Emperyalistten Filistin’e dost olmaz!

Geçtiğimiz ay yaşanan bazı gelişmeler emperyalizmin Filistin meselesine bakışına dair kafa karışıklığına neden oluyor. Eylül ayının sonlarında Birleşik Krallık (Kanada ve Avustralya ile birlikte) ve Fransa Filistin Devleti’ni tanıma kararı aldı. İsrail tarafından öfkeyle karşılanan bu gelişme, aslında Filistin halkının mücadelesine ya da topraklarına geri dönüş başta olmak üzere haklarını kazanmasına yönelik bir destek içermiyor. Tam tersine geçmişten bugüne emperyalizmin dayatmasıyla Filistin hareketinin gündemine sokulan sözde “iki devletli çözüm”, bölünmüş ve tamamen İsrail’e tabi kılınmış bir Filistin sözde devletini tanıma adı altında, İsrail’in Siyonist projesine ilelebet meşruiyet sağlamayı amaçlamaktadır.
Filistin devletinin tanınmasıyla ilgili Batı dünyasında tartışma yaratan mesele, ABD emperyalizmi ile Avrupa emperyalizmi arasında Batı Asya’daki egemenlik mücadelesinin bir uzantısı. ABD’nin İsrail ile kurduğu neredeyse organik ilişki, Trump’ın hamleleri ile daha da ileri taşınıyor. Netanyahu, sadece Gazze’yi değil, Batı Şeria’yı da ilhak edeceğini söylüyor. Böyle bir durum, 1990’lardaki Oslo süreci sonrasında ortaya çıkan ve ABD’den ziyade Avrupalı emperyalistlerle daha iyi ilişkileri olan Filistin Özerk Yönetimi’ni, dolayısıyla Avrupa’nın bölgedeki etki kanallarından birini tehdit ediyor. İngiltere ve Fransa da buna tepki veriyor. Olan biten bu.

Trump’ın iş takipçileri
Trump’ın Filistin direnişine teslim ol çağrısını içeren planı için iş takipçiliği yapanların başında Türkiye’deki siyasi iktidar var. Trump’ın 23 Eylül’de aralarında Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Ürdün Kralı II. Abdullah’ın da bulunduğu Arap ve Müslüman liderlerle Gazze üzerine yaptığı toplantı, Filistin halkına yapılacak teslim ol çağrısına bunların desteğini temin etmeyi amaçlıyordu. Öyle de oldu. Bu liderler Hamas’ı iknaya giriştiler. Sadece Filistinlilerin değil, tüm Batı Asya halklarının hamisi olma iddiasını taşıyan Erdoğan’ın bu görevi alması, böyle bir toplantıda, Filistin halkının katili Trump’ın hemen sağına oturtulmuş olması anlamlı. İstibdad medyasınca bunun bir diplomatik başarı olarak pazarlanması ise tam bir çarpıtma. 30 Eylül’de Erdoğan’ın çıkıp “Ben ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’de kan akışını durdurmaya, ateşkes sağlamaya yönelik çabalarını ve liderliğini takdir ediyorum” demesi, bu savaşta istibdadın fiilen emperyalizm ve Siyonizm’in yanında olduğunu gösterir. Çünkü Trump’ın planının içeriğinin Filistin halkının aleyhine Siyonizm’in lehine olmasının yanı sıra “bir emrime bakar, bu anlaşmayı kabul etmezseniz size cehennemi getireceğim hepiniz öleceksiniz” tehdidi ile dayatıldığı unutulmamalıdır. Durum buyken, Filistin’e destek eylemlerinde Erdoğan’ın ve istibdad rejiminin Siyonizm ile işbirliği yaptığını haykıran insanların hem de tutuklu bir biçimde yargılanıyor olması ise, istibdadın mızrağı çuvala sokmaya çalıştığını gösterir. Elbette buna izin vermeyeceğiz. İstibdadın yaldızını kazımaya devam edeceğiz.

