Milyonlarca oy da alsa ve meclise milletvekilleri de soksa düzen siyasetinden kopmayan sıfırlanmaya mahkûmdur!
Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yer alan TİP’in 940 bin oy almış olması, TİP ve YSP listelerinden sosyalist milletvekillerinin meclise girmesi, seçimler bağlamında kayda değer ve önemli sonuçlardır. Ancak bu sonuçları kolaylıkla Türkiye’de sosyalizmin ve sınıf mücadelesinin başarı hanesine yazamayız. Seçimde izlenen ve ne yazık ki artık bir strateji halini almaya başlamış olan taktikler bağlamında bakıldığındaysa, solun seçimde yanlış bir yol tuttuğu çok açıktır.
TİP uzun zamandır ilk kez dikkati çeken bir performans göstermiştir ama bu, düzenin sol yamacında durmayı kabul eden, sermayenin ve emperyalizmin kırmızı çizgilerine basmamaya özen gösteren bir tür “iyi çocuklar” imgesiyle kazanıldığında sosyalizmin gelişmesine hizmet etmek bir yana, düzenin de önümüzdeki dönemin bütün sarsıntılarında yükselebilecek tepkileri massetmek için kullanacağı, hatta kullanmayı tercih bile edebileceği bir mecranın doğması anlamına gelebilir. Ayrıca TİP’in oylarının işçi sınıfının güçlü taburlarının değil daha ziyade modern küçük burjuvazinin ve eğitimli yarı-proleterlerin ağırlık taşıdığı bölgelerde (Kadıköy, Beşiktaş, Bakırköy vb.) dikkat çekici şekilde yoğunlaşması, partinin gelecekte gelişmesinin bu katmanların hâkimiyeti altına gireceğine işaret etmektedir. Bu gelişme TİP’in düzen içinde massedilmesi sürecini hızlandıracaktır. Dolayısıyla TİP’in burjuva parlamentarizmi sınırları içindeki başarısı sınıf mücadelesinde işçi sınıfı ve emekçi halkın siyasi bir kazanımı olarak değerlendirilemez.
Sosyalist Güç Birliği bir bütün olarak aldığı oy oranlarıyla sosyalist partilerin daha önceki seçimlerde görülenlere benzer bir tablo ortaya çıkarmıştır. Düzen siyasetinin Cumhur ve Millet İttifakı etrafında kutuplaştığı ve kitlelere hâkim olduğu bir ortamda sosyalistlerin devrimci bir programla büyük oy oranlarına ulaşması zordur. Kitleler çıkarları bu tür bir devrimci programda da olsa devrimci bir yükselişin ya da sınıf mücadelesinde olağanüstü bir canlılığın olmadığı koşullarda düzen siyaseti içinde ehven-i şer aramaya pekâlâ yönelebilmektedir. Ancak SGB’deki esas sorun, sermaye düzeniyle ve emperyalizmle kökten hesaplaşan bir devrimci programla kitlelerin karşısına çıkmamasıdır. SGB bağımsız bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak sosyalist bir odağı kitlelerin karşısına siyasal bir alternatif olarak çıkarma yönelişinden de en baştan vazgeçmiştir. CHP’nin sağa kayışından, siyasal İslam’la işbirliğine yönelmesinden dolayı doğan siyasi boşluğu laikliğin radikal savunusuyla doldurmayı strateji olarak benimseyen yaklaşım tam bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Öyle ki SGB, politikasının tüm ağırlık merkezini düzen içi ama radikal bir laiklik temasına oturtarak ikna ettiği kesimleri kendisine çekeceği yerde Millet İttifakı’na yöneltmiştir. Denebilir ki SGB bileşenlerinin radikal laiklik propagandasına ikna olan kesimler, şu ya da bu şekilde laikliğin pratik bir güvencesi olarak gördükleri CHP ve İyi Parti’nin merkezinde olduğu ittifaka yönelmiştir.
HDP’nin çatısı altında girdiği Yeşil ve Sol Parti’nin oyları ciddi bir gerilemeye işaret etmektedir. Bu gerilemenin TİP’in ayrı girmesiyle açıklanamayacağı açıktır. YSP tek liste olarak girdiği bilhassa Kürt illerinin tamamında ve seçime girdiği tüm seçim bölgelerinde oy kaybetmiştir. Elbette ki HDP istibdadın kapatma tehdidi altında seçime YSP çatısı altında girmiş, kadroları seçim sürecinde tutuklanmış ve çalışmaları yoğun baskı altına alınmıştır. Ancak bu da açıklayıcı değildir. Kürt halkının çoğunluğunu oluşturan emekçi ve yoksul kesimlerden uzaklaşan, sömürgeci burjuvaziyle uzlaşmayı içeren bir radikal demokrasi yönelişi, sürekli bir yeni açılım süreci beklentisiyle Cengiz Çandar gibi düzenin sembol isimlerine yer açan siyasi hat başarısız olmuştur.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2023 tarihli 165. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın.