Devrimci Marksizm seminerinde darbeler ve ordu masaya yatırıldı
Devrimci Marksizm dergisi Türkiye’de sınıf mücadeleleri tarihi seminerlerinin, “Darbeler: Birinci kuşak (1960, 1971, 1980)” başlıklı toplantısı 9 Aralık Pazar günü DİP İstanbul örgütünde gerçekleştirildi.
Seminerin ilk sunumunu Osman Tiftikçi gerçekleştirdi. Osman Tifitkçi, darbeleri gerçekleştiren kurum olan ordunun Türkiye’de geçirdiği evrimi tarihsel süreç içerisinde ele aldı. Kemalistlerle, liberallerin orduya karşı tavırları farklı olmakla birlikte orduyu sınıflardan bağımsız ve kendi başına belirleyici bir güç olarak tanımlamakta ortaklaştıklarını söyleyen Tiftikçi, ordunun esas olarak belirleyen değil hakim sınıfın çıkar ve yönelimleri doğrultusunda belirlenen bir kurum olduğunu yeni çeri ocağının kaldırılmasından T.C. ordusunun kurulmasına kadarki süreç içinde kanıtlarıyla ortaya koydu.
Seminerin ikinci sunumu ise Sungur Savran tarafından yapıldı. Sungur Savran, Türkiye’deki darbelerin karakterini sınıfsal çelişkilerin verdiğini 1960 darbesinin Türkiye’de sanayi sermayesinin ticari sermayeye karşı üstün gelmeye çalışmasının bir sonucu olduğunu, 1971 ve 1980 darbelerinin ise 60’lı yıllardan başlayarak yükselişe geçen işçi sınıfı hareketini bastırmak üzere gerçekleştirildiğini belirtti. Bu temelde 27 Mayıs’a ilericilik atfeden görüşlerle hesaplaşan Savran, 1960 darbesinin bir anlamda Arap dünyasında 1952 ile başlayan devrimci dalgadan Türkiye’yi korumak adına yapıldığı, açıkça ABD emperyalizmi tarafından desteklendiği, görece demokratik görünen anayasal düzenlemelerin toplumun gazını almaya yönelik çabalardan ibaret olduğu gerçeklerinden hareket ederek darbenin gerici bir karakter taşıdığını vurguladı.
Savran, 27 Mayıs’tan sonra yükselen sınıf mücadelelerinin 27 Mayıs sayesinde değil özellikle Saraçhane mitinginde, Kavel direnişinde olduğu gibi 27 Mayıs’a rağmen işçi sınıfının kendi gücüne dayanarak gerçekleştiğini vurguladı. Sınıf mücadelesinin yükselişin 1972 yılı üzerinde ayrıca duran Savran, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’nın şahıslarında simgeleşen ayrışmanın Türkiye’de devrimci bir solun ortaya çıkmasında belirleyici bir rol oynadığını savundu. 1980 darbesinin işçi sınıfını ezdiğini ancak bu saldırının işçi sınıfını tüm örgütleriyle atomize eden faşist rejimlerden farklı olarak işçi sınıfını bir kesimini diğerine karşı kullanarak yani Türk-İş’i payanda haline getirip başkanını Çalışma Bakanı yaparak farklı bir yöntem izlediğini ortaya koyan Savran, DİP’in faşizmin bilimsel tahlilinden hareketle 12 Eylül’ü tanımladığını bunun SSCB’nin 12 Eylül’le bozuşmamak için ilk döneminde cuntayı desteklemesi ve TKP’nin de aynı yolu izlemesinin utanç verici oportünizmiyle en ufak bir ortak noktası olamayacağının altını çizdi.
Seminer soru cevap ve katkılarla son buldu. Kürt sorunu başlığını taşıyan bir sonraki seminer 16 Aralık Pazar günü saat 15:00’de yine DİP’in Okmeydanı Şark Kahvesi’nde bulunan (Cemal Kamacı Spor Salonu karşısı) İstanbul İl Örgütü’nde gerçekleştirilecek.