Fabrikalardan Haberler

Gerçek Gazetesi'nin her ay düzenli olarak yayınladığı "Fabrikalardan Haberler" köşesi Eylül ayında da Tuzla'dan Bursa'ya, Manisa'dan Antalya'ya kadar önemli işçi merkezlerinden haberlerle dolu.

 

Tersanelerde kötü şartlara karşı bir olalım!

Sayın işçi arkadaşlarım. Ben yaklaşık 15 senemi Tuzla tersanelerine verdim. Türkiye'de işçiye ve emeğe değer verilmeyen sektörlerden birisi tersanelerdir.

Kuralsız çalışmadan tutun da hak ihlâllerine,düşük ücret ve AGİ kesintilerine… Koruyucu iş ekipmanlarımızı dahi kendi paramızla almaktayız. Kum raspası yapılırken tozan ortamda işe devam etmek… Kalitesiz yemek… Musluk suyu… Hijyen,yani sıfır kalite. Bize değer vermiyorlar, emeğimizi çalıpsaray kölesi muamelesi görüyoruz.

Artık bunlara dur deme vakti geldi geçiyor, birlik olunca bizimonlara köle değil onlarınbize muhtaç olduğunu daha iyi anlayacağız.

Yaşasın işçilerin birliği! Yaşasın tüm dünya emekçilerinin dayanışması, mücadelesi!

İstanbul Tuzla Tersanelerinde çalışan eski bir işçi

Korteks çalışanların hayatını hiçe sayıyor!

Merhaba dostlar. Korteks’te uzun süredir yaşadığımız birkaç sıkıntıyı paylaşmak istiyorum sizlerle. Hepimizin malumu işe geliş ve dönüşlerde fabrikanın tahsis ettiği servis araçlarını kullanıyoruz hepimiz. Üstelik servise bindiğimiz andan ve iş çıkışı indiğimiz ana kadar yaptığımız bütün kazalar, yaralanmalar, ölümler vs. iş kazası niteliğini taşıyor. Ancak servis araçlarımız çok kötü durumdalar. Bakımları yapılmamış eski araçlar. Belirli aralıklarla yolda kalıyoruz. Hatta bir kere tekerleğimiz seyir hâlindeyken çıktı. Ölen ya da yaralanan olmadı. O da şansımıza! Kışın içeriye yağmur alan, kapıları tam olarak kapanmayan servislerimiz de var. Bir de bunlar yetmezmiş gibi, sabahları servislerimizi zabıtalar koşturuyorlar. Her sabah işe giderken ve işten dönerken tehlikeyle burun buruna geliyoruz. Servis yolda kalınca başka servis gönderiyorlar, sonra ertesi gün yine eski servislerle yola çıkıyoruz. Sonuç değişmiyor yine aynı manzara. Defalarca dilekçe yazmamıza rağmen hiçbir sonuç elde edilemedi. Birilerinin başına bir felaket gelmesini bekliyorlar sanırım. Sonra iki ah vah belki biraz tazminat sonra olayın üstü ört pas. Daha önce yaşanmış küçüklü, büyüklü iş kazalarında olduğu gibi.

Sömürü sadece emek hırsızlığıyla kalmıyor ne yazık ki. Maliyetten biraz daha fazla düşebilmek için hayatımızla oynuyorlar. Şimdi birlik olmazsak, şimdi bir şeyler yapmazsak, haklarımız için mücadele etmezsek bu sistem aramızdan birini ''iş kazası'' diyerek alıp götürecek. Hayatımız için, emeğimiz için mücadeleye!

Bursa Korteks’ten bir işçi

Örgütlenirsek dermansız dert yok

Tuzla’da bulunan Şişecam’a bağlı Trakya Otocam’da çalışmaktayım. Burada çalışanların tamamı taşeron. İşimiz cam olduğundan dolayı ağır bir iş olmadığı sanılıyor. Hatta bende ilk işe girerken öyle sanıyordum. Ancak, bir kiloluk camlardan sekiz kiloluk camlara kadar camların ağırlığı mevcut. Günde en az 280 adet cam çıkarmamız durumu olması sebebiyle, o birkaç kiloluk ağırlık bir noktadan sonra on katına çıkıyor. Kollarımız bu ağırlığı taşıyamaz oluyor. Cam fırınlarıyla çalışmamız sebebiyle en az 65 derecelik sıcaklık içinde havalandırma olmadan sırılsıklam çalışmak zorunda kalıyoruz. Ayrıca hiç oturmaya fırsatımız olmuyor. Bu durum da ayaklarımızın çok fazla ağrımasına sebebiyet veriyor. Yetmiyor, makineye konulacak camlar için sürekli eğilmek zorunda kalıyoruz. Buda boyun ağrılarını oluşturuyor. Bizde meslek hastalıkları çok. Ancak tek sorunumuz bu değil. Yirmi yıllık çalışan ile yeni giren işçi arasındaki maaş farkı en fazla 100 lira. Fazla mesai olduğu zaman ise en az 16 saat çalışmak zorundayız. Sabah 7’de işe başladığımız düşünülürse özellikle fazla mesaide uykusuzluk da ayrı bir sıkıntı oluşturuyor. Sonuç olarak dertlerimiz çok. Ancak örgütlenirsek dermansız dert yok! Taşeronu da fabrikadan kaldırmadan bize rahat bir uyku yok!

