Metal Fabrikalarından Haberler - Mayıs 2023
Gazetemizin Mayıs 2023 164. sayısında metal fabrikalarından işçilerin yazdığı mektupları okuyucularımıza sunuyoruz.
Ekmeğimiz, hürriyetimiz ve canımız için mücadeleye! - Tuzla HT Solar’dan bir işçi
Selamlar yoldaşlar.
1 Mayıs günü her sene olduğu gibi meydanları kızıla boyadık, bayramımızı ve mücadele günümüzü kutladık. Birleşik Metal-İş Gebze Şubesi’nin kortejinde metal işçisi kardeşlerimizle birlikte Maltepe meydanında taleplerimizi haykırdık, halaylarımızı çektik. Bu seneki 1 Mayıs’a on binlerce canımızı kaybettiğimiz deprem felaketinin yaraları hala tazeyken girdik. İşimizden olma pahasına fabrikalardan ve işyerlerimizden deprem bölgelerine giderek emeğimizin gücünü canlarımızı kurtarmak için seferber etmiştik. Bu acı tablo hala hafızalarımızdayken girdik işte bu 1 Mayıs’a. Hem de tüm Türkiye’yi girdabına alan seçimlerin hemen öncesinde. Sadece ekmeğimize ve hürriyetimize değil canımıza da göz koyan bu kara düzenin değişmesini isteyen milyonlarca insan gözünü seçimlere dikmiş durumda. İşçiler ve emekçiler olarak patronların dostu işçilerin düşmanı olan bu müstebit iktidardan bir an önce kurtulmak istiyoruz, bu gayet doğal. Ancak 1 Mayıs günü kürsü konuşmalarında verilen “15 Mayıs sabahı güzel günlere uyanacağız” mesajlarına da karnımız tok. Biz işçiler olarak seçimlerin sonucu ne olursa olsun 15 Mayıs sabahına da tüm diğer sabahlar gibi tarihimizin en kötü ekonomisiyle uyanacağız ve günbegün eriyen ücretlerimizi almak için fabrikalara doluşacağız. Bu düzen bize oy pusulalarında onlarca seçenek sunabilir ancak seçeneksiz olduğumuz tek bir konu var o da mücadele etmek. Nasıl ki depremin tozu dumanı içinde, canla başla molozları kırarak, tonlarca ağırlıktaki betonları yararak canlarımıza ulaştıysak, ekmeğimiz ve hürriyetimiz için de aynı gayretle, çabayla ve azimle mücadele etmeliyiz. Gerçek değişimi kendimizden başka kimseden beklememeliyiz.
Ekmek ve hürriyet işçilerle gelecek! - Chen Solar’dan bir işçi
Bir 1 Mayıs’ı daha geride bıraktık. Fabrikamızda, daha alanlarda olmamıza haftalar varken bütün coşkumuz, heyecanımızla bu güne hazırlanmaya başlamıştık. Arkadaşlarımızı ikna ederken, gelmeyeceğini söyleyenlere kızarken dilimizde hep aynı söz vardı: “Bu gün bizim günümüz, 1 Mayıs bizim bayramımız. Sahip çıkmalısın!” Öyle de oldu, Chen Solar işçisi işçi sınıfının bayramına sahip çıkarak alanları doldurdu. Hem güçlü, hem coşkulu bir katılımla birliğini gösterdi, işçi sınıfının taleplerini meydanlara taşıdı.
1 Mayıs günü yaklaşırken bazı arkadaşlarımızın seçim gündemi de yakın olduğu için “orada şimdi ‘siyaset’ yaparlar, oy çağrısı yapanlar olur” gibi tereddütleri vardı. Bunların hepsi yaşandı da. 1 Mayıs bence siyaset yapmak için çok doğru bir yer. Sınıf siyaseti yapmanın ise tam adresi! Yanlış olan ise başka türlü bir siyaset yapmak… Bizlere memleketin geleceğini değiştirmek için birkaç hafta sonra gideceğimiz sandığı işaret etmekti yanlış olan.
Aylardır tek koro halinde bize tek yol bu, ülkenin kaderi seçim günü çizilecek diyorlar. Bir taraf diyor ki açlıktan, yoksulluktan, siyasi baskılardan, kadın cinayetlerinden, enkaz altında ölümlerden, savaş tehlikesinden kurtulmak için oy ver, hayatını böyle düzeltebilirsin. Diğer taraf diyor ki memleketin bekası bize vereceğin oya bağlı. Oysa memleketin sorunlarına gerçek çözümü ancak işçinin siyaseti, sınıf siyaseti getirir.
