Bir katliam iki üniversite!

Soma katliamı karşısında üzüntü, acı ve öfke dışında bir duygu yaşayanın insanlığından kuşku duyulur. Ancak biz tüm bu duygulardan ayrı olarak önce korkuyu yaşayanları gördük. Suçüstü yakalanmışlığın korkusuyla adeta saçmalamaya başlayan Soma Holding sahibinin hezeyanlarına, en mağdur olanın kendisi olduğunu anlatmaya çalışmasına tanık olduk. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın sorumluluğunun bilincinde olup da hesap sorulmasından duyduğu korkuyla 19. yüzyıldan maden kazaları örnekleri vermesine, madenciliğin fıtratında var diyerek katliamın sorumluluğunu kendi üzerinden atıp Allah'a havale etmesine şahitlik ettik. 
Üniversitelerden de bu hain koroya İTÜ Maden Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Orhan Kural, ölümleri "tatlı" olarak niteleyerek katılmıştı. Hükümetin üzerindeki baskıyı hafifletmek üzere ve bölüm olarak işbirliği  yaptıkları Soma Holding'i kollamak adına titrini kullanarak çıktığı kanalda "tatlı ölüm" diyecek kadar zavallılaşan bu zatı İTÜ öğrencileri, Maden Fakültesi'ni üç gün boyunca işgal ederek susturmuştu. İTÜ öğrencileri sadece bir protesto yapmıyor, taşeron düzenine isyan bayrağını çekerek Soma işçilerinin katili taşeron düzenini bitirmek için kendi üniversitelerinde taşeronun kaldırılmasını taleplerinin başına yerleştiriyorlardı. Böylece bu kavga üniversitenin sermayenin mi yoksa işçinin mi çıkarlarını yansıtacağına yönelik tarihsel bir kavganın parçası oluyordu.
Bir sene geçti. Soma katliamı yine gündeme gelmişken, sermaye uşağı profesör mühendis gibilerini İTÜ'lüler susturmuş olduğundan sazı eline İlahıyatçi dekan aldı bu sefer. Manisa Celal Bayar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Ahmet Güç, milyonları kahreden cinayetleri "tatlı" olarak değerlendirmenin de ötesine geçti. Ölenler için sevindiğini açıkladı. Çünkü onlar mafya hesaplaşmasında ya da uyuşturucu ticareti yaparken de ölebilirlermiş. Helal kazanç peşinde iken ölmüşler. Doğrudur herkes kendi tercihinden sorumludur. Birileri hırsızlık yapıp, haram yiyerek yaşamayı seçer. Orhan Kural ve Ahmet Güç gibi profesörlerin de madencileri ölüme götüren ihmalleri, bu ihmallerin kâr hırsıyla kasten yapıldığını ortaya çıkarmak yerine halkı teskin edecek şarlatanlıklar yapmayı tercih etmesi gibi... Birileri de helal kazançla evine ekmek götürür. 
Bir sene önce İTÜ öğrencileri de vicdanlarını rahatlatacak anmalar yapıp, mumlar yakmakla yetinmeyi değil, katili teşhis edip, taşeron düzenine karşı isyan etmeyi tercih etmişlerdi. Bu sene de Akdeniz Üniversitesi öğrencileri taşeron düzeninin önüne koruma duvarı olarak dikilmiş güvenliğin ve polis güçlerinin üzerine yürümeyi tercih etti. Barikatın üzerine yürürken madencileri katleden patronları Reyhanlı'da katliam yapan tekfircileri koruyorsunuz diye haykırırken bir yoldaşımız, üniversiteyi ilerici kılabilecek tek şeyi yani gerçeği haykırıyordu. 
Gerçek ve bilimsel olan bir sene önce İTÜ öğrencilerinin şimdi de Akdeniz Üniversitesi öğrencilerinin söylediğidir: Tarih sınıf mücadeleleri tarihidir. Soma katliamı da tarihe sermayenin kâr hırsıyla gerçekleştirdiği ve sermaye devletinin kolladığı, sermayenin üniversitelerinin aklamaya çalıştığı bir işçi katliamı olarak geçecektir. Kaza değil, facia değil, mukadderat değil, fıtrat hiç değil! Katiller belli katledilenler belli! 
Selam olsun Soma'yı unutturmayanlara! Selam olsun üniversitede sınıf mücadelesi verenlere! Selam olsun mücadelenin ön saflarındaki DİP'li öğrencilere!
 
 
Akdeniz Üniversitesi Kampüs Kamera ekibi tarafından hazırlanan, hem Soma'yı anma eylemi ve polisin saldırı görüntülerinin hem de çeşitli röportajların yer aldığı "Soma'nın dinmeyen öfkesi" başlıklı videoyu aşağıdan izleyebilirsiniz.