Temmuz günleri: Bolşevikler silahlı ayaklanmayı durduruyor!
Ekim devriminin 100. yıldönümünü kutluyorsak, bunun anlamı yitirilmiş bir geçmişi özlem içinde yâd etmek değildir. Burjuvazinin düzenini devirerek işçi sınıfını 80 yıla yakın sermayenin boyunduruğundan kurtaran bir devrimde iktidarın alınış tarzından öğrenmek, ders çıkarmak, geçmişin geleceğe ışık tutmasını sağlamak içindir. Amaç bu olunca işçi sınıfına öncülük eden devrimci partinin sadece zafere ulaşmasının öyküsünü değil, nasıl büyük zorluklarla karşı karşıya kaldığını ve nasıl zorlandığını da anlatmak gerekir. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de hiçbir devrimde zafer kolay gelmeyecektir çünkü.
Şubat devriminden sonra manzara-i umumiye
Gerçekgazetesi bu yılın başından beri her sayısında bu devrimin değişik yönlerini ele almıştır. Önce Ocak’ta devrimin 20. yüzyıl tarihi için ne denli belirleyici olduğunu, Şubat’ta ise bu devrimin aynı zamanda Müslüman halkların da bir devrimi olduğunu gördük. Mart sayısında (eski Rus takvimine göre Şubat oluyor) önce kadınların, sonra bütün işçi sınıfının ayağa kalkmasıyla Çar’ın devrilişini gördükten sonra, Nisan sayısında Lenin’in durumu nasıl doğru tespit ettiğini, Bolşeviklerin Ekim devrimine giden yolu böyle açtığını işledik.
Çarlık devrildikten sonra ülkede iki iktidar odağı vardı: burjuvazinin ve küçük burjuvazinin kurduğu hükümet ile işçilerin, savaşın mahvettiği askerlerin ve yoksulluk içinde kıvranan köylülerin (aslında askerlerin de büyük çoğunluğu işçi ve köylü idi) kurduğu, doğrudan sınıf organları olarak oluşan sovyetler (yani kurullar).
Bütün iktidar sovyetlere!
Lenin’in belirlemesi, iktidarın burjuvazinin hükümetinden işçi emekçi sınıfları temsil eden sovyetlere geçmesinin, devrimin hedeflerine ulaşmasının tek yolu olduğu idi. Bu yüzden Bolşevik Partisi Ekim’e giden yolda ana şiar olarak “Bütün iktidar sovyetlere!” sloganını benimsemişti. Buraya ulaşabilmek için de emekçi sınıfların üç bileşenine hitap eden üçlü bir slogan ileri sürülüyordu: “Barış, toprak, ekmek!”
Ne var ki, iktidarın sovyetlere devri güç dengelerine bağlı idi. Sovyetlerde çoğunluğa Bolşeviklerin dışındaki sosyalist partiler (Menşevikler ve Sosyal Devrimciler) hâkimdi. Oysa onlar ellerinden gelen bütün araçlarla burjuva hükümetini destekliyordu. İşçi sınıfının (köylülüğün desteğiyle) iktidarı almasını kararlı biçimde bir tek Bolşevikler savunuyordu. Demek ki, sovyetlerde çoğunluğun Bolşeviklerin yanına geçmesi gerekiyordu. Hem de sadece başkentte değil, ülkenin tamamında, en azından belirleyici bir bölümünde. Bu yüzdendir ki, “Bütün iktidar sovyetlere!” sloganı uzun süre bir propaganda sloganı olarak kullanıldı, Bolşevikler iktidarın derhal alınmasını savunmaktan uzak durdu.
Gerçek, Nisan ve Mayıs aylarında, aynı zamanda devrimin önderliğinin son halini almasına yol açan iki gelişmeyi, Lenin’in devrim stratejisi açısından Trotskiy’in sürekli devrim anlayışına yaklaşmasını ve Trotskiy’in Bolşevik Partisi’nin önemini nihayet kavrayarak partiye katılmasını özetledi. Haziran ayında ise Rus ordusunun içinde sınıf mücadelesinin gelişmesiyle birlikte ordunun nasıl bölündüğünün, koskoca birliklerin nasıl devrimin yanına geçtiğinin öyküsünü anlattı.
Devrimin iç temposu
Büyük devrimler bazen aylarca, bazen yıllarca sürer, iniş çıkışlarla ilerler. Ekim devrimi bu bakımdan tipik bir gelişme göstermiştir. Şubat devrimi sonrasındaki aşamalar bir ölçüde kendini tekrarlar biçimde olmuştur. Devrim daha sakin dönemleri izleyen, ciddi çatışma dönemlerinden örülmüş bir tempoya sahip olmuştur. Bunun nedeni, hükümetin halkın ihtiyaçlarına cevap verecek adımları atmaktan kaçınması, halkın ve askerlerin bunun üzerine işleri kendi ellerine alma eğilimine girmesidir.
Şubat sonunda yaşanan devrimin ardından Mart göreli olarak sakin geçmiş, ama Nisan ayının 20-21’inde başkent Petrograd’da işçiler ve askerler tarafından düzenlenen bir gösteri, ayaklanmaya dönüşmeden tavizler koparmış, bakan devirdikten sonra sükûnete kavuşmuştur. Bu aşamada hükümetin en önemli bakanlarından, dışişleri bakanı Pavel Milyukov, Rusya’nın da üyesi olduğu İtilaf hükümetlerine savaş sözü verdiği için istifa etmek zorunda kalmıştır.
