Dünya halklarının salgınla savaşı: Düşman da ortak, mücadele de
Dünya genelinde yaşanan salgın sürecinde, halkların yaşadığı problemler ve mücadelelerin benzer talepleri tesadüf değil. Bir dünya sistemi olan kapitalizmde, küresel sermaye, mezar kazıcısı işçi sınıfını ve yedek işçi ordusunu küresel ölçekte yaratırken, felaketleri, talepleri ve elbette mücadeleleri de kaçınılmaz şekilde tüm dünyada ortaklaştırıyor. 2019’daki devrimci yükseliş salgının etkisiyle bir süre duraklamasının ardından sonbaharla birlikte yeniden kendini göstermeye başladı. Tüm dünyada emekçiler hem salgına hem de kapitalist rejimlere ve baskı araçlarına karşı çifte bir savaş veriyor. İşte Ekim ayında dünyada halkların mücadelelerinden yansıyanlar:
Nijerya’da polis şiddetine karşı halkın sabrı tükendi
Nijerya’da 7 Ekim’de Soygunla Mücadele Özel Birimi (SARS) polislerinin bir genci öldürdüğü görüntülerin ortaya çıkmasıyla polis şiddetine karşı gösteriler başladı. Görüntüleri çeken kişinin tutuklanması sonrası başkent Abuja ve Lagos’ta toplanan göstericiler sert polis müdahalesiyle karşılaştı. Artan tepkilerle beraber 11 Ekim’de Devlet Başkanı Muhammed Buhari birimin feshedileceğini duyurdu. 2018’de de hükümet, halkın tepkilerini yatıştırmak için benzer bir taktik uygulamış, Devlet Başkan Yardımcısı bu birimin kaldırılacağını söylese de reform vaatleri birimin sadece isminin değiştirilmesiyle sınırlı kalmıştı. Son duyurulan reformla da birimdeki polislerin başka birimlere tekrar atanacağı ve aynı görevlerle yeni bir birim kurulacağı anlaşıldı. Bunun yetersiz olduğunu söyleyen göstericiler, birimin tamamen feshedilmesini talep ederek sokakları terk etmedi. Hükümet ise şiddeti tırmandırmayı seçti ve 20 Ekim’de sokağa çıkma yasağı ilân etti. Devamında ordu, Lagos’ta göstericilere ateş açarak bir kişinin ölümüne ve onlarca insanın yaralanmasına sebep oldu.
Kosta Rika’da İMF anlaşmasına geçit yok
Kosta Rika’da Carlos Alvarado hükümetinin İMF ile kredi anlaşmasını duyurmasıyla başlayan halk tepkisi üç haftalık genel grev ve yer yer sert mücadelelerin yaşanmasıyla hükümeti anlaşmayı geri çekmeye zorladı. Uzun süredir pazarlıkları yürütülen kredi anlaşması, işçi sınıfına bir dizi ek vergi daha yüklenmesi ve özelleştirme konusunda daha net adımlar atılması gibi şartlar dayatıyordu.
Ülkede salgın, ilk aylarında sıkı karantina önlemleriyle kontrol altına alınmış gözükse de Haziran’dan itibaren ekonominin kontrolsüz biçimde açılmasıyla günlük vaka sayıları ilk ayların beş katına, işsizlik ise tarihi seviyelere çıkmış durumda. Salgın döneminin başındaki ekonomik yardımların faturasını İMF’den alınacak krediyle emekçi halkın sırtına yüklemek isteyen hükümete, halk 30 Eylül’den itibaren ülkenin birçok yerinde yolları kapatarak, 6 Ekim’deyse 36 sendikanın ve üniversitelerin çağrısıyla büyük bir yürüyüş gerçekleştirerek karşı çıktı. Polisin birçok yerde sert müdahalesine rağmen halkın, talepleri kabul edilene kadar yolları açmayı reddetmesi üç hafta sonunda hükümete geri adım attırdı ve sonunda Devlet Başkanı Alvarado, İMF anlaşmasını geri çektiklerini duyurdu.
