Devrimci Marksizm dergisinden 100 yılda cumhuriyet konferansı: Cumhuriyet, istibdad, hürriyet!
Devrimci Marksizm dergisi Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yıldönümü yaklaşırken “Cumhuriyet, İstibdad, Hürriyet” başlıklı konferansla Türkiye’nin yakın tarihini sınıf perspektifiyle ve Marksist yöntemle masaya yatırdı. Konferans, içeriğine de çok uygun bir şekilde Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Merkez konferans salonunda gerçekleşti. Salonda çok sayıda fabrika ve işyeri temsilcisi, öncü metal işçileri başta olmak üzere farklı sektörlerden işçiler ve emekçiler bulunuyordu. Toplantıya Birleşik Metal-İş Genel Sekreteri Özkan Atar ve Tek Gıda-İş Örgütlenme Uzmanı Yunus Durdu da katıldı.
İşçinin evinden Filistin halkının direnişine selam!
Kürsünün hemen yanında Metal İşçisinin Sesi imzalı “İşgal, grev, direniş” pankartı tarihin sınıf mücadelesi perspektifiyle tartışıldığı bu toplantıda tarihin halen işçilerce mücadele içinde yazılmaya devam ettiğine işaret ediyordu. Yine İsrail Siyonizminin Gazze’deki soykırımcı saldırılarının sürdüğü bir dönemde yapılan toplantıda, Filistin Dostları imzalı “Yıkılsın Siyonist İsrail Devleti” pankartı da salona girenleri karşılamaktaydı. Açılış konuşmasını da hem Devrimci Marksizm Yayın Kurulu üyesi hem de Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları sözcülerinden olan Kutlu Dâne yaptı ve tüm katılımcıları Filistin’le dayanışma için mücadeleye omuz vermeye çağırdı.
Bir ihtilal olarak Millî Mücadele ve sınıf mücadeleleri olarak Cumhuriyet
Konferansta Sungur Savran, Özgür Öztürk ve Armağan Tulunay birer konuşma yaptılar. Son günlerde “Bir İhtilal Olarak Millî Mücadele” kitabıyla resmi tarihin ve bunun liberal karşıtlarının Marksist bir perspektifle sorgulanmasına vesile olan Devrimci İşçi Partisi Genel Başkanı ve Devrimci Marksizm yayın kurulu üyesi Sungur Savran, konferanstaki konuşmasında da bu tartışmayı derinleştirdi. Türkiye’nin kuruluş sürecindeki burjuva devriminin sınıfsal karakteri dolayısıyla sınırlarla malûl olduğunu, bu sınırların genel olarak başka ülkelerdeki burjuva devrimleriyle de ortak olduğunu ortaya koyan Sungur Savran, bu sınırların kaçınılmaz olmadığını özellikle vurguladı. Kuvayı Milliye içinde yoksul köylülüğe dayanan kesimlerle, Sovyetler Birliği ile ittifak içinde öne çıkan, İstanbul başta olmak üzere o dönemin işçi sınıfı içinde bağları olan komünist ve sosyalist hareketleri devrimi ileriye taşıyacak bir alternatif güç olarak tanımlayan Savran, bu gücün dışlanmasının Milli Mücadeleyi dahi zora soktuğuna, Cumhuriyet kurulduktan sonra ise işçi ve köylü nüfusun yeni rejime karşı bir tepki geliştirdiğine dikkat çekti. Savran, Cumhuriyet tarihine de yine sınıf mücadeleleri perspektifinden yaklaştı ve 1960-80 arasında işçi sınıfının siyasi bir alternatif olarak yükseldiği, 12 Eylül 1980 darbesinin de bu yükselişi ezmek için bir karşı devrim olduğu gerçeğini çok iyi kavramak gerektiğinin altını çizdi. Sungur Savran konuşmasını “Burjuva cumhuriyetinin giderek çürüdüğü bugün, gelecek yine işçi sınıfının şuralar cumhuriyetindedir.” diyerek bitirdi.
