Suriye’ye sefere, seferde zafere hayır!

Yeni bir yalana kanmayın!

Suriye’ye sefere, seferde zafere hayır!

 

Devrimci İşçi Partisi, yaz kampı sona erer ermez Suriye’de yaklaşan savaşa ilişkin bir bildiri yayınlayarak savaşa karşı çıktı, savaş olduğu takdirde emperyalizmin ve Siyonizmin karşısında, Suriye ve halkının yanında yer alacağını açıkladı, Erdoğan hükümetinin kendi kirli emelleri için Türkiye’yi emperyalistlerin müttefiki olarak savaşa sokma çabasını kınadı, Rojava’nın özgürlüğüne sahip çıktı.

ABD ve Avrupa emperyalistleri dünya halklarının gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar. Halklarımız bu yalanlara kanmamalıdır. Suriye’ye     “cezalandırıcı” bir askeri operasyona onay vermemeliyiz! Türkiye’nin bu emperyalist operasyonun ayak işini yapmasına izin vermemeliyiz!

Irak yalanları

ABD emperyalistlerinin Irak savaşını başlatmasından bu yana tam on yıl geçti. O savaşın hemen öncesinde o dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, bütünüyle tiyatro gibi düzenlenmiş bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında, en modern teknolojinin yardımıyla Irak’ta depolanmış önemli miktarda kitle imha silahı (kimyasal, biyolojik, nükleer silahlar) olduğunu “kanıtladı”. Emperyalizmin uşağı bütün dünya medyası ve bu arada tekelci sermayenin elindeki Türkiye medyası bu tiyatroyu canlı yayınladı. Savaşın en önemli gerekçesi buydu. ABD müttefikleriyle birlikte Irak’ı işgal ettikten sonra kitle imha silahlarının izine bile rastlanmadı. Aynı ABD devleti sonunda resmen Irak’ta kitle imha silahı olmadığını açıkladı. Colin Powell’ın tiyatrosuna komedi denebilirdi, şayet Irak’ta savaş dolayısıyla bir milyondan fazla, hatta belki de bir buçuk milyon insan hayatını yitirmeseydi! Trajedi daha doğru bir niteleme olur!

Suriye yalanları

Şimdi aynı şey tam on yıl sonra Suriye’de yapılmaya çalışılıyor. Emperyalistlerin kendileri bile Beşar Esad’ın tam bu sırada neden kimyasal silah kullanmış olabileceğini açıklayamıyor. Esad iç savaşı kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olmak bir yana, son dönemde, Lübnan Hizbullah’ının da desteği ile üst üste önemli askeri başarılar elde etmişti. ABD, Türkiye’de AKP hükümetinin izlediği savaş meraklısı aceleci politikaya karşı, Rusya ile anlaşarak Cenevre II olarak anılan bir barış konferansını politikasının ana doğrultusu haline getirmişti. Esad’ın güçlerinin kimyasal silah kullandığının söylendiği günlerde, Birleşmiş Milletler’in kitlesel imha silahları uzmanlarından oluşan bir heyet Suriye’ye yeni ayak basmıştı. Bu koşullar altında bir hükümet neden kendi halkına karşı kimyasal silah kullansın? Hele Obama kendi kırmızı çizgisi olarak kimyasal silah kullanımını ilan etmişken!

Buna karşılık her türlü katilin, meczubun, gericinin içinde toplandığı, kılıçla kafalar uçuran muhalefet cephesinin Cenevre II’yi sabote etmekte hayati bir çıkarı vardır. Muhalefetin elinde kimyasal silah olmadığı, bu tür silahları kullanacak olanakları olmadığı söyleniyor. Ama muhalefetin Suriye ordusunun saflarında adamlarının olmadığını kim söyleyebilir?  ABD istihbaratının kendisi Suriye hükümetinin kimyasal silah kullanımından şaşkınlığa düştüğünü, paniğe kapıldığını kanıtlayan telefon konuşmaları dinlediğini açıkladı. Onlar bunu kimyasalı Suriyeli generallerin kullanmış olduğunun kanıtı olarak gösteriyor. Ama bu aynı zamanda hükümetin bu kullanımdan haberdar olmadığını kanıtlar!

Kaldı ki, ABD “bende istihbarat var” dediğinde, kimse inanmasın. ABD devleti bir yalan makinesidir. CIA’nın 1953’te İran’da seçimle başa gelmiş olan ve ülkenin ulusal çıkarlarını emperyalizme karşı savunmaya girişen Musaddık