YÖK’e ve istibdada karşı tek yol hürriyet mücadelesi!
6 Kasım 1981’de kurulan ve kurulduktan hemen sonra binlerce eğitim emekçisini ihraç ederek işe başlayan YÖK, devam eden yıllarda da üniversitelerde muhalif sesleri baskı altına almak için her yola başvurmuştur. İstibdad ise 12 Eylül’den aldığı bu mirası korumakla yetinmemiş, 12 Eylül’ün başlattığını daha da ileri götürmüştür. Öyle ki, bugün istibdad YÖK’e başvurmaya gerek dahi duymadan doğrudan üniversitelere müdahale ediyor. Bugün, YÖK’e karşı verdiğimiz mücadele, istibdada ve sermayeye karşı verdiğimiz mücadele ile birleşmiştir, iç içe geçmiştir.
12 Eylül askeri diktatörlüğünün, üniversiteleri siyasi iktidarın güdümüne sokmak ve sermayenin boyunduruğu altına almak için 6 Kasım 1981 yılında kurduğu Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 39 yıldır kendisine verilen görevi layıkıyla yerine getiriyor. Kurulduktan hemen sonra 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’yla binlerce eğitim emekçisini ihraç ederek işe başlayan YÖK, devam eden yıllarda da üniversitelerde muhalif sesleri baskı altına almak için her yola başvurmuştur. Memleketin gidişatına, üniversite politikalarına tepki gösterenleri disiplin yönetmelikleriyle, cezalarla karşılamıştır. “Üniversiteler siyaset yeri değil” derken kendisi gelip geçen tüm siyasi iktidarların üniversitelerdeki siyasetinin uygulayıcısı olmuştur. Bu siyasetin bir ayağı demokratik hak ve özgürlükleri baskı altına almak ve üniversitelerdeki muhalif sesleri kısmakken diğer ayağı üniversiteleri sermayenin boyunduruğuna sokmak olmuştur. Geçen 39 yılda sermaye, sanayi-üniversite işbirlikleriyle, teknokentlerle, kariyer kulüpleriyle üniversitelerin içine nüfuz etmiştir. Kamu hizmeti olması gereken eğitim ticarileşmiş, her köşebaşında açılan özel üniversiteler ile eğitim satılmaya başlanmış, kamu üniversiteleri ise azalan devlet desteğiyle kendi yağında kavrulmaya terk edilmiştir. Böylelikle üniversiteler patronların istediği nitelikli iş gücü ihtiyacını karşılar hale gelmiş; teknolojik ve bilimsel altyapısını sermayenin hizmetine sunmuştur.
12 Eylül’ün mirasçısı, YÖK’ün başlattığını daha da ileri götürüyor!
YÖK’ün üniversiteler üzerinde kurduğu 39 yıllık bu abluka AKP iktidarında da, istibdad koşullarında da değişmedi. “YÖK’ü kaldıracağız” diyenler döndüler, dolaştılar yine onu kendi siyasetleri için kullanmaya devam ettiler. Açılan onlarca özel üniversiteyle eğitimde piyasalaşmaya son hız devam ettiler. Pandemi döneminde bile üniversite taksitlerinin tahsilatını düşünen, ücretlere zam yapan özel üniversite patronlarına ses çıkarmadılar. Bakanlarından Fahrettin Koca, bir özel üniversite olan Medipol Üniversitesi’nin patronuyken nasıl sesleri çıksın? Öbür taraftan taksitleri ödemeyeceğiz diyen öğrenciler gözaltına alınıyor; Cengizlerin, Rönesansların vergi borçları silinirken KYK borçlarına lütuf gibi taksit yapılıyor. Türkiye’yi anonim şirket gibi yöneteceğiz diyen istibdadın üniversite politikası da başka türlü olamazdı!
Ancak istibdad 12 Eylül’den aldığı bu mirası korumakla yetinmedi, 12 Eylül’ün başlattığını daha da ileri götürdü. Öyle ki, bugün istibdad YÖK’e başvurmaya gerek dahi duymadan doğrudan üniversitelere müdahale ediyor. OHAL döneminde KHK’lar ile üniversitelerden eğitim ve bilim emekçilerini ihraç etti. Sermayenin çıkarları için üniversiteleri böldü. Eskiden göstermelik seçimlerle rektör adayları YÖK’e sunulurken artık rektör atamasındaki tek merci Cumhurbaşkanlığı oldu, YÖK dahi etkisiz kaldı. Üniversitelerin yüz yüze eğitime başlayacağını Cumhurbaşkanı kürsüsünden ilân etti, YÖK ise seyirci kaldı.
YÖK kimin çıkarına kapatılsın?
İstibdad rejiminin düşman kardeşi burjuva muhalefetinden ise “YÖK’ü kapatacağım” açıklamalarını duyabiliyoruz. Zaman zaman gündeme geliyor. Fakat bunda şaşılacak herhangi bir şey yok. Onların YÖK’ü kapatma isteği kuruluşundan itibaren 39 senede üniversitelere sermayenin daha derinden nüfuz etmesini sağlamış, “amacına ulaşmış” bir kurumun kapatılması isteğidir. “Tarihsel amacını” doldurmuş bir kurumun kapatılması isteğidir.
Biz patronların siyasetinden medet umacak değiliz. Onlar YÖK kapatılsın diyorsa bunu sermayenin önünde artık bir engel teşkil ettiği için, sermaye ile işbirliği içinde kendi kaynaklarını yaratan özerk bir üniversite istedikleri için diyor. Biz ise üniversitelerde öğrencilerin, işçilerin ve emekçilerin çıkarları için YÖK kapatılsın diyoruz. Piyasalaşmış eğitime karşı, tamamen ücretsiz ve nitelikli bir eğitim için diyoruz. Bilimsel üretimin patronların kârlarını arttırmak için değil, toplumun yararına kullanılmasını sağlamak için diyoruz. Özgür Emekçiler Üniversitesini kurmak için diyoruz.
Hürriyet için mücadeleye!
Öyleyse YÖK’e karşı verdiğimiz mücadele, istibdada ve sermayeye karşı verdiğimiz mücadele ile birleşmiştir, iç içe geçmiştir. Üniversiteleri şirketleştirmeye çalışanlara, her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok diyenlere, pandemi döneminde canımızı hiçe sayıp kâr hesapları için üniversiteleri açmayı düşünenlere, sesimizi bastıranlara karşı birlik olmalı ve hürriyet kavgasını yükseltmeliyiz! Bize geleceksizlikten başka hiçbir şey vadedemeyen YÖK’ü de istibdadı da başımızdan ancak böyle defederiz!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2020 tarihli 134. sayısında yayınlanmıştır.