Corç Abdullah Siyonizme meydan okuyor!

Corç Abdullah Kubiyet'te evinde bir memleketlisi ile hasret gideriyor
Siyonist İsrail devleti Gazze’nin sivil halkını artık hiç saklamaya gerek görmeden katlediyor. Bundan iki ay önce bu köşede yayımlanan yazımızda (“İnsaniyetin Özelleştirilmesi”), Birleşmiş Milletler insani yardım kuruluşlarının Gazze’ye yaptıkları gıda yardımının İsrail ordusu tarafından kasıtlı olarak sabote edilmesinde bir yeni aşamaya geçilmekte olduğunu anlatmıştık. İsrail ve ağa babası Amerika Birleşik Devletleri’nin gıda yardımını sözde özel bir kuruluşa devrediyor olduğunu, her özelleştirme gibi bunun da İsrail-Amerika ortaklığının iradesini tek taraflı olarak dayatacağını belirtmiştik. O günden bu yana, bütün dünyanın gözleri önünde Gazze halkının başta çocuklar olmak üzere açlığa mahkûm edilişini günbegün yaşadık! Sosyal medyada Gazzelilerin açlıktan kurtulmak için, 13. yüzyılın Floransalı büyük İtalyan şairi Dante’nin Cehennem şiirinde anlatılan sahnelere denk görüntüler yaşamak zorunda kaldığını hepimiz görüyoruz.
Lübnan’ın kahraman evladı Corç Abdullah, Temmuz ayının son günlerinde Fransa’dan uçağa binerek Ortadoğu’da (Batı Asya’da) yaşanmakta olan savaşın orta yerine, önce başkent Beyrut’a, ardından doğduğu kasaba olan Kubiyet’e işte bu cehennemî ortamda döndü. 1984’ten beri evine ilk kez adım atıyor. 41 yıllık hapisliğin ardından! Siyonist İsrail devletine ve onun baş destekçisi Amerika’ya karşı verdiği örgütlü savaşın bedelini Fransız hapishanelerinde 41 yıl boyunca ödedikten sonra nihayet serbest bırakıldı, vatanına döndü.
41 yıl Eyüp peygamber sabrıyla, büyük bir direnç ve metanetle, davasından en ufak bir taviz vermeden hapis yatan bu adam, memleketine varır varmaz, daha Beyrut Havalimanı’nda, kendisini karşılamaya gelen kitlelere hitap ederken gök gürültüsü gibi gürleyerek düşmana meydan okudu, “Mukavemet”e çağrı yaptı, zaten en ufak bir güven duymadığı her türden gerici ve emperyalizm uşağı Arap rejimlerini bir kenara bırakarak doğrudan Arap halklarının vicdanına seslenmeye yöneldi: “Gazze’nin çocukları açlıktan ölürken milyonlarca Arap onlara seyirci gibi bakakalıyor” dedi.
Doğru söze ne denir? Yaşanan tam da budur. Hoş geldin Ortadoğu’ya, kanayan yaralarıyla ve kahraman geçmişiyle ortak coğrafyamıza Corç Abdullah yoldaş! Cesur ve açık sözlü çıkışınla belki de yeni bir çığır açacaksın Siyonist soykırıma karşı mücadelenin gelişmesinde. Hoş geldin, safa getirdin!
Corç Abdullah kimdir?
