Kıbrıs’ta Occupy Zone’a Polis Saldırdı: 24 tutuklu ve 1 yaralı var!
Aziz Şah - Enternasyonalist Dayanışma
Kıbrıs’ta 5 ayı aşkın bir süredir süren Occupy eylemleri ve 4 ayı aşkındır süren işgale polis müdahale etti. Lefkoşa’ya dikenli tellerin Britanya askerleri tarafından ilk çekildiği yer olan Lokmacı Kapısı, 40 metre içerisinde Türk ve Rum polis barikatlarının yanında BM askerinin bulunduğu bir “sınır” karakoluydu. Hatta Büyükanıt’ın Genelkurmay başkanlığı döneminde TC’nin “kırmızı çizgisi” haline gelmiş ve akıl ermez bir şekilde kırmızı çizgisini çiğnetmemek için düz yola köprü yapmıştı Türk Ordusu. Sonradan da o köprü, TC’nin devlet krizine dönüşmüştü ve yıkılmıştı! İşte aylardır süren, “sınırsız bir Kıbrıs için sınırı işgal et” eylemi “kırmızı çizgileri” çiğnemekteydi!
Arap devrimi ile Tahrir meydanında başlayan, Yunanistan’da Sintagma Meydanı’na, İspanya’da Puerto del Sol’a karşılık gelen, ABD’de Wall Street işgali ile taçlanan, hatta İsrail’de Tahrir’i öncü alan eylemlere karşılık gelen %99 Occupy Hareketi’nin Kıbrıs’taki karşılığı da Lokmacı Kapısı’dır! Uluslararası harekete ek olarak Kıbrıs’taki talep coğrafidir de: Kıbrıs’ın silahsızlanması ve birleşmesi!
Sınır üzerinde yaşam alanı oluşturan Türk ve Rum Kıbrıslılar, kütüphanesinden “cafe”sine, canlı müzikten tartışmalara seminerlere, film gösterimlerine kadar dayatılanın dışında bir yaşam alanı kurdular Ölü Bölge’de. %99-%1 ayrışmasındaki sınıf bilici ile Kıbrıslılık bilincinin birleşmesi sonucu ortaya Kıbrıs’ın alışık olmadığı içi dolu çadırlarla kültürel yeniden üretim çıktı.
Occupy hareketine müdahaleler şöyle başladı:
Daha önce Türk Ordusu kime ait olduğu tartışmalı bir alanda -yani Kuzey mi Güney mi olduğu “kestirilemeyen” alanda - duran jeneratöre Türk polisi ve BM görevlilerinin desteğiyle el koydu. Ayrıca askerliği sırasınca tanık olduğu şiddet olaylarını gazetede yayınladığı için tutuklanıp yargılanan Halil Karapaşaoğulları ile dayanışma pankartı asıldı Occupy Zone’a ve bu pankartı da BM askerleri indirdi. Bu BM’nin ilk uygulaması değildi: Geçen yıl da 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde “İsyanımız İşgale!” pankartını indirtmişti BM. Kısacası BM işgale ve işgalci Türk Devleti’ne hep iltimas geçiyor! Occupy Zone’da Polislerin zaman zaman sözlü tacizleri oldu. Kykkos Manastırı’ndan bir yetkili gelerek işgal edilen binanın tahliyesini istedi.(İşgal edilen bina Kilise malıdır.) BM askerleri de birkaç kez gelip tahliye kararını bildiren bir belge getirdiler. Tahliye edilmediği takdirde müdahale edeceklerini bildirdiler. Ve müdahaleyi Rum polisi Uyuşturucu Operasyonu adı altında gerçekleştirdi…
Haberlere göre:
22 tutuklunun ve yaralıların olduğu bu saldırı sırasında Türk polisi kuzeyde “güvenlik önlemleri” alırken, ortalıkta BM yetkilisi ve askeri yoktu. Bu kayda değer bir bilgi olarak not edilmeli. İlke etapta Kilise’den gelen bir şikayet üzerine operasyon yapıldığı iddia edilse de Kilise bunu yalanladı. Polis ise Uyuşturucu operasyonu yaptığını iddia etti. Cuma saat 00.00 itibarı ile 15-45 yaş grubundaki eylemciler grup grup götürüldüler. 1 kişinin de sedye ile götürüldüğü bildirildi. Polisin bir süre sınırdan geçişleri kapadığı bildirildi. Herşey olup bittikten sonra bölgeye gelen 2 BM görevlisi protesto edildi. Ayrıca bu süre zarfında polis dışarıdan desteğe gelen gruba da saldırdı.