Irak’ta hükümet karşıtı gösterilerin birinci yıldönümünde halk yolsuzluğa karşı tekrar sokaklarda
Önce 1 Ekim’de ardından da 25 Ekim Pazar günü ülkenin farklı kentlerinde binlerce Iraklı 2019’daki hükümet karşıtı gösterilerin yıldönümü sebebiyle sokaklara çıktı. Irak halkı yolsuzluğun bitirilmesi, eylemler sırasında öldürülen ve yaralananların hesabının sorulması, sorumluların bulunması ve mevcut politik sistemin değişmesi taleplerini yinelediler. Yeni kurulan Mustafa el-Kazımi hükümetine çağrı yaparak, sorunlar çözülmezse sokaklarda olmaya devam edeceklerini belirttiler. Bazı kentlerde Pazartesi sabahına kadar süren yürüyüşlerin Bağdat ayağında polis, yürüyenlere göz yaşartıcı gaz kullanarak saldırdı, yüzlerce göstericiyi yaraladı.
Geçtiğimiz yıl 500’den fazla insanın öldüğü, bir devrimin yükseldiği Irak’ta hükümetlerin yolsuzluklarına, artan yoksulluk ve işsizlik gibi sorunlardaki çözümsüzlüğüne ve ülkeye dış müdahalelere karşı Bağdat başta olmak üzere birçok kentte insanlar sokaklara çıkmıştı. Siyasi sistemin değişmesi ve dış müdahalelerin bitmesini isteyen gösteriler başbakan Adil Abdülmehdi’yi istifaya zorlamış ancak Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından Irak devrimi çıkmaza girmiş ve Mart ayında salgının ortaya çıkmasının da etkisiyle sokak gösterileri durmuştu.
Lübnan’da devrimin birinci yıldönümü: Katranı kaynatsan olur mu şeker?
Lübnan’da geçtiğimiz yıl hükümeti deviren Ekim devriminin yıldönümünde insanlar tekrar Beyrut sokaklarına çıktı. Whatsapp vergisi ile tetiklenen ancak derinleşen ekonomik ve politik sorunların zemin hazırladığı gösteriler sonrası Saad Hariri istifa etmiş, o zamandan bu yana ise istikrarlı bir hükümet kurulamamıştı. Hasan Diyab hükümeti, Ağustos’taki Beyrut Limanı faciası sonrası istifa ederken yeni atanan Mustafa Edip de hükümeti kuramamıştı. 22 Ekim’de Saad Hariri’ye tekrar hükümet kurma görevi verildi. Başkent Beyrut’taki Şehitler Meydanı’nda yürüyüşlerine başlayan Lübnanlılar, ekonominin iflasından ve Lübnan lirasının geçtiğimiz yıl %80’e yakın değer kaybetmesinden sorumlu tuttukları Lübnan Merkez Bankası ve İç Savaş’tan bu yana ülkeyi yöneten, Lübnan halkı yoksullaşırken zenginleşen mezhep tabanlı bölünmüş parlamento önünde eylemlerine devam etti. Sokakları “killon yani killon” (“hepsi dediysek hepsi demektir”) sloganıyla çınlatan Lübnan halkı tüm burjuva politikacıları defetmeden, Lübnanlı emekçiler iktidara uzanmadan bu sarmalın çıkışı olmayacağı aşikâr.
