Yunanistan: Halk yumruğunu vurdu, şimdi siyasi aracını arıyor
Bu yazı, Gerçek gazetesi için, 5 Temmuz referandumunun hemen ertesinde, Çipras'ın Troyka'ya sunduğu teslimiyet planından da, geçtiğimiz 12 Temmuz Pazar günü avro bölgesi devlet ve hükümet başkanları toplantısında kabul edilen anlaşmadan da önce yazılmıştır. Yunan işçi sınıfı ve yoksul halkı ile Syriza arasındaki farklılığı vurgulaması bakımından bugünkü duruma ışık tutmakta olduğundan dolayı yayınlıyoruz.
5 Temmuz günü Yunanistan’da yapılan referandum, bir ülke işçi sınıfının ve yoksul halkının uluslararası burjuvazinin gaddar uygulamalarına verdiği en berrak cevap oldu. Yunan halkı Avrupa Birliği’nin (AB), Avrupa Merkez Bankası’nın ve İMF’nin oluşturduğu Troyka’nın dayattığı yeni kemer sıkma önlemlerini bir halk oylamasında, hem de yüzde 61’e yüzde 39 gibi açık bir farkla reddetti. “Kemer sıkmaya son!” dedi.
Zafer ve bozgun
Bu, Yunan işçi sınıfı için görkemli bir zaferdir, Avrupa’nın ve daha ötede dünyanın burjuva sınıfı için ise bir hezimet. Yani referandum aslında Yunanistan ile AB arasında bir ilişki olarak görülmemelidir; referandum esas olarak, Yunan işçi sınıfı ile Avrupa burjuvazisi arasındaki sınıf mücadelesinin ifadesidir.
Referandumu böyle tanımlamak, Yunanistan’a özgü bir politik ve ekonomik olay olarak görmenin ne büyük bir yanlış olduğunu ortaya koymak demektir. Referandum, Yunanistan’ın yanı sıra Avrupa’nın tamamını ilgilendiren, daha da ötesinde dünya kapitalizminin geleceğini ilgilendiren bir öneme sahiptir. Çünkü Yunanistan’da yaşanan kriz, dünya çapında yaşanmakta olan ekonomik krizin sivri ucudur. Avrupa Birliği bugün dünya ekonomisinin zayıf halkasıdır. Yunanistan ise Avrupa Birliği’nin zayıf halkası.
Yunanistan’da sınıf mücadelesi derinleşecek
2008 Aralık ayında devletin baskısına karşı bir halk isyanı, 2011-2012’de 14 genel grev, Atina Sindagma Meydanı'nın günlerce işgali ve dev kitle gösterileri… Bu yılın 25 Ocak seçimlerinde has düzen partilerinin iktidardan kovulmasının da, bugün referandumun işçi ve emekçilerin zaferiyle sonuçlanmasının da arkasında bu büyük sınıf mücadeleleri yatıyor. Referandum zaferi sokakta verilen sınıf mücadelelerinin bir ürünüdür, ama kendisi de Yunanistan’da sınıf mücadelelerine büyük bir ivme kazandıracaktır. Yunan halkı artık onuruyla ayağa kalkmış bir halktır, kolay kolay sermayenin taarruzuna taviz vermeyecektir yakın gelecekte.
Oysa Syriza Avrupa sermayesiyle uzlaşmak için her fırsatı kullanmaya razıdır. Çipras’ın “hayır” oylarının ezici zaferinin ertesi sabahı AB ile müzakerelerde zaman zaman inatçı bir tutum takınmış olan Ekonomi Bakanı Varufakis’i istifaya davet etmesi, “uluslararası piyasalar”ı sakınmaya ve AB’ye uzlaşma sinyalleri göndermeye yönelik bir manevradır. Referandumun Syriza’nın elini güçlendirdiği teorisi hangi açıdan bakıldığına göre doğru ya da yanlıştır. Syriza’nın AB karşısında eli güçlenmiştir. Ama halk karşısında eli zayıflamıştır!
İşçi sınıfı ve halk “kemer sıkmaya son!” diyor. Çipras, “kemeri biraz gevşetin!” diyor. Dolayısıyla, en basit ekmek meselelerinde bile Syriza ve Çipras önderliği halkın gerisindedir. Halk ekmeği ve onuru için ayağa kalkmış ve masaya yumruğunu vurmuşken, henüz iradesini taşıyacak siyasi araca sahip değildir. Yunan solu, ancak Syriza içinde ve dışında derin bir kabuk değişimi yaşayarak halkın iradesinin taşıyıcısı haline gelebilir. Kardeş partimiz EEK burada çok önemli bir rol oynayacaktır.
Avrupa’yı çatlaklar, dünyayı sarsıntı bekliyor
AB’nin krizi olgunlaşıyor. Yunanistan’ın avrodan çıkması ihtimali, ardından İspanya, İtalya, Portekiz, hatta İrlanda için her şeyin sorgulanması zorunluluğunu getirebilir. Fransa dahi korunaklı bir durumda değildir. Öyleyse, Yunanistan’ın avrodan çıkması avronun çivisinin çıkması haline dönüşebilir. Bu da Avrupa Birliği’nin parçalanmasına kadar gidecek bir sürecin başlaması demektir.
Avrupa Birliği 500 milyonluk nüfusuyla, dünya üretiminin dörtte birini kapsayan ekonomik gücüyle dünya ekonomisinde belirleyici odaklardan biridir. Bu dev ekonomide yaşanacak bir parçalanma, dünya ekonomisinin sarsıntıya girmesi demektir. Yunan referandumu dünya çapında sonuçlar doğurma potansiyeli taşıyor. Bu çöküntüden emekçi ve yoksulların ezilmeden sağlam çıkabilmesi için işçi sınıfı güçlerinin mücadelesini yükseltmesi ve sapasağlam önderliklere kavuşması gerekiyor.
Öyleyse, Türkiye’de de işçi sınıfının yükselen hareketi olağan dönemlerden çok daha büyük bir önem taşıyor. Başta metal olmak üzere işçi sınıfı hareketi, sınıfın yüzünü siyasete dönmesiyle ve kendi devrimci partisini oluşturmasıyla taçlandırılmalıdır. Türkiye işçi sınıfı da komşusu gibi siyaset masasına yumruğunu vurmalıdır!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2015 tarihli 69. sayısında yayınlanmıştır.