HDP’lilere yönelik tutuklamalar siyasi cezalandırma ve tasfiyedir
HDP’ye yönelik 2014 Kobani olayları gerekçe gösterilerek yapılan gözaltılardan aralarında Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen, eski HDP milletvekilleri Nazmi Gör, Beyza Üstün, HDP sözcüsü Günay Kubilay, HDP MYK üyesi Alp Altınörs’ün, HDP RTÜK üyesi Ali Ürküt’ün de bulunduğu 17 kişiye tutuklama kararı çıktı. Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan ve Gülfer Akkaya ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. HDP’ye yönelik gözaltı ve tutuklama saldırısına Ayhan Bilgen’in Başkanı olduğu Kars Belediyesi’ne kayyım atanması da eklendi. Ayhan Bilgen gözaltısı sürerken avukatları aracılığıyla, kayyım atanmasını engellemek için istifa edeceğini duyurmuş ve Kars Belediye Meclisi’ndeki tüm partileri kayyıma fırsat vermeden Yerel Yönetimler Kanunu’na uygun biçimde birlikte hareket ederek yeni bir belediye başkanı belirlemeye çağırmıştı.
Gözaltı süreci devam ederken TBMM’nin açılış oturumuna katılmayan HDP’li milletvekilleri de meclis bahçesinde oturarak siyasi bir saldırı olan gözaltıları protesto etmişlerdi. Bu protestoyla ilgili basının sorularına “onların yeri zaten ya dağ ya sokaktır” diyerek cevap veren Erdoğan, HDP’yi seçilerek geldiği tüm yerlerden söküp atmayı hedeflediğini bir kez daha ilan etmiş oldu. İstibdadın siyasi baskı aygıtı halindeki yargının da bu hedefi paylaştığı açıkça görülüyor. Kayyımların yanı sıra, AKP ve istibdadın çizdiği rotaya uymayan HDP’lilerin sürekli cezalandırıldığı, gözaltı ve tutuklamaların da fiili bir cezalandırma yöntemi olarak kullanıldığı bu süreçte, Kürt halkı ya AKP’yi ve onun etki alanındaki adayları benimsemeye ya da sömürge valileri eliyle yönetilmeye razı olmaya zorlanıyor.
Kürt halkının Gezisi olarak nitelendirdiğimiz Kobani Serhildanı’nın hedef alınması, HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın hapiste bu sebeple suçlanması, Kürt emekçi ve yoksul halkının pek çok kitlesel mücadele potansiyelini kırmayı amaçlamaktadır.
Bir kez daha istibdadın hapishaneleri siyasi rehinelerle dolduruluyor. Ortadoğu’da askeri hamleleri tıkanan, siyasi olarak da sıkışan iktidar bu rehineleri emperyalizmle ve en geniş anlamda Kürt siyasetinin unsurlarıyla ilişkisinde bir pazarlık kozu olarak kullanmak istemekte ve bu pazarlıklarda Kürt emekçi ve yoksul halkının tüm siyaset kanallarının tıkanmış olmasını ve bu genel tasfiye sürecinin seyircisi olarak kalmasını temin etmeye çalışmaktadır. Kürt halkının mücadele dolu tarihi ise bu beklentilerin kolay kolay gerçekleşmeyeceğini gösteren örneklerle doludur.