Güney Afrika’da sendikalardan eylem birliği yolunda önemli adım
7 Ekim’de ülkenin birçok bölge ve şehrinde yolsuzluğa, işten çıkarmalara, salgın döneminde gerekli tedbirler alınarak güvenli koşulların sağlanmamasına karşı belediyelere ve yerel hükümet binalarına yürüyen birçok farklı sektörden işçi ve emekçiler, taleplerini içeren yazılı dilekçeleri yerel görevlilere teslim ettiler. 1,8 milyon üyesi bulunan ülkenin en güçlü sendika konfederasyonu COSATU’nun çağrısını yaptığı genel grevle birlikte, neoliberal politikalarıyla ve büyük sermaye sahipleriyle işbirliği yapan hükümetteki ANC’ye karşı COSATU 1994’ten beri ilk defa tavır alıyor. Eylemin en büyük anlamı buydu. Diğer büyük konfederasyonların (SAFTU ve FEDUSA) da katılımıyla işçiler, 2018’de kamu çalışanlarına vadedilen maaş artışını ödemeyi kabul etmeyen Hazine Bakanlığına yürüdüler, yolsuzluklara ve salgın fonlarının içini boşaltanlara soruşturma açılmasını talep ettiler.
Şili'de tarihi gösterilerin yıldönümünde referandum zaferi
Şili’de 2019’da ulaşım zamlarına tepkiyle başlayan gösterilerin yıldönümü olan 18 Ekim’de 100 bine yakın insan başkent Santiago’da sokaklara çıktı. Öğrencilerin zamları protesto için turnikelerden atlamasıyla başlayan süreç, Ekim sonundan Kasım ortasına kadar dev madenci eylemleri, işçi yürüyüşleri, üç büyük genel grev ve milyonlarca insanın sokaklara çıkarak 30 yıllık sermaye yanlısı politikalara isyan etmesiyle ülke tarihinde görülmemiş büyüklükte bir halk hareketini ortaya çıkarmıştı. On yıllar sonra orduyu sokağa çıkararak isyanı bastırmayı deneyen Piñera hükümeti, baskıdan sonuç alamasa da 15 Kasım’da parlamentoda anayasal referandum anlaşmasının açıklanmasıyla değişim talebini kurumsal kanallara akıtmayı ve yönetimde kalmayı başarmıştı. Yine de bu yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ndeki gösteriler, salgın döneminin başında işçi ve emekçi kitlelerin koruyucu önlemler alınması talebiyle gerçekleştirdikleri yürüyüşler ve nihayet 18 Ekim’de gösterilerin yıldönümünü vesilesiyle milyonlarca insanın tekrar sokağa çıkması halk isyanının hâlâ capcanlı olduğunu gözler önüne serdi.
25 Ekim’de ise Şili halkı diktatör Pinochet rejiminden kalma anayasanın değiştirilmesini %78 gibi ezici bir oranda onayladı. Ayrıca halka anayasayı yazacak meclisin tamamının halk tarafından seçilmesi ya da yarısının seçimle yarısının parlamento tarafından atanması seçenekleri sunuldu. Sonuçta Şili halkı hükümetin kendi temsilcilerini baskın kılma çabasını da reddetti, ezici şekilde (%80’e yakın) tüm temsilcileri halkın seçeceğini ilân etti. Temsilciler 2021 Nisan’da yapılacak seçimlerle belirlenecek. Referandumdan evet çıkmış olsa da emekçi halkın kendi anayasası için önünde zorlu bir yol duruyor. Temsilcilerin üçte iki çoğunluğunca onaylanması gereken taslak anayasa, sağcı azınlığa veto hakkı verirken anayasa yazımı yapacak meclise temsilci seçiminde yine parlamento seçim usullerinin uygulanması patron partilerine ayrıcalıklar tanımaya devam edecek. Gerçek bir zincirsiz meclis ve anayasa için Şilili emekçilerin, eylemlerini ve seferberliğini genel grev perspektifiyle sürdürmesi gerekiyor.
Tayland’da askeri rejime karşı gösteriler devam ediyor
Ocak ayından bu yana yüzlerce protestoya sahne olan Tayland’da monarşist-askeri rejime karşı gösteriler ülkenin farklı yerlerinde devam ediyor. 14 Ekim’de başkent Bangkok’ta toplanan 20 bine yakın insan 2014’teki darbeden bu yana başbakan olan Prayut Çan-o-ça’nın istifası, monarşinin siyasi reformla yeniden düzenlenmesi ve ordunun siyasetteki etkisinin azaltılması taleplerini yinelediler. Giderek kötüleşen bir sağlık krizi ve dünyayla paralel ekonomik bunalımın ortasındaki baskıcı rejime karşı öğrencilerin ve gençlerin başını çektiği gösteriler siyasi tutukluların bırakılmasını da talep ediyor.