İşçi sınıfı merkezli hegemonik bir güç odağı gerek
Devrimci Marksizm yayın kurulu üyesi Özgür Öztürk, konuşmasına Türkiye’de kapitalizmin gelişmesinin yapısını ve özelliklerini, dünya kapitalizmiyle ilişkisi içinde açıklayarak başladı. Geç kalmış ve emperyalizme bağımlı bir kapitalistleşme yaşayan Türkiye’de, hakim sınıflar içinde 1950’lere kadar ticaret burjuvazisi ve toprak sahiplerinin, 1960’dan sonra sanayi burjuvazisinin ve 1970’lerden itibaren de sanayi burjuvazisi içinde sivrilen tekelci sermayenin öne çıktığını vurgulayan Öztürk, Türkiye siyasetine damga vuran siyasi kutuplaşmaları bu temelde açıkladı. Günümüzde işçi sınıfının nüfus içinde giderek daha ağırlıklı hale geldiğini ve büyük çoğunluğu oluşturduğunu kanıtlarıyla ortaya koyan Öztürk, sınıf mücadelesi olmadan ve işçi sınıfına dayanmadan demokrasi ve özgürlüklere dair beklenti içinde olmanın hayalcilik olduğunu söyledi. İşçi sınıfı merkezli hegemonik bir güç odağı inşa etmenin önemini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.
Cumhuriyet kadınlara haklarını altın tepside sunmadı: Hak verilmez alınır!
Armağan Tulunay ise cumhuriyeti kadınların gözünden ama yine sınıf mücadelesi perspektifinden ele alan bir konuşma yaptı. Cumhuriyetin kadınlar için önemli kazanımlar getirdiğini ve bir ileri gidişi temsil ettiğini ancak kadınlar için eşitliğin biçimsel kaldığını vurguladı. Bir burjuva devriminin ürünü olan Türkiye Cumhuriyeti ile işçi devrimi olan Ekim devriminin neticesinde kurulan Sovyetler Birliği’nin kadınlara getirdiği hakları karşılaştıran Tulunay, Sovyetler Birliği’nde biçimsel eşitliğin aşılarak, ev işlerinin toplumsallaştırılması ile gerçek bir eşitliğe doğru ilerlendiğini aktardı. Yaygın bilinen ve söylenenin aksine Türkiye’de kadınlara hakların verilmediğini, kadınların mücadeleyle haklarını aldığını anlatan Tulunay, 1800’lerden başlayan, 1908 Hürriyet devriminde yer alan, Millî Mücadele’de sadece cephe gerisinde çalışmayan, cephede de elde silah çarpışan Kara Fatma gibi en önde olan kadınları örnek verdi. Kadınların Cumhuriyet tarihinde de sınıf mücadelelerinde de Kavellerden bugünlere hep önde olduğunu anlattı. Armağan Tulunay sözlerini geleceğin işçi cumhuriyetinde de kadınların en önde olacağını söyleyerek tamamladı.
Sınıf mücadelesi perspektifiyle dünyayı algılamaya ve değiştirmeye devam
Konuşmaların ardından salondan alınan sözlerle ve sorularla etkinlik devam etti. Bu kısımda Filistin’de yaşanan süreç, Filistin direnişinin Kuvayı Milliye benzeri işgale karşı mücadelelerle ortak yönleri, Cumhuriyetin kuruluşunda ve sonrasında ordunun siyasetteki rolü, Kürt sorunu gibi başlıklar daha ayrıntılı şekilde tartışıldı. Son sözü alan Yunus Durdu, işçi sınıfının ilan edilmemiş bir savaş halinde olduğunu vurgulayan bir konuşma yaptı ve bu toplantıların sınıfın yakıcı gündemlerini derinleştirmek amacıyla tekrarlanmasını önerdi. Devrimci Marksizm sınıf mücadelesi perspektifiyle dünyayı ve gelişmeleri analiz etmeye, sınıf mücadelesine yön verecek tartışmaları derinleştirmeye devam edecek.