Corç İbrahim Abdullah, 1951 doğumlu Maruni (Hıristiyan) bir Lübnan vatandaşıdır. Erkenden komünizm davasına gönül vermiş, önce Suriye’nin sol Nasırcı bir örgütüne (Suriye Toplumsal Ulusal Partisi), ardından Filistin Halk Kurtuluş Örgütü’ne katılmıştır. Abdullah’ın gençlik yılları, hem Filistin halkı hem de Lübnan açısından çok ağır gelişmelerin yaşandığı bir sürece sahne olmuştur. 1975’te (çok çeşitli halklardan oluşan gevşek bir birlik olan) Lübnan’da 15 yıl sürecek bir savaş başlamış, 1978’de ise İsrail kuzey komşusu Lübnan’ın güneyini işgal etmiştir. Abdullah ve arkadaşlarını yeni bir yola girmeye yönelten gelişme ise 1982’de yaşanmıştır. İsrail, Lübnan’da (İspanya’da Franco faşizmi döneminde de kullanılan bir adla anılan) “Falanj” adıyla faaliyet yürüten bir örgütünün milislerini kullanarak Beyrut’un ünlü Sabra ve Şatila Filistin mülteci kamplarını basmış, binlerce Filistinli’yi yaşlı genç, kadın erkek demeden boğazlamıştır. Bu ortamda Corç Abdullah ve arkadaşları Filistin halkının Siyonizme karşı savunulmasını her şeyin önüne alan, Fransızca FARL (Fractions Armées Révolutionnaires Libanaises) olarak anılan (Türkçesiyle Lübnan Silahlı Devrimci Fraksiyonu) bir komünist örgüt kurmuştur. (Lübnan, Suriye ile birlikte, ta 1860’lı yıllardan itibaren Osmanlı çerçevesinde Fransız emperyalizminin ilgi alanı haline geldiğinden, Birinci Dünya Savaşı ertesinde ise Fransa tarafından tam anlamıyla sömürgeleştirildiğinden, politik ve kültürel hayatında Fransızca Arapça’ya yakın ağırlık taşır.)
FARL, Siyonist İsrail’in ve ABD’nin devlet ajanlarına karşı derhal harekete geçmiş, 1982 yılı içinde hem Amerikan devletinin bir ajanına (Yarbay Charles Ray), hem de İsrail’in kötü şöhretli dış istihbarat örgütü Mossad’ın Fransa’daki şefi olduğu yaygın olarak bilinen Yacov Barsimantov’a karşı sonuç alıcı suikastlar düzenlemiştir. 1982’den 1984’e FARL Fransa’da başarısızlıkla sonuçlanan iki suikast daha düzenlemiştir. Corç Abdullah’ın bu suikastlarda rol aldığı hiçbir zaman ileri sürülmemiştir. En azından Barsimantov’un tek başına hareket eden bir kadın militan tarafından öldürüldüğü zaten sabittir.
Ancak Abdullah örgütün liderlerinden biri olarak Fransa’da takip altına alınmış ve 1984’te tutuklanmıştır. Başlangıçta Lübnan’da tutuklu bir Fransız ajanıyla esir takası konusunda bir anlaşma bile yapılmıştır. Ne var ki, tam bu sırada FARL’ın bir silah ve cephanelik deposunun keşfedilmesi ve oradaki malzemede Abdullah’ın da parmak izinin bulunması işin niteliğini değiştirmiştir. Ancak, Abdullah’ın suikastlarla ilişkisi kurulamadığı için 1986’da sadece yasa dışı silah bulundurmaktan, suç örgütü ile ilişkiden ve pasaport sahteciliğinden dört yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. İki yılını zaten yattığı bir ceza.
Ne var ki, Amerika Birleşik Devletleri intikam peşindedir. CIA’nın o dönemdeki direktörü William Casey, Fransız adalet sistemi üzerinde bizzat kendisi baskı uygulamaya başlamıştır. 1987’de Abdullah’ı iki suikastla ilişkilendirmeye yönelik yeni bir dava açılır. Bu arada ilk skandal ortaya çıkar: Abdullah’ın avukatı Fransız devletine bir ajan gibi Abdullah’tan sır taşımaktadır. Tabii vekâleti iptal edilecek, yeni bir avukat tutulacaktır.
Davanın bağlamı, içinde görüldüğü ortam sonuç bakımından büyük önem taşımıştır. 1985-1986 yıllarında Fransa’da Cezayir Savaşı’ndan (1954-1962) beri görülmemiş bir şiddet ortamı yaşanır. 1980’li yıllar zaten Avrupa’nın tamamında şiddet olaylarının gündemde olduğu (İtalya’da Kızıl Tugaylar, Almanya’da Kızıl Ordu Fraksiyonu, Fransa’da daha az tanınan Action Directe (Doğrudan Eylem) gibi örgütler, düzen solunun kapitalizmle bütünüyle barışması karşısında silahlı mücadeleye başvurmuşlar, ardından da Avrupa devletlerinin ağır baskısı ve cinayetleriyle karşılaşmışlardır. Mücadelenin bu ikinci evresi “kurşuni yıllar” terimi ile anılır.