Eylemden gelen bilgilere göre:
Saat 20.30 gibi sivil polisler toplandılar. İstasyonun içinde giyindikleri tahmin ediliyor. Çevik Kuvvet olarak müdahale eden polis karakolun duvarını yıkıp binanın içine girerken, önden de gelerek kapıyı kapattılar. İçerde olan 22 kişi tutuklandı, ayrıca dışarıdan da 2 kişi arbede sırasında tutuklandı. Polis içeriyi dağıttığı sırada içerden çığlıklar yükseliyordu. İçerde herkes dayak yedi! Kapıları kapadıktan sonra kapılar açılmasın diye kapılara tel örgüler atan polis, 1 kişiyi de 2. kattan itti. O yaralı sedyeyle çıkarıldı. Dayanışma için dışarıda toplanan kalabalığa da polis saldırdı. Tutuklananların hemen hemen hepsi 18 yaşından küçüktü. Polis binada her şeye el koydu. Daha sonra özel eşyaların alınmasına izin verdi. Sonrasında da özel eşyalar dışında her şeyin içerde kalacağını bildirdi. Operasyondan sonra kapı kilidini değiştiler. Tüm bunlar yaşandıktan sonra “iyi polisi” oynayan Türk sivil polisler geldi; bunu gerekçe gösteren BM, Kıbrıslıların BM, Türk askeri ve polis müdahaleleri dışında barış içinde yaşadıkları bu mekânda “Türk-Rum kavgası çıkması ihtimali”ne karşı dışarıda kalan kitleyi kuzey-güney olarak polis yardımıyla böldü. Güneyde kalan kitlenin kuzeye geçmesine izin verilirken, BM eylemcilerin geceyi güneyde sokakta geçirmesine izin vermedi. Polisin ilk gerekçe gösterdiği gibi Kilise’nin herhangi bir şikayeti yoktu. Kilise’den yetkililerle görüşen eylemciler böyle bir şikayet olmadığını bildirdi. Ayrıca BM yetkilileri Kıbrıs Cumhuriyeti polisinin böyle bir operasyon bilgisinin olup olmadığı yönündeki soruyu cevapsız bıraktı. Sonuç olarak 24 tutuklu (ancak 24 saat gözaltında tutulabilirler) ve 1 yaralı ile Occupy Zone’un kapısına kilit vuruldu!
Burjuvazinin, “Egemenlik olağanüstü hâl ilan edebilme hakkıdır”, ilkesinden yola çıkarak Rum, Türk ve Kıbrıs üzerinde emperyalist hegemonya sahibi bütün egemenlerin “olağan üstü hâl” ilan etme haklarını kullanarak Kıbrıslıların bir arada mücadele edebileceği örneğine yaptıkları bu saldırı Türk tarafının tırmandırdığı şovenizmin tamamlayıcısı oldu. Polis şiddeti ile AKP döneminde TC burjuvazisinin sınıf taarruzu ile paralel olarak tanışan ve 19 Temmuz’da Tayyip Erdoğan’ın ziyareti sırasında meydan dayağından geçirilen eylemciler bu kez BM denetiminde polis şiddeti ile tanıştılar. Portekiz’de diktatörlük zamanından beri ilk kez şiddetle geçenlerdeki son genel grevde tanışan eylemcilere karşı depresyon yorgunu AB burjuvazisi olağan üstü hâl ilan ederek egemenliğini koruma çabasında iken, Kıbrıs Cumhuriyeti egemenleri de kendi “olağan üstü hâllerini” BM yardımı ile ilan etmiştir!
%99 ve %1 ayrımının sınıfsal kutuplaşma ve sınıf mücadelesine dahil olduğu çok açık. Programatik bir kaygısının olmamasına karşı Kıbrıs insanına da ilham veren bu hareket dünyanın her yerinde polis şiddeti ile karşılandı. Kıbrıs’ta ise durum BM ile 2 polis teşkilatının ortak çalışması sonucu Occupy hareketinin tasfiyesine dönüştü. Kıbrıs’taki durum o kadar açık gösteriyor ki bir tarafta BM, AB, ABD ve Britanya’nın, diğer tarafta da TC/KKTC ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin rahatsızlığını görünür kılan, BM’nin gereksizliğini ve Kıbrıs’a verdiği zararın ispatı olan bu Hareket, kuzeyde grev çadırları kurup içini boş bırakan, önüne de “burada grev var, direniş var” yazan sendikal bürokrasiye “çadır”ın ve “işgal”in nasıl yapılması gerektiğini de öğretmektedir. Occupy Zone’da belki işgal komiteleri yoktu ama işgal vardı, belki programatik mücadele yoktu ama mücadele de talepler de vardı. En nihayetinde Occupy hareketi gösterdi ki uluslararası güçler/kamuoyu değil enternasyonalist dayanışma, yani işçilerin ve tüm ezilenlerin, yani %99’un birliği bir zorunluluktur!
Occupy hareketi ve ona saldıranlar göstermiştir ki, Kıbrıs’ta barış sendikal bürokrasinin, sol liberalizmin, CTP’nin, TDP’nin ve diğerlerinin ağızlarına sakız ettiği “BM parametreleri doğrultusunda AB çatısı altında, iki bölgeli iki toplumlu… ” olmayacak! Tam aksine Kıbrıs’ta barış, BM parametreleri DIŞINDA, Kıbrıslıların belirlediği parametrelerde ordularla dalga geçercesine Britanya’nın ve diğerlerinin çektiği dikenli telleri ihlal ederek olacaktır! %99’un sınıf öfkesi ile Kıbrıslılığın birleşmesi ile olacaktır! Arap devriminden öğrenen Güney Avrupa’daki, ABD’deki ve İsrail’deki eylemciler de dahil olmak üzere işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin enternasyonal örgütlenmesi ile olacaktır!