10 Ekim’in hesabını, Türk ile Kürdün kardeşliğini, işçi sınıfının birliğini sağlayarak soralım!

10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde Türkiye tarihinin en ölümcül bombalı katliamında 103 insanımız hayatını kaybetti. DİSK, KESK, TTB, TMMOB gibi sendika konfederasyonları ve meslek örgütlerinin öncülüğünde işçiler, emekçiler, gençler Emek, Barış, Demokrasi Mitingi için bir araya gelecekken Ankara’nın göbeğinde, devletin gözü önünde iki ayrı canlı bomba ortalığı kana buladı.
Halkı katliamdan korumadılar katillere göz yumanlara kalkan oldular
10 Ekim katliamı AKP’nin siyasi olarak en çok ihtiyacı olduğu anda devletin göz yummasıyla yaşandı. 10 yıl sonra artık bu konuda hiçbir kuşkuya yer yok. Katliamın hemen ardından dönemin İçişleri Bakanı Selami Altınok hiçbir güvenlik zaafının olmadığını söylemişti. Oysa bakanlık müfettişlerinin 25 Şubat 2016 tarihli raporunda dönemin Ankara Emniyet Müdürü, İstihbarat Şube Müdür Vekili, TEM Şube Müdürü, eski Güvenlik Şube Müdür Vekili ve TEM Şubesi C Büro amirinin ihmali olduğuna yönelik tespitler yapılmıştı. Bütün bu tespitlere rağmen Ankara Valiliği, soruşturma izni vermedi. Aynı basın açıklamasında istifa edecek misiniz sorusuna pişkince gülerek karşılık veren Adalet Bakanı Kenan İpek ise davanın nasıl ilerleyeceğinin ilk işaretini vermişti. Katliama göz yuman kamu görevlileri hiçbir zaman yargılanmadı.
Can verenlere çamur attılar
Dönemin başbakanı Davutoğlu “canlı bomba listesi elimizde ama eylem yapmadan bir şey yapamayız” diyecek kadar fütursuzdu. O gün bugündür devlet, sadece barışçıl eylem yapan işçileri, öğrencileri yüzlercesiyle gözaltına alıp, onlarcasını tutuklamakla kalmıyor, pek çoğunu eylem yapmadan “eylem yapabilir” diyerek derdest ediyor. Sonra da insanların üstüne “terörist” iftirası atıyor. Katliamın hemen ardından bir “kokteyl terör örgütü” yalanı ortaya attılar, neredeyse mitingi yapanlar kendi kendilerini katlettiler demeye getirdiler. 103 emekçiyi katledenlere değil, gar meydanındaki emekçilere düşman olan bir kafanın ürünüydü bu iftiralar. Davalar boyunca DAİŞ dışında hiçbir örgütün izine rastlanmadı. Çamur attılar izi kalmadıysa da acısı hiç gitmedi.
Siyasi iktidar ve sermaye katliamdan nasıl çıkar sağladı?
Gezi ile başlayan halk isyanı ve Kobani serhildanları AKP iktidarında yıkıcı etkiler yaratmıştı. Üstüne 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP en büyük siyasi yenilgisini alarak meclis çoğunluğunu yitirmişti. Çözüm süreci denen süreç askıya alınmış ve savaş yeniden başlamıştı. 1 Kasım seçimlerine giderken AKP’nin ihtiyacı olan, kitlelerin sokaktan çekilmesini sağlayacak korku ortamının doğması ve sandık için avantaj sağlamaktı. İşte bu süreçte Diyarbakır’da, Suruç’ta ve nihayetinde Ankara’da büyük katliamlar ardı ardına gerçekleştirildi. 10 Ekim katliamı Türkiye’yi bir yıldırı ve korku ortamına soktu ve siyasi iktidar bu ortamı işçilerin, emekçilerin, gençlerin ezilen Kürt halkının ekmek ve hürriyet taleplerini bastırmak için kullandı. Katliamın gölgesinde muhalefetin tek bir miting dahi yapamadığı bir süreçte 1 Kasım’da gidilen hayalet seçimlerden AKP tekrar tek başına iktidar olarak çıktı. Sermaye de istikrarın geri dönmesinden, sömürü ve yoksulluk artarken işçi ve emekçilerin eylemlerden çekinmeye başlamasından, kanlı kârlarını arttırmaktan da çok memnundu.
Unutma! Unutturma! İşçilerin birliği ve halkların kardeşliğini yükselterek hesap sor!
10 Ekim katliamının üzerinden 10 yıl geçti. Şimdi tarihten ders çıkarma zamanıdır. İktidarın zaten katliamda sorumluluğu vardı ama muhalefet de katliamın hesabının sorulması için kılını bile kıpırdatmadı. Unutma! Çorum, Maraş, Madımak gibi sayısız katliamın hesabı da hâlâ sorulamadı. Demek ki bu düzen böyle sürdükçe hesap kapanmayacak. 10 Ekim’in hesabını sormanın yolu Türk ile Kürdün kardeşliğini, işçi sınıfının birliğini sağlamaktan bu kirli ve kanlı düzeni alaşağı etmekten geçiyor.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2025 tarihli 193. sayısında yayınlanmıştır.