Bu genel ortamda 1985-86 yıllarında Paris’te yaşanan sayısız bombalama ve suikast olayında 13 kişi hayatını yitirmiş, yaklaşık 250 kişi de yaralanmıştır. Bu olaylarda Korsika ve Bask hareketleri de aktifti. Bütün bunların arasında “Arap ve Ortadoğu Siyasi Tutsaklarıyla Dayanışma Komitesi” diye kimsenin tanımadığı meçhul bir “örgüt” bombalamalara sahip çıkmış, aralarında Abdullah’ın da yer aldığı üç Arap tutuklunun salıverilmesini talep etmiştir. Buna bir de Abdullah’ın (Lübnan’dan hiç ayrılmamış olduğu sonradan kanıtlanan) kardeşleri olduğu iddia edilen Arap’ların metro bombalamalarıyla ilişkili fotoğraflarının basında yayınlanması eşlik etmiştir. “Kardeşler”in başına (avro öncesi dönem olduğu için) bir milyon frank (bugünün parasıyla 350 bin ABD doları!) ödül konulmuştur. Metro saldırıları, “Abdullah klanı” adı takılan kardeşleri Paris’in siyasi hayatının merkezine yerleştirmiş, Corç Abdullah hakkında “1 numaralı halk düşmanı” terimi yaygın şekilde konuşulmaya başlanmıştır.
Yani ikinci dava başladığında Abdullah Fransız kamuoyunun gözünde zaten suçu sabit bir cani görünümündedir. Abdullah söz konusu iki suikastta kendisinin rolü olduğunu sonuna kadar reddetmiş, asla kabul etmemiştir. Ama şöyle konuşmuştur: “Sizin bana atfettiğiniz anti-emperyalist eylemlerin icrası şerefini halk bana bahşetmemiş olsa da, benim hiç olmazsa bu eylemlerden suçlanıyor olmam büyük şereftir.” Bu açıklamadan sonra Abdullah bir daha duruşmalara gelmemiş, mahkeme önüne ancak karar okunurken çıkmıştır.
ABD devleti, olağanüstü bir tutumla bu davaya “müdahil taraf” olarak katılmıştır. Amerika’nın en tanınmış ceza avukatını da ömür boyu hapis için mücadele ile görevlendirmiştir. Fransız devletinin savcısı 10 yıl talep ettiği halde, mahkeme heyeti Abdullah’ı ömür boyu hapisle cezalandıracaktır!
Karar kesinleştikten birkaç ay sonra metro bombalamalarının İran yanlısı eylemcilerin eseri olduğu ortaya çıkmıştır!
Geciken itiraflar
Uzun yılların ardından, Fransız devletinin ve basınının temsilcileri iş işten geçtikten sonra teker teker itirafa başlayacaklardır. Fransa’nın o dönemdeki Güvenlik Bakanı Robert Pandrot, 1996 tarihli kitabında hem kendisinin hem de İçişleri Bakanı (kötü şöhretli!) Charles Pasqua’nın Abdullah üzerinde yoğunlaşmasının, delillerin güçlü olmasından değil başka seçenek bulamadıklarından ileri geldiğini yazmıştır. Hem de (“kardeşler” iddiasına ilişkin olarak) “Ortadoğulu bütün sakallı erkeklerin Fransızların gözüne aynı gözüktüğünü” ekleyerek.
Fransız basınının önde gelen temsilcilerinden, o dönemde sosyal demokrat Le Monde gazetesinde çalışmakta olan ve Abdullah konusunda yazdığı bir dizide ondan “profesyonel terörist” olarak söz eden Edwy Plenel, yıllar yıllar sonra Lübnanlı tutsak ile 1985-1986 bombalamaları arasında bir bağ kurmanın “hata, hatta büyük bir hata” olduğunu belirtmiştir.
Fransa’nın iç istihbarattan sorumlu kuruluşu DST’nin eski yöneticisi Yves Bonnet, 2012 yılında Abdullah davasında suç ile hüküm arasında “uçurum olduğunu” ifade etmiş, “bu hikâyeye artık son vermek gerekir” diye eklemiştir. Ama “bu hikâye” 13 yıl daha devam etmiştir. Hem de hangi nedenlerle, aşağıda göreceğiz.
