Devrimci Marksizm sayı 26 çıktı!

Devrimci Marksizm, 26. sayısıyla yepyeni bir alana el atıyor: sanat ve edebiyat. Bu alanda hazırlanmış ilk sayısında, Türkiye’nin 20. yüzyılda romanda, şiirde, müzikte, sinemada yetiştirmiş olduğu kendi alanlarında en büyük isimler olan, ama aynı zamanda dünyaya birer sosyalist olarak bakan şahsiyetleri öne çıkarıyor. Romancı olarak Yaşar Kemal ve Orhan Kemal, şair olarak Nâzım Hikmet, müzikte Ruhi Su, sinemada Yılmaz Güney, ta 1930’lu yıllarda Nâzım’la başlayan, Yaşar Kemal’le 21. yüzyıla bağlanan görkemli bir geleneğin dorukları olarak ele alınıyor. Sosyalizmin ve Marksizmin düşmanları çatlasın! Türkiye’nin 20. yüzyıl düşünce ve sanat hayatında hegemonya bütünüyle bizimdi! Devrimci Marksizm bu muhteşem mirasın bazı yönlerini öne çıkararak genç kuşaklara taşımaya çalışıyor.

26. sayıyı açan yazı ise sanatın politika ve toplumla ilişkisi üzerine çok değerli bir manifesto. Kolay kolay bir arada düşünülemeyecek üç isim kaleme almış bu manifestoyu: ünlü Fransız şair ve romancı, sürrealizmin önde gelen ismi André Breton, 20. yüzyılın en büyük duvar ressamı Meksikalı Diego Rivera ve Ekim devriminin iki büyük önderinden biri, manifesto yazıldığında Stalinist bürokrasinin devrimci muhalifi olarak sürgünde olan Lev Davidoviç Trotskiy! 1938 yılında Meksika’da kaleme alınmış olan “Bağımsız Bir Devrimci Sanat İçin Manifesto”, bürokrasinin Sovyetler Birliği’nde sanatı ve edebiyatı kışla disiplinine sokmasına karşı bir isyan çığlığı. Sosyalist devrim, diyor, “entelektüel yaratıyı geliştirmek için de en baştan itibaren anarşist bir bireysel özgürlük rejimi kurmalıdır. Otoriteye, talimatlara, tepeden emirlerin en küçük bir kırıntısına bile hayır!” Trotskiy’in anarşizmin keskin bir eleştirmeni olduğunu bilenler, onun kendi kalemiyle eklediği bu pasajın anlamını daha da iyi kavrayacaklardır. Sanata özgürlük!

Trotskiy’in Breton ve Rivera ile birlikte savunduğu bu özgürlük, Sovyet devleti bürokratikleşmeden önce yaşayan bir gerçeklikti. Devrimci Marksizm’in bu sayısında yer alan son bir yazı, devrimin hemen ertesinde Rus avangard sanatçılarını ele alarak bu hakikati ete kemiğe büründürüyor.

Bu sayıda ele alınan bir konu da, Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal önderliğinde bundan tam 600 yıl önce, 1416’da yaşanmış olan büyük halk ayaklanması. Nâzım Hikmet’in şiirinde ölümsüzleşen bu ayaklanma, bu topraklarda, işçi sınıfının ve Marksistlerin AKP’nin bize bugün dayatmaya çalıştığı Osmanlı geleneğinin karşısına çıkarabileceği bambaşka bir mirasın var olduğunu gösteriyor.

Trotskiy, “yalnız politikayla olmaz” demişti. Devrimci Marksizm onun ayak izinden yürüyor. İçinden geçtiğimiz kan ve savaş günlerinde bile insanın en soylu hâlini temsil eden sanat ve edebiyatı ihmal etmiyor. Ama gelecek sayısında tam da Türkiye’de tırmanmakta olan istibdat eğilimleri karşısında günümüz dünyası ve Türkiyesi’nde olağanüstü siyasi rejimleri odak noktası yapacak. Ne bugünü, ne de yarını ihmal etmemek gerekiyor.


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2016 tarihli 78. sayısında yayınlanmıştır.