Emperyalist oltanın ucunda 68 yıl
18 Şubat bu topraklar için kara bir tarih. Türkiye’nin 1952’de NATO’ya girişinin 68. yılı… Rockefeller Başkan Eisenhower’a yazdığı bir mektupta Türkiye için “oltaya takılan balığın yeme ihtiyacı yoktur” demiş. NATO üyeliği bu aşağılanmayı 68 yıldır yaşatıyor bizlere. Türkiye’yi NATO’ya sokma girişimini CHP başlatmış, Demokrat Parti tamamlamıştır. 1943’te İncirlik Üssü’nün kurulması için ABD Başkanı Roosevelt ve İngiliz Başbakanı Churchill’le anlaşan İnönü, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan NATO’ya 1950’de üyelik başvurusu yapacaktı. İsmet İnönü’nün Celal Bayar’a “dış politikada ayrılık var mı” diye sorup “yok” cevabını aldıktan sonra “o halde tamam” diyerek kurulmasına icazet verdiği Demokrat Parti Türkiye’yi ABD’nin yanında Kore savaşına soktu. Türkiye, dünyanın öbür ucundaki emperyalist savaşa 721 kurban verdikten sonra, Demokrat Parti milletvekili Samet Ağaoğlu “Kore’de bir avuç kan verdik, ama büyük devletler arasına katıldık” diyecekti.
Türkiye için NATO bir olta ise çengeli Amerikan sermayesi ve dolardır. Misinası ise şeffaftır, hemen görünmez; ülke içindeki işbirlikçi sermaye ve onun partileridir. Emperyalizm bazen misinayı salar, balığın şöyle biraz kendini serbest zannedip yüzmesine izin verir. Menderes SSCB’ye gider, soluğu Yassıada’da alır. Darbe bildirisini okuyan, CIA eğitiminden geçmiş Albay Türkeş, Türkiye’de darbelerin antetine dönüşecek olan “NATO’ya CENTO’ya bağlıyız” lafını ilk orada zikreder. Kıbrıs savaşının ardından Amerikan ambargosu gelir. Bir ara yabancı üsleri kapatma kararı alınır. Ama İncirlik NATO amaçlarıyla kullanılmak üzere fiilen açık bırakılır. 12 Eylül’le olta bir daha çekilir. CIA Türkiye şefi Paul Henze’in “our boys” (bizim çocuklar) dediği Amerikan çocuğu Kenan Evren’lerin darbesiyle Türkiye yeniden hizaya sokulur.
Darbeye giden yolda NATO’nun organize ettiği Kontrgerilla ve onunla iç içe geçen, Amerikan acentesi Koçların Sabancıların finanse ettiği faşistler sokakları kan gölüne çevirir, Maraş’ta Çorum’da mezhepçi katliamlar tertip edilir. Aynı faşistler grevlerin üzerine saldırtılır, 1977 1 Mayıs katliamı düzenlenir ve nihayet işçi sınıfının birçok anti-faşist, anti-emperyalist önderi ile birlikte DİSK’in efsane başkanı Kemal Türkler de katledilir. Amerikan çocuklarının darbesinin ardından iş yasaları hazırlanırken Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı Halit Narin “bugüne kadar işçiler güldü, bundan sonra gülme sırası bizde” diyecektir.
Özallı yıllar dolar çengelini iyice ülkenin böğrüne saplar. Ekonomi emperyalist sömürüye alabildiğine açılır. ABD’nin himayesinde Irak savaşına dahil olup “bir koyup üç alma” planları ile Kore senaryosu yeniden ısıtılıp ülkenin önüne getirilir. Kasalar dolusu doların yanında halkın evlatlarının “bir avuç kanı” nedir ki? Bu esnada 1986 askeri okul sınav sorularını çalan Gülen cemaati müritlerini, dönemin sorumlu generalleri, “kazanabiliriz” diyerek orduda bırakmıştır. “Laik” Türk ordusunda bu imtiyaza ancak ve ancak cebinde Amerikan referansı olanlar sahip olabilir. Nitekim cemaatin Amerikan referansı Çillerler, Demireller, Türkeşler, Yılmazlar, Ecevitler için muteber görülmüş, ardından cemaat Erdoğan’la iktidara kadar yükselmiştir. Şimdi “FETÖ’nün siyasi ayağı” tartışması her yapıldığında mesele “tencere dibin kara seninki benden kara”ya geliyor, “oralara girersek işin içinden çıkamayız” diyerek tarafların rızası ile bağlanıp kapatılıyor. Çünkü hepsi Amerikan emperyalizminin uşağı. FETÖ dedikleri ise kendileri gibi Amerikancı, “12 Eylül terör örgütü”nün bir uzantısı.
