Sudan devriminin trajedisi
Sudan halkı 2019’dan bu yana sıklıkla göz ardı edilen kahramanca bir mücadele yürütüyor. Önce 2019’da Cezayir ve Lübnan halklarıyla birlikte Arap devrimlerinin ikinci dalgasının başını çekti. O zamandan bu yana da Sudan halkının her eşikte gösterdiği müthiş mücadele gücü bu ikinci dalganın içerisindeki en derin, en güçlü devrimci dinamiğin bu ülkede olduğunu kanıtladı. Ne 2019’dan sonra emperyalizmin ve bölgedeki gerici ülkelerin elbirliği ederek oynadıkları alicengiz oyunları ne de 2021’deki karşı devrimci darbe halkı mücadeleden vazgeçirmeye yetti. Halk mücadeleden vazgeçmedi vazgeçmemesine ama Avrupa menşeili demokrasi ve pasifizm masalları, devrimin gücünü kırma işinde karşı devrimin topu tüfeği kadar, hatta belki ondan da fazla etkili oldu. Düne kadar bir mücadele destanı yazan Sudan halkı bugün iki karşı devrimci gücün iç savaşının arasında çaresiz ve silahsız kıvranıyor. Türkiye’nin emekçi halkı olarak aynı duruma düşmek istemiyorsak Sudanlı kardeşlerimizin yaşadığından ders çıkarmalı, ibret almalıyız.
Yaşanan Sudan devriminin trajedisidir. Bir tarafta 2021 karşı devriminin lideri Abdülfettah el Burhan var. Genelkurmay Başkanı iken karşı devrimci darbenin başına geçen Burhan düzenli ordu kuvvetlerini kontrol ediyor. Sudan’ın kontrgerilla güçlerinin başında bulunan Muhammed Hamdan Dagalo, ya da halk arasında tanındığı kısa adıyla Hamidi ise Çevik Destek Güçleri denilen birliklerin başında bulunuyor. Bu Çevik Destek Güçleri, başta Cancavid milisleri olmak üzere, Darfur bölgesinde kontrgerilla faaliyeti yürüten birlikler temelinde kurulan bir çeşit paralel ordu hüviyetinde. Bir süredir de Çevik Destek Güçleri’nin Sudan ordusuna katılması için müzakereler yürütülüyor, fakat Hamidi buna ayak diriyordu. Böylesine bir çatışmanın her an başlayabileceği, silahlar patlamaya başlamadan önce dahi, Sudan siyasetini takip edenlerce uzun bir süredir söylenmekteydi. Şu anda dışarıdan görebildiğimiz, güç dengelerinin kendi lehine olduğuna güvenen Hamidi’nin Burhan’a karşı bir hamle yaptığı, ilk günlerde de kısmi bir başarı kazanarak bazı kışlaları ve sembolik önemi olan Başkanlık Sarayı gibi binaları ele geçirdiği. Ama Çevik Destek Güçleri’nin ilk başarılarının ardından özellikle Hava Kuvvetleri başta olmak üzere bazı stratejik unsurları kontrol eden Burhan güçleri (hâlâ bir milis çekirdeği etrafında örgütlenen Hamidi güçleri ağır silahlara ve sofistike bir cephaneliğe sahip ama kendine ait bir hava gücü yok), bu avantajı da kullanarak bir denge kurmuş durumda. Arada sıkışan, silahsız ve örgütsüz biçare bırakılan Sudan halkı ise her gün onlarıyla ve yüzleriyle katlediliyor.
Dün masaya yumruğunu vurup, 40 yıllık müstebit Ömer el-Beşir’i devirip hapse yollayan Sudan halkı bugün acze düşmüşse, bundan hepimizin öğrenecekleri var. Hem Sudan halkı 2019’da ayağa kalktığında hem de 2021’de karşı devrimci darbe Sudan’da yeni bir devrimci mücadele dalgasını tetiklediğinde, ülkedeki devrimci güçlerin önderliği tarihi bir dönüm noktasına gelmişti. Ya yoksul mahallelerde ve taşra şehirlerinde ikinci bir iktidar odağı olarak yükselen Direniş Komiteleri iktidarı eline almak için zor yöntemlerini de kullanarak atağa geçecek, ya da beklemeyi seçerek Sudan devrimini ve halkı yenilgiye mahkûm edecekti. Devrimin küçük burjuva karakterdeki önderliği, yani Özgürlük ve Değişim Güçleri, bir muğlak “demokrasiye geçiş” sürecini beklemeyi, kitleyi yatıştırmaya çalışmayı tercih etti. Bugün aynı halk iki karşı devrimci gücün kurşunları altında can vermekte, Sudan ise yeni bir Suriye olma riskini taşımaktadır. Türkiye’de bize bugünden mücadele etmek yerine “önce seçimleri bekle, önce şu gelsin bu gitsin” diyenleri dinlerken bu dersi akıldan çıkarmamamız gerekir. Bu trajediyi Türkiye’nin emekçileri de yaşamasın diye işçi sınıfının öz gücüne güvenelim. Memleketi kurtaracak olan da memlekete baharı getirecek olan da kendi kollarımızdır.