Biz işçiler patronlardan medet ummak, bir şeyleri düzeltmelerini beklemek yerine zaten örgütleniyoruz. Zaten ekmeğimizi bir nebze büyütmek için sürekli mücadele etmek zorundayız. Bu gerçeklik seçimin sonucu ne olursa olsun değişmeyecek. Sandığa gidip hangi partiye oy verirsek verelim, sandıklar açılıp oylar sayıldığında ne olursa olsun, 15 Mayıs’tan itibaren sınıf mücadelesi devam edecek. Kendi yöntemlerimizle, işgalle, grevle, direnişle bizler ekmek ve hürriyet yolunda yürümeye devam edeceğiz. Bizleri yoksulluğa, açlığa, geleceksizliğe mahkûm edenlerden, canlarımızı enkaz altında bırakanlardan, tepemize çöken, grev yasaklarıyla, baskılarla önümüzü kesen istibdad rejiminden kurtulacağız elbette. Ama sınıf siyasetiyle! Ekmeği de, hürriyeti de bu memlekete biz getireceğiz, işçiler getirecek!
Vitrin süsü değil bağımsız işçi adaylar gerekli - Gebze Smart Solar fabrikasından bir işçi
Dostlar merhaba, memleketin önünde bir seçim var. Patronların partileri de ikiye bölünmüş durumda. Millet İttifakı’nın temsilcileri bir yandan kamu düzeninden, eşitlikten bahsederken eski AKP’li Babacan ile bize kamucu bir düzen vadediyorlar. Ama bırakın kamucu anlayışı, daha kıdem tazminatını işçilerin kırmızı çizgisi olarak programlarına dahi almıyorlar. Evet, kıdem tazminatından bahsediyorlar ancak kırmızı çizgimiz olarak değil, tarafların uzlaşması yönünde bahsediyorlar. İşçi düşmanı AKP’li yıllar hepimizin malumu. Taşeronlaştırma saldırıları, kıdem tazminatına dokunma girişimleri, işçi cinayetleri, özelleştirme ve bu liste uzar gider. Evet, AKP’li yıllarda işçi sınıfının kazanımlarını el birliğiyle koruyamadık ama kıdem tazminatımıza da dokundurmadık.
Şimdi ise muhalefet, özelleştirmeden sorumlu ekonomi uzmanı ile bize kamucu bir düzen vadedeceğini söylüyor. Bize istibdad cephesi ile muhalefetin farklı olduklarını seçim sürecinden önce bile söylemeye çalışanların yanıldıkları bir şey var: mesele ekonomi ve işçi sınıfıysa hiç de farklı değiller. Aslında bakarsanız birbirlerinden öğrendikleri çok şeyler de var. İstibdad iktidara geldiği günden beri taşeronlaşma saldırılarına hiç ara vermedi. Peki, Altılı Masa’nın ana gücü olan CHP belediyeleri taşeron işçi çalıştırmaktan geri kaldı mı? Cevap işçilerin örgütlü olduğu belediyeler haricinde hayır. Belediyeler taşerona karşı işçilerin yürüttüğü mücadelenin görünen yüzü. Bir de fabrika sahibi milletvekillerine soralım şu kamucu anlayışı. Kaçının fabrikasında işçilerin örgütlü gücü var, kaçında toplu sözleşme düzeni var? Biz işçiler yapılan işe değil de laflara bakınca istibdad döneminde nelerle karşılaştığımızı biliyoruz ancak kendi çıkarlarımız açısından asıl olması gereken bizi daha iyi kim sömürür diye oy vermek değildir. Bizim çıkarımızı bizden daha iyi savunacak olanlar patron partileri olamayacağına göre nasıl fabrikalarda son sözü bizler söylüyorsak, memleketimizin kaderinde de aynı güce sahip olmamız gerekir. Bunun yolu daha fazla örgütlenmek ve işçilerin vitrin süsü olarak milletvekili adayı olacakları seçimleri değil, patronlardan ve devletten bağımsız seçimlere hazırlanmaktır.
Kahrolsun istibdad! Yaşasın hürriyet! Yaşasın halkların kardeşliği! - Dilovası'ndan bir metal işçisi
Merhaba dostlar. Ben Dilovası'nda çalışan bir metal işçisiyim. Seçim günü yaklaştıkça AKP istibdadı yirmi yılı aşkın süredir yürüttüğü milliyetçilik ve şovenizm propagandaları ile yine halk desteğini arkasına almaya çalışıyor. İstibdadın savaş politikaları, ekonomik kriz, depremle birlikte kaybettiğimiz canlarımız ve şehirlerimiz, yolsuzluklar, bağımsız yargının olmamasıyla milliyetçilik ve şovenizm propagandaları etkisini yitiriyor. İstibdad ne kadar şoven ve saldırgan politikalar izlese de ne kadar ötekileştirse de biz halk olarak deprem bölgelerinde; Türk, Kürt, Alevi, Sünni, işçi, memur, kadın erkek demeden ülkenin dört bir yanında büyük bir dayanışma örneği sergileyerek birlikte ayrışmadan, kutuplaşmadan ne kadar güçlü olduğumuzu gösterdik ve göstermeye de devam edeceğiz.