Sumûd filosu direncin simgesi
Filistin halkının dostları da boş durmuyor ve yozlaşmış iktidarların tüm işbirlikçi politikalarına rağmen halkların bağrında Filistin davasına destek giderek artıyor. Geçtiğimiz Ağustos ve Eylül aylarında Filistin halkının tüm dünyadaki milyarlarca dostunun gözü kulağı, Gazze'deki Siyonist ablukayı delmek üzere İspanya, Tunus, İtalya ve Yunanistan’dan yola çıkan yaklaşık 50 gemilik Sumûd (Arapça’da kararlılık, direnç) Filosu’ndaydı. İsrail’in en başından yaptığı tehditler ve drone saldırıları ve olumsuz hava koşullarına rağmen Siyonist ablukayı delerek Gazze’ye yardım malzemesi ulaştırmaya çalışan filo mürettebatı 2 Ekim’de İsrail ordusu tarafından durduruldu ve teknelerine ve yardım malzemelerine el kondu. Sumûd’a yönelik Siyonist saldırı tüm dünyada eylemlerle protesto edildi. İtalya’da 3 Ekim günü 2 milyon kişinin katıldığı, limanlar, yollar, lojistik hatlar, bazı kamu hizmetlerinin durdurulduğu büyük bir grev düzenlendi. Devrimci İşçi Partisi de İstanbul, İzmir ve Ankara’da eylemler yaptı.
450 kişinin bir kısmı derhal sınır dışı edilirken, bir kısmı bu haber hazırlanırken halen İsrail’in elinde tutsaktı. İsrail, Sumûd rehinelerini bırakmak için “İsrail’e izinsiz girdim deport edilmeyi kabul ediyorum” yazılı bir kâğıt imzalatıyor. Biz İsrail’e değil Filistin’e geldik diyerek bu kâğıdı imzalamayı reddedenler halen Siyonist zindanda rehine olarak tutulmakta. Sumûd’un ardından yeni bir filo daha İtalya’dan yola çıktı. Şimdi gözümüz kulağımız onda olacak. Filistin’deki soykırıma karşı emperyalizme ve İsrail’e karşı mücadele hem enternasyonalist dayanışmayı harlıyor, hem emekçi halkımıza emperyalistlerin gerçek yüzünü gösteriyor, hem de istibdad rejiminin yaldızını kazıyor. Nehirden denize Filistin özgür olana dek durmak yok, hep beraber mücadeleye devam edeceğiz.

Halk Gazzeli çocukların kanı var diyerek kola içmiyor! Erdoğan Gazzeli çocukların kanını döken Boeing’den uçak alım anlaşması yapıyor!
Dünya’da ve Türkiye’de Filistin halkıyla dayanışmanın önemli başlıklarından biri de Siyonist İsrail’i destekleyen, soykırıma ortak olan şirketlere ve onların ürünlerine yönelik boykot hareketidir. Boykot hareketi sadece mal ve hizmet boykotunu değil yaptırım ve yatırımların geri çekilmesi (BDS hareketi) taleplerini de içeriyor.
Emekçi halk “Filistin’e özgürlük! İsrail’e boykot!” diyor!
Filistin’e destek için pek çok insan günlük hayatta sıklıkla tüketilen Coca Cola ve Pepsi gibi içecekleri içmiyor, McDonald’s, Burger King gibi fastfood restoranlarına gitmiyor, Ariel, Persil gibi temizlik ürünü satıcıları, Carrefour gibi marketler, HP ve Intel gibi teknoloji şirketleri de boykot listesinde yer alıyor. Popüler kahve zinciri Starbucks da boykotla adı en çok geçen şirketler arasında. Ayrıca akademik ve kültürel alanda da güçlü bir boykot hareketi var. Örneğin Türkiye’de üniversitelerin İsrail bağlantılı projeleri ve etkinlikleri iptal etmeleri için kampanyalar yürütülüyor ayrıca İsrail’de en çok yatırımları bulunan Zorlu Holding’e ait Zorlu PSM’deki konserlerini iptal eden müzik grupları da olmuştu.
Boeing sadece bir uçak şirketi değil kanlı bir silah şirketidir! Boykot listesinin tepesindedir!
Erdoğan İsrail’e karşı İslam dünyasını defalarca ticari yaptırım uygulamaya çağırdı. AKP sık sık İsrail’e karşı boykot çağrıları yapıyor. Ne var ki sözle eylem uyuşmuyor. Soykırımda kan döken silah ve teknoloji şirketleri boykot listesinde ve Erdoğan’ın ABD gezisinde 200 uçak için anlaşma yaptığı Boeing bu listenin en tepesinde! Boeing sanılanın aksine sadece yolcu uçağı üreten bir şirket değil. Bu şirket ABD’nin en önemli silah şirketlerinin başında geliyor. İsrail’in Gazze’ye hava bombardımanlarıyla dehşet kusan F15 savaş uçaklarının, Apache taarruz helikopterlerinin üreticisi doğrudan Boeing şirketi. Ayrıca hastanelerin bombalanmasında ve en büyük sivil katliamlarının gerçekleştirilmesinde kullanılan sığınak delici MK84 bombalarının JDAM isimli güdüm kitleri de yine Boeing tarafından üretiliyor. Tüm bu özellikler dolayısıyla Filistinliler Boeing şirketini boykot listesinin en tepesine taşımaktadır.
Boykot edilen bir bardak kahve dahi değerli! Kanlı Boeing şirketinden 40 milyar dolarlık alım anlaşması derhal iptal edilmeli!
Devrimci İşçi Partisi ve birçok kurum BDS hareketini destekliyor. Aktif olarak Siyonizmin katliamlarına destek veren şirketlere karşı boykot çağrısı yapıyoruz. Boykot edilen tek bir bardak kahveyi dahi değerli ve anlamlı görüyoruz. Ancak aynı duyarlılıkla kanlı Boeing şirketinden 40 milyar dolarların konuşulduğu uçak alımı yapılmasını da reddediyoruz!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2025 tarihli 193. sayısında yayınlanmıştır.