Endonezya’da işçi düşmanı torba yasaya karşı dev mücadele
Joko Widodo hükümetinin işçi haklarına saldıran torba yasasını parlamentodan geçirmesinin ardından 6 Ekim’de sendikaların çağrısıyla yüzbinlerce insanın katıldığı dev gösteriler başladı.
Ülke genelinde uygulanan asgari ücreti kaldırmayı, hastalık, doğum, emzirme izni gibi durumlarda maaş ödemesini durdurmayı, çevresel zarara sebep olan fabrikalara cezaları hafifletmeyi de içeren torba yasa hükümet tarafından komşu ülkelerle olan işgücü piyasası rekabetçiliğini artırmak adı altında pazarlanıyor. Uluslararası şirketlerin Çin-ABD ticaret savaşlarının etkisiyle üretimlerini Çin’den diğer Asya ülkelerine kaydırdığı bir dönemde yabancı yatırımcı çekme sevdasıyla hareket eden hükümet, işçi haklarını tırpanlamayı ve çevre kirliliği kısıtlarını kaldırmayı amaçlıyor. Endonezya işçi sınıfı bu ölçekte mücadele ettiği sürece ise hükümetin bu amaçlarına ulaşması kolay gözükmüyor.
Kolombiya’da patron hükümetine karşı ülke çapında eylem günü
Salgının başından bu yana vaka sayısının 1 milyonu, ölü sayısının 30 bini aştığı Kolombiya’da 21 Ekim’de birçok aktivistin faili meçhul ölümünü lanetleyen, Iván Duque hükümetinin işçi karşıtı yasalarına karşı çıkan ve salgın için acil önlemler alınmasını talep eden yeni bir ülke genelinde eylem günü gerçekleştirildi. En kalabalık sendikaların (CUT, CGT, CTC) ve öğrencilerin merkezinde yer aldığı Ulusal Grev Komitesi’nin çağrısıyla konvoylar ve eylemler düzenlendi. Bu eylem günü yeterli hijyen tedbirlerinin alınmasını talep eden 48 saatlik öğretmen greviyle ve kuzeydeki La Guajira bölgesinin 50 günden uzun süredir grevde olan karbon madeni işçilerine destek eylemiyle birleştirildi. Madenciler “ölüm vardiyası” olarak adlandırdıkları düzenlemeye (7 aralıksız çalışma günü sonrası 3 gün tatil düzeni) karşı çıkarken bunun iş cinayetlerini artıracağını ve 2.500 madencinin daha işten çıkarılmasına neden olacağını belirtiyorlar. Topraklarından edilmelerine ve yaşadıkları arazilerin maden şirketlerine açılmasına tepki gösteren yerli halklar da eylem gününe çevre şehirlerden başkente ulaşan konvoylarıyla katıldılar.
Ekvador’da İMF ile kredi anlaşmasına karşı gösteriler
Lenin Moreno hükümetinin İMF ile imzaladığı anlaşmaya karşı 22 Ekim günü ülkenin başlıca kentlerinde gösteriler düzenlendi. Anlaşma, 6,5 milyar dolarlık kredi karşılığında kamu emekçilerinin maaşlarında ciddi kesintiler, KDV artışları ve büyük işten çıkarmalar dâhil acımasız bir program öngörüyor. Ülkenin en kalabalık üç şehri başkent Quito, Guayaquil ve Cuenca’da öğrenciler, işçi sınıfının farklı kesimleri ve çiftçiler katıldıkları gösteriler ile krizin faturasının kendilerine ödetilmesini kabul etmediklerini duyurdular.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2020 tarihli 134. sayısında yayınlanmıştır.