarını telafi edecek bir ücret artışı gerçekleşmelidir. Enflasyon oranları TÜİK tarafından değil sendikaların ve tüketici örgütlerinin, sermayeden ve devletten bağımsız bilim insanlarıyla birlikte oluşturacağı fiyat denetim komiteleri tarafından belirlenmelidir. Ücretler yıllık, altı aylık veya üç aylık değil “eşel mobil” sistemiyle her ay gerçek enflasyon oranında otomatik olarak artmalıdır. Yapılacak toplu sözleşme zamları bu artışın üzerine eklenmelidir. Aksi her türlü zam düzenlemesi enflasyon karşısında kamu emekçisinin alım gücünün düşmesi sonucunu doğrumaktadır.

Grevli toplu sözleşme hakkı için tüm kamu çalışanları bir araya gelmeli, grev hakkını grevle kazanacak bir birleşik cephe inşa edilmelidir. Bu taleplerin gerçekleşebilmesi için en büyük sorumluluk yine tüm eksiklerine rağmen ülkemizdeki kamu emekçilerinin yegâne sınıf örgütü KESK’e düşmektedir. KESK kuruluş ilkelerini ve tarihini hatırlayıp önceliğini müzakereye değil mücadeleye vermelidir. Aksi halde bugün TÜİK’in açıklayacağı enflasyon oranlarına mahkûm olan kamu emekçileri, kısa zaman içinde açlık sınırına endekslenmiş ücretlerle ve iş güvencesinin hedefe konduğu reformlarla muhatap olacaktır. Oysa kamu emekçilerinin grevle, direnişle ve mücadeleyle elde edemeyeceği bir hakkı yoktur.