Bağımsız yargının olmaması ve istibdadının yargıya müdahalesi ile köşeye sıkışan AKP ve ortakları çözümü yine her zaman olduğu gibi Kürt halkına saldırmakta buldu: geçtiğimiz günlerde HDP’ye yönelik baskı ve gözaltılar halk iradesinin gaspıdır, yine Diyarbakır merkezli 21 ilde yüzü aşkın gazeteci, avukat, sanatçı, STK üyelerinin keyfi gözaltı ve tutuklanmaları ile istibdad ekonomik, sosyal ve siyasi sorunları unutturmak için dincilik üzerinden yaptığı gibi, şovenizm üzerinden de her türlü oyunu oynamaktadır. Halk bu oyunlardan bıkmıştır. İstibdadın yirmi yıllık bölüştürücü tutumu yanında Türkiye halklarının birlikte mücadelesini fabrikalarda işgal, grev, direniş; sokaklarda yaşasın halkların kardeşliği şiarıyla birlikte ve kardeşçe mücadelemizi daha da yükselteceğiz.
Bizler muhalefette olan düzen partilerinin seçim zamanı geldiğinde “Kürt kardeşlerim” seçimden sonra da Kürt halkına yapılan her türlü ötekileştirmeye karşı ses çıkarmayanlara, görmezden gelenlere karşı da mücadelemizi sürdüreceğiz.
Seçim yaklaştıkça “14 Mayıs siyasi darbe girişimidir” diyerek başlayan bir süreçte istibdad rejimi ve ortaklarının tehditleri gün geçtikçe dozunu arttırarak devam edecektir, şunu bilsinler ki seksen dört milyon; bir avuç istibdadın çetelerinden, mafyasından, faşistlerinden, Hizbullahçı milislerinden daha büyüktür kimseden de korkmuyoruz. Onların karşısına Türkiye halkları olarak çıkacağız. Kahrolsun istibdad! Yaşasın hürriyet! Yaşasın halkların kardeşliği!
Güvenceli iş, güvenceli gelecek için sendikana sahip çık sendikanı denetle! - Gebze’den bir metal işçisi kadın
Merhaba yoldaşlar. Ben bakır parça fabrikasında çalışıyorum. İşler o kadar yolunda gidiyor ki patron için, sürekli büyümekten ikinci, üçüncü fabrikalara geçiliyor. Patron için işler iyi gidiyorsa, biz işçiler için bir şeyler pek de iyi gitmiyor olmalı. Bu fabrikada yıllardır Türk Metal sendikası olmasına rağmen fabrikaya işçi alınacağında İşkur programı ile altı ay sözleşmeli alınıyor. Bu zamana kadar olan alımlardan kadroya kalan elbet olmuş ama on kişilik iş başı yapan ekipten bir kişi kalmış örneğin. Bu durum normalmiş gibi yıllardır bu şekilde işçi alınmış, kullanılmış, atılmış. Kadroya kalabilmek için daha önceden aynı yollardan geçmiş iş arkadaşlarım tarafından verilen tavsiyeler ise, “6 ay dolana kadar sakın iş saatinde lavaboya gitme” gibi göze batmama önerileri oluyor. Sen 6 ayını asgari ücretle geçinmeye çalışarak ve ayıya dayı diyerek geçirmişsindir, bir de bakmışsın ki sana kapıyı göstermişler. İşte bu yüzden fabrikalarımızda güvenceli işi de, güvenceli geleceği de mücadeleye devam ederek korumamız lazım. Zamanında fabrikamın işçileri mücadelesini vermiş sendikal örgütlenmeyi başarmışlar. Şimdi ise bizim görevimiz sendikamıza sahip çıkmak ve denetlemektir yoldaşlar. Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Bu iktidar tam bir işçi düşmanıdır - Bursa Tofaş fabrikasından bir işçi
Bu yılki 1 Mayıs emek, kardeşlik ve özgürlük için çok önemlidir. İşçi sınıfı güçlüdür, ve artık gücünü gösterme zamanı gelmiştir. Yüzde 1'lik kesimin ülkeyi yönetmesine artık dur diyecektir. Yıkımların, savaşların ve yasakların olmadığı eşitçe, hakça, adaletin olduğu yeni bir dünya için işçi sınıfı daha da güçlenmeli ve önümüzdeki yüzyılda iktidar olmalıdır.