İstanbul Tuzla Şişecam’dan bir işçi

Kriz; patrona fırsat, işçiye fıtrat

Bu sezon yaşadıklarımız tam anlamıyla dünyanın en temel gerçeğini gözler önüne serdi. Sorumlusunun biz olmadığımız bir siyasi krizin yarattığı ekonomik daralmanın tüm yükünü nasıl işçi yığınların üzerine yüklediklerini net olarak gördük. Sezon başlamadan evvel düşürülen Rus uçağı ve bunun sonucu olarak Rus turistlerin Türkiye’ye gelmemesi, patronlara çok kullanışlı bir kelime hediye etti: KRİZ! İşte bu kelimeye sarılan patronlar hemen soluğu hükümet yetkilileri ile toplantılarda aldılar. Birtakım toplantıların sonucu hükümet kanadı patronlara “destek” adı altında milyonlarca liralık sus payı hediye ettiler. Bu sus payının içinde, İşkur’un oluşturduğu bir sistemle, işçilerin kendi maaşlarını bu zamana kadar yine kendilerinden kesilen paralarla oluşturulan fondan almalarını içeren “bedava işçilik paketi”, patronların çektikleri kredilere erteleme imkânı, patronlara para desteği, vergide yapılan indirimler gibi birçok patron yanlısı uygulama yer alıyordu. Bu “kullanışlı” kriz sonucu patronlar sadece Antalya’da yüzün üzerinde yeni otel açtı, biz turizm işçileri ise işsiz kaldık, iş bulabilenlerimiz üç kişinin yapması gereken işi tek başına yapmak zorunda bırakıldı, çoğumuz maaşlarımızı alamadık, hemen her gün fazla mesai yaptık, İşkur sistemi ile güvencesiz çalışmaya mecbur bırakıldık. Dedim ya dünyanın en temel gerçeği net şekilde görülüyor diye, işte bir tarafta milyonluk yeni otellerini açanlar diğer tarafta ev kirasını ödeyemeyenler. Sahip oldukları her şey bizim emeğimizden çaldıklarıdır.

Antalya Belek’ten bir turizm işçisi

Kölelik bitiyor, açlık başlıyor

Merhaba, ben Antalya’da otelde çalışan bir turizm işçisiyim. Antalya’da turizmde yani otellerde çalışmak, dönemliktir. Aynı tarımda çalışan işçiler gibi yılın 6 ayı çalışıp 6 ay işsiz kalıyoruz. 6 ay köle gibi uzun saatler, izinsiz ve sürekli işten atılma korkusuyla açlık sınırının altında düzenli ödenmeyen ücretler karşılığı çalışıyoruz. Geçtiğimiz sezon turizmde durumlar iyiyken bunu gizli kapaklı yapıyorlardı. Ama bu sezon krizi bahane ederek göstere göstere yapmaya başladılar. Bir de bunları hükümetten destek alarak yaptılar. Sürekli bizim sömürülmemize göz yuman hükümet biz işçilerin durumlarını düzeltmek yerine otel patronlarına daha fazla olanak sağlayarak yeni yeni oteller açmasını sağladılar. Bir de şimdi otellerin iş yapmadığını söyleyerek askı adı altında bizi işten çıkarıyorlar. Yani bizi sezonda köle gibi çalıştırıp sezon bittiğinde açlığa mahkûm ediyorlar. Artık bizim bu duruma bir dur deme vaktimiz geldi. Turizmde gidişatı artık birlikte mücadele ederek sonlandırabiliriz. Turizmde hep beraber kölelik düzenini bitirelim.

Antalya Beldibi’nden bir turizm işçisi

Sendikayı da, fabrikayı da denetleyecek ve artık biz de kazanacağız

Ülkedeki ekonomik daralmanın acımasız yüzü her zaman ki gibi ilk önce isçi sınıfını vurdu. Sanayi kenti Manisa’da işçi sınıfının öfkesi tavan yapmışken asgari ücreti seçim propagandası yapılıp 1.300 lira vaatleri verilmişti. Seçimden sonra bunun böyle olmadığı asgari ücretin 1.177 liraya geldiği ve vergiyle maaşların eritildiği anlaşılana kadar kısa bir süre sessiz kalan işçi sınıfı kurtuluşu yine örgütlenmekte bulmaya başladı. Bunun en yakın örneği Birleşik Metal Sendikası’nda toplu sözleşme imzalayan Tor Demir işçileri, Selüloz İş Sendikası’nda örgütlenen ve toplu iş sözleşmesi imzalayan Selkasan işçileri oldu. Serel Seramik işçisi de toplu iş sözleşmesi döneminde eskisi gibi zayıf sözleşme istemiyor. Sarı sendikaya rest çektiler. Temsilcileri görevden aldırdılar. Şimdi sözleşmenin durumunu bekliyorlar. Temel örgütlülükleri hazır, her türlü greve hazırlar. Kısa bir süre devam eden ABC Mobilya’da mücadele fabrika içindeki resmi prosedür sıkıntılarından dolayı tıkansa da belirgin kazanımlar elde edildi. ABC Mobilya’da onlarca işçi işten atıldı. Hemen hemen hepsi tazminat aldı. Artık patron istediği gibi at koşturamıyor. Manisa işçisi yolunu çizmiş durumda: Sendikalarımıza üye olacağız. Sendikayı da, fabrikayı da denetleyecek, onurumuzla biz yöneteceğiz, biz üreteceğiz ve artık biz de kazanacağız. Mücadeleyi seçen bütün işçilere selam olsun!

 

Manisa’dan bir işçi

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2016 tarihli 83. sayısında yayınlanmıştır.