İşte emperyalizmin ve burjuvazinin canı acıyınca hukuk cinayetleri “demokrasilerde” böyle işlenir.
26 yıl hukuksuz tutsaklık!
Abdullah’ın şartlı tahliye hakkı Fransız yasalarına göre 1999’dan itibaren doğmuştur. O tarihten itibaren Abdullah şartlı tahliye konusunda sayısız talepte bulunmuş, bunlar her defasında skandal ve aşağılık gerekçelerle reddedilmiştir. Bir-iki örnek görelim.
2007’de, yukarıda sözü edilen iç istihbarat örgütü DST tahliye talebine karşılık Abdullah’ın İslam dinini kabul ettiği ve hapishanede dini propaganda (“proselitizm”) suçunu işlediği yolunda rapor vermiştir. 11 Eylül sonrası oğul Bush iktidarı sırasında hüküm süren “sonsuz savaş” döneminde ne buluş! Yine yukarıda sözünü ettiğimiz eski DST başkanı Yves Bonnet bunu “kabul edilemez bir yalan” olarak niteliyor. İşte burjuva hukuk sisteminin simyacıları! Safkan bir komünistten bir köktendinci Müslüman militan çıkarıyorlar!
2013’te sayısız başvurudan sonra bir Fransız mahkemesi nihayet şartlı tahliyeyi kabul edecek olduğunda Abdullah’ın serbest bırakılması için geriye kalan tek şey, sözde “Sosyalist”, aslında sosyal kapitalist İçişleri Bakanı Manuel Valls’in onayı idi. Ne var ki, 24 saat içinde kimilerinin sevgilisi Barack “Hüseyin” Obama’nın Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’dan Fransa Dışişleri Bakanı, birçoklarının çok saygıdeğer bulduğu Laurent Fabius’a bir telefon gelmiştir. “Madame Clinton” (daha sonra Wikileaks’e sızan bilgilerde kanıtlanacağı gibi) “kararın hukukiliğini ortadan kaldıran başka bir gerekçe bulunmasını” talep ediyordu. İçişleri Bakanı imza atmaktan kaçınarak hukuksuz hapislik durumunu bir 12 yıl daha uzatacaktı!
Demek ki 26 yıl boyunca Amerika’nın sözüyle Siyonizmin hatırına hukuksuz olarak tutsak tutulan bir devrimci komünist militan tamamen hukuksuz olarak hapiste tutulmuş, işte bugün nihayet özgür kalmıştır!
Corç Abdullah konuştu, ona nasıl cevap vermeliyiz?
25 Temmuz günü Beyrut Havalimanı’nda mavi gökte bir şimşek çaktı, bir gök gürültüsü bütün Arap halklarını, bütün Ortadoğu’yu, bütün bir “Batı Asya ve Kuzey Afrika” (BAKA) bölgesi halklarını emperyalizmin himayesinde Filistin halkına Gazze’de uygulanmakta olan soykırıma karşı cidale, mücadeleye, savaşa çağırdı.
“Mukavemet” hareketi zayıflamamıştır, dedi. Lübnan Hizbullahı’nın ve Hamas’ın önderlerini kastederek, bunlar teslim olmuş olsaydı hareketin zayıf düştüğünün söylenebileceğini, oysa bütün bir kadronun Siyonizme karşı direnirken şehit düştüğünü, bunun ise bir hayatiyet işareti, bir güç kaynağı olduğunu belirtti.
41 yıl hapisten sonra ne nedamet ne teslimiyet! 41 kere maşallah!
Corç Abdullah konuştu. Bununla oyalanıp teselli bulmak devrim nostaljiklerinin işi olabilir. Sosyalistler, komünistler, devrimci Marksistler, öncü işçiler ise derhal kendilerine sormalılar: Peki biz ne cevap veriyoruz?
Susacak olanlara hatırlatalım: İsrail darbesinden yeni yeni toparlanan Lübnan Hizbullahı’nın yeni Genel Sekreteri Naim Kasım, Corç Abdullah’a hemen cevap verdi! 29 Temmuz günü ülkeye hitabında, “41 yıl boyunca hapiste başı dik ve onurlu duran, serbest kaldığında ise mücadeleye geri dönen” Corç Abdullah’ın “bu çoğul mukavemet hareketinin vazgeçilmez bir bileşeni” olduğunu ifade etti.
Abdullah sadece Filistin soykırımının ortasında dönmedi yurduna ve bölgeye. Aynı zamanda İsrail’in Hizbullah’a vurduğu darbenin bütün Batı Asya’da olduğu gibi Lübnan’da da güç dengelerini değiştirdiği, Hizbullah’ın bir dar geçitten geçmekte olduğu bir dönemde döndü.
Amerika-Fransa-İsrail emperyalist-Siyonist koalisyonu askerî darbeden sonra Hizbullah’a bir siyasi yenilgi de yaşatmaya girişmiş durumda: Emperyalizmin adamı Cumhurbaşkanı Jozef Aun, Hizbullah’a çağrı üzerine çağrı yapıyor, “gücünüzü devletin hizmetine verin” diyor, devletin silah tekelini tanıyın diyor. Yeni Genel Sekreter Naim Kasım ise “Hizbullah’ı silahsızlandırmaya çalışan, İsrail’e hizmet etmiş olur” diye cevap veriyor. İşte bu zor günlerde bütün güçler mukavemet hareketine destek vermek zorunda. Kimse bu duruma seyirci kalmamalıdır.
Corç Abdullah gladyatör değildir, o konuşacak biz de alkışlayacağız!
Bizim cevabımız
Bizim cevabımız, partimizin cevabı, bütün olanaklarımızı kullanarak Corç Abdullah’ın çağrısını fiilî bir seferberlik ile taçlandırmak için derhal harekete geçmektir. Devrimci İşçi Partisi, soykırımın başından beri, dünya çapında, ama öncelikle BAKA bölgesinde komünistlerin, sosyalistlerin, ilerici ve anti-emperyalist güçlerin büyük bir cephesinin kurulmasını savunuyor. Bu cephenin elbette dünyanın her yerinden alacağı desteğe de yaslanarak adım adım kendini inşa etmesini, Siyonizme ve emperyalizme onların anlayacağı dilden cevap verecek bir seferberlik düzeyine yükselecek şekilde mevzilenmesini savunuyor.
Abdullah’ın çağrısıyla büyük bir olanak doğmuştur. Onun çağrısını dinlememek mümkün değildir. Öyleyse bir an önce harekete geçmeliyiz. Filistin’in evlatlarını bir tek 41 yıl emperyalizmin zindanına kapatılmış 74 yaşında bir adam mı koruyacak? Siyonistler ve emperyalistler, yaşlı çocuk muharip olmayan kadın, kimi bulurlarsa katlediyorlar. O zaman biz de kadın erkek, yaşlı çocuk demeden Siyonistlere ve emperyalistlere savaş açmalıyız. Tek tek ülkelerde yapılan eylemler değerlidir. Ama seferberliği başka düzeylere yükseltmek için önce BAKA bölgesinde, sonra dünyada mücadele birliğini kurmak gerekir.
Marksistler ne kadar görev üstlenirse, BAKA’nın geleceği o kadar özgür ve eşit, o kadar işçi ve emekçi yanlısı olacaktır. Komünistler anti-emperyalist görevlerden kaçtıkları oranda halk kitleleri sadece konuşmakla yetinmeyen, sahada fiilen mücadele edenlerin saflarına katılacaktır. Öyleyse görev başına!
Bu yazıda sunulan bilgiler büyük ölçüde iki kaynaktan derlenmiştir.
- Diane de Vignemont, “Four Decades After His Imprisonment, France Ca2t Stop Fighting Over Georges Abdallah”, New Lines Magazine https://newlinesmag.com/spotlight/four-decades-after-his-imprisonment-france-cant-stop-fighting-over-georges-abdallah/
- Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yayımlanan L’Orient-Le Jour gazetesinde 25 Temmuz’dan günümüze çeşitli tarihlerde yayımlanmış haber ve yorumlar https://www.lorientlejour.com/