AKP iktidarı 22 yıldır, ülkeyi patronlarla birlikte yönetiyorlar ve işçiyi hep birlikte sömürüyorlar. Hak, adalet özgürlük isteyenleri bir yolunu bulup susturarak hapse atıyorlar. Bunu yaparken halkı din, ırk diye ayrıştırıp, işçileri ve emekçileri yoksullaştırdılar.
Yasaları patronların istediği gibi çıkartıp, grevleri yasaklayarak işçi düşmanlığına devam ettiler. Bu iktidar tam bir işçi düşmanıdır. İşçiler bunu anlamalıdır.
15 Mayıs'ta bu iktidar devam ederse işçi ve emekçileri daha kötü günler beklemektedir. Elinde din, dilinde vatan ve milliyetçilik olup da halkı bu kadar sömüren dünyada başka bir iktidar var mıdır bilmiyorum. AKP 22 yıllık iktidarında, devlete ait tüm fabrikaları peşkeş çekip sattı. Doğayı ve çevreyi sömürmüş bir iktidar ama kendine milliyetçi diyor. Adaleti yok ama güya dindarlığı ellerinden bırakmıyorlar. Hepsi yalandır.
Bu mücadele bizim ve bizden sonra gelecek olan nesiller için değil sadece, geçmişte mücadele eden hakkımızı arayan insanlar içinde mücadele etmeliyiz. Bu baskıcı sömürücü iktidara ancak işçiler son verebilir. Hürriyet işçilerle gelecektir. Yaşasın 1 Mayıs!
Sermayenin fırsatçılığı ve Türk Metal’in vurdumduymazlığı ile esnek çalışma iyice yerleşiyor - Bursa OYAK Renault'tan bir işçi
OYAK Renault'ta parça krizinden dolayı olduğu söylenen duruşlar devam ediyor. Gelmediğimiz günlerin yüzde 76 üzerinden maaşlardan kesilmesine fabrika da herkesin şikayetçi olmasına rağmen sendika yönetimi kriz var, işsizlik var diyerek normalleştirmeye çalışıyorlar. Uzun yıllar önce ayda, yılda bir iki kez olurdu. Pandeminin başlaması ile birlikte her duruşta yüzde 76 kesinti uygulanmaya başlandı. Pandemi süreci bitti kesinti yapılmaya devam ediliyor. Şikayetlerin artmasına rağmen sendika yönetimi görmezden gelip, geçiştirmeye devam ediyor. Oysa bu işçiler olarak ciddi bir maddi kaybımızdır. Daha da önemlisi önce pandemi şimdi parça krizi adı altında esnek çalışmayı iyice yerleştiriyorlar. Bunlar görmezden gelinecek geçiştirilecek şeyler değil.
Fabrikada taleplerimizi geçiştirdikleri gibi 1 Mayıs’ı da geçiştiriyorlar. TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ her sene olduğu gibi bu sene de göstermelik 1 Mayıs etkinliği yaptı. Bizim bağlı olduğumuz Türk-İş 1 Mayıs’ı Adana’da düzenledi. Depremi gerekçe gösterdiler ama bu bir gerekçe değil bahanedir. Gidenlerin çoğunun delegeler, temsilciler ve şube yönetimlerinden başka kimsenin gitmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Özellikle Türk Metal'e bağlı birçok fabrikada işçiler zorunlu veya isteğe bağlı fazla mesai adı altında çalışıyorlar. Yöneticiler ise sözde 1 Mayıs etkinliğinde! Grev yasakları, sendikalaşmanın engellenmesi, her hak arama mücadelesinde polisin jandarmanın işçinin karşısına dikilmesi, yoksulluk, artan işsizlik varken sözde işçi sınıfının lideri Pevrul Kavlak işçi sınıfının böyle ciddi sorunlar yaşadığı bir dönemde meydanda yok! Bu tip sendikaların ve sendikacıların yüzünden işçiler 1 Mayıs’ı emek ve mücadele günü olarak değil, tatil ya da fazla mesai yapacağı bir gün olarak görüyor. İşçiler ve emekçiler olarak güzel bir gelecek kurmak istiyorsak kendi göbek bağımızı kendimiz kesmeliyiz. Öncelikle işçi sınıfı olarak kendi inisiyatifimiz ile hem patronlara hem de sendikal bürokrasiye karşı mücadele etmeliyiz. Mücadelenin yolu sendikalarımızı sahip çıkıp, denetlemek ten geçer!
Bu yazılar Gerçek gazetesinin Mayıs 2023 tarihli 164. sayısında yayınlanmıştır.