Gelelim bugüne. Son dönemde Suriye’ye üç defa sınır ötesi harekât düzenlendi. ABD’nin terör koridoruna hançeri soktuk dendi değil mi? Biz ise hayır Türkiye Amerikan beslemesi ÖSO çeteleriyle bir NATO koridoru kuruyor diye uyardık. ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey, “Astana’nın ipini çekmenin zamanı geldi” diyordu. ABD, Fırat’ın doğusunda Barış Pınarı harekâtında belirli yerlerden çekilerek PYD/YPG sorununu Rusya’nın kucağına attı. ABD, Türkiye ve Rusya’nın arasını açmak için İdlib’teki çelişkileri kullandı. Türkiye’nin bir süredir fiilen kalkan olduğu El Kaide menşeili grupları Astana ve Soçi anlaşması gereği kendi bölgesinden temizlemesi gerekiyordu. James Jeffrey’in “bir süredir uluslararası tehdit oluşturduklarını görmedik” sözleri yaklaşan fırtınanın habercisi gibiydi. Ve şimdi İdlib’te Türkiye’nin askerleri Rus bombalarına hedef oluyor. Libya’da ABD’de Türkiye ihtilaf halinde ama fiilen cephe cepheye gelenler Türk ve Rus askerleri oldu! S-400’lerin kalan parçalarını getirecek gemiler ufukta yok! Türk donanması Akdeniz’de, Amerikan 6. Filosu ise tatbikat yapıyor. Erdoğan Ukrayna’ya askeri yardım yaparak Rusya’ya karşı yeni bir Amerikan cephesine kaydoluyor!
ABD misinayı salıyordu. Erdoğan ve müttefikleri Rusya’dan S-400 alacak kadar açıldı. Astana, Soçi, boru hatları derken Türkiye eksen mi değiştiriyor tartışmaları ayyuka çıktı. Ama pek çoklarının kaçırdığı şuydu: Erdoğan ve müttefikleri tüm bu zaman boyunca ABD’nin stratejik çıkarlarına aykırı hiçbir adım atmamıştı: Ne NATO’dan çıkmak, ne İncirlik’i kapatmak, ne İsrail’e kalkan olan Kürecik’e dokunmak… Ekonominin damarlarındaki dolar zehrini boşaltmak şöyle dursun, toplam mevduat içinde yabancı para cinsinden mevduatın oranı yüzde 50’yi aşan Türkiye ekonomisi aşırı dozdan ölüm döşeğine getirildi!
Oltanın ucunda çırpınmak Türkiye’nin ağzına saplanmış çengeli sadece daha da derine saplar. Artık 68 yıllık bu çırpınışa son vermenin bir zamanı gelmedi mi? Bu millet insan muamelesi görmek ve onurlu bir şekilde yaşamak istiyorsa NATO’dan çıkacak, İncirlik’i, Kürecik’i kapatacak, dolar zehrini boşaltacak, emperyalist ve yerli tekellerin boyunduruğunu atacak. Fabrikalar bankalar devletin, devlet işçinin diyecek. Emperyalist oltanın misinasını kesecek, ağzındaki paslı çengeli tükürüp atacak, emperyalist uşağı partilerden umut beslemeyi bırakacak! İşçi sınıfına güvenecek! Sosyalist, devrimci, anti-emperyalist yolu seçecek!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2020 tarihli 125. sayısında yayınlanmıştır.