Mayıs yine göreli bir sükûnet dönemi olarak yaşanmış, ama Haziran’da ortalık tekrar karışmıştır. Bunun arka planında Tüm Rusya Sovyetler Kongresi’nin Haziran başında ilk kez toplanmış olması vardır. Hükümet barış konusunda, askerlerin hakları konusunda, köylülere toprak ve kentlere gıda temini konularında hiçbir ciddi adım atmadığı için kitle içinde büyük tepki vardır. Özellikle 1 Numaralı Karar olarak bilinen, askerlere çok ciddi haklar kazandırmış olan kararı sulandıran yeni kararlar alınmış olması ve “taarruz” denen politikayla savaşın yeniden tırmanacağına dair belirtilerin ortaya çıkması dolayısıyla askerler fena halde huzursuzdur. Sovyet çoğunluğuna sahip sosyalist partiler, arada azınlık olarak hükümete bile girdikleri halde devrimin taleplerinin peşinde yürümemektedir. İşçiler ve askerler yüzlerini Bolşevik partiye dönerler. Benimsenen slogan ise “Kahrolsun on kapitalist bakan!” olur. Yani işçi sınıfı artık sosyalistlerin iktidarını talep etmektedir. Yani sovyetin. Yani sınıfın.
Ama 10 Haziran için ilan edilen gösteri Sovyet Yürütmesi tarafından yasaklanınca Bolşevikler de son anda geri adım atar. Sovyet Yürütmesi gücünü göstermek için 18 Haziran gününe bir yürüyüş düzenler. Ama Bolşevikler bu yürüyüşte ezici bir üstünlük sergilerler. Petrograd işçi sınıfı ve askeri birlikleri artık devrimin yanındadır!
Temmuz silahlı ayaklanması ve Bolşevikler
10 Haziran gösterisi son dakikada iptal edilmiş olsa da bu gösterinin hazırlanmasına neden olan ortam ortadan kalkmamıştır. İşçiler ve askerler Temmuz ayının ilk günlerinde yeniden harekete geçerler. Bu sefer söz konusu olan tam bir ayaklanmadır. Başkentte yerleşik askeri garnizona bağlı birliklerin ezici çoğunluğu, en başta 1 No.lu Makineli Tüfek birliğinin tamamı olmak üzere 3-4 Temmuz günlerinde silahlı ve düzenli biçimde sokağa çıkarlar. En büyük fabrikaların bütün işçileri, en önemlisi 30 bin işçinin çalışmakta olduğu Putilov metal fabrikası da askerlere paralel olarak eyleme katılır. Yüz binlerce işçi ve asker, elde silah, iktidarın sovyetlere devredilmesini talep etmektedir! Sovyete, yani işçi sınıfına ve köylülüğe! Sosyalist devrimin saati gelmiştir!
Ama Bolşevikler devrimin zamanının gelmediği kanısındadırlar. Petrograd’da devrim güçlüydü. Belki Moskova ve bazı sanayi kentleri de Petrograd’a katılırdı. Ama taşra ve köyler henüz hazır değildi. Belki daha bile önemlisi, cephedeki birlikler, bütün barış özlemine rağmen henüz hazır değildi. Demek ki iktidar Petrograd’da alınsa da ayakta kalamazdı. Taşra tarafından yalıtılan, yalnız kalan ve yenilen ilk muzaffer işçi devriminin, Paris Komünü’nün (1871) kaderi tekrarlanabilirdi.
Bolşevikler son ana kadar ayaklanmaya karşı çıktılar. Ancak işçi sınıfı ve askerler içindeki kaynaşmanın kendilerine rağmen sokağa çıkma ile sonuçlanacağını anladıklarında eylemin başına geçmeye ve onu bir ayaklanmadan ziyade bir silahlı gösteriye dönüştürmeye karar verdiler. Olaylar tam bekledikleri gibi gelişti. İşçi ve askerleri iki gün boyunca oyalayan burjuva iktidarı (ve onun Sovyet Yürütmesi’ndeki “sosyalist” yardakçıları) Petrograd dışından burjuvaziye sadık birlikleri getirerek duruma askeri olarak hâkim oldu.
Baskı dönemi
Yarı kararlı ayaklanma böylece bastırılmış oldu. Hükümet ve onun soldaki yardakçıları, bu durumu, aslında bir ayaklanma yoluyla iktidarı almak amacında olmayan, bunu ülke çapındaki güç dengesine aykırı bulan Bolşeviklere yüklenmek için bir fırsat haline getirdi. Bolşevikler, 18 Haziran ve 3-4 Temmuz günlerinin gösterdiği gibi işçi sınıfı ve askerler nezdinde müthiş bir çekim gücü oluşturmaya başlamıştı. Bunu kırmak gerekiyordu. Lenin, bu günlerde Trotskiy’e “şimdi bizi kurşuna dizecekler” demiştir. Bunu kimse kuruntu sanmasın. 1918 Kasım ayında patlak veren Alman devriminde olaylar tam da böyle gelişecektir. İki ay sonra, 1919 Ocak ayında, devrimin iki önderi, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, sosyal demokrat bakan ile sağcı çetelerin işbirliği ile öldürülecektir.
Bolşevikler partinin savunulmasında her zaman daha titiz olmuştur. Lenin derhal yeraltına geçer. Petrograd’a çok yakın olan Finlandiya’da gizlenmeye başlar. Ekim devrimine kadar da yeraltında kalacaktır. Trotskiy ise, başka birçok devrimci önderle birlikte tutuklanır.
Ama hükümeti ve sovyetin öteki sosyalist partilerini de ezilme ile tehdit eden bir askeri darbe patlak verdiğinde dengeler yeniden altüst olacaktır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2017 tarihli 94. sayısında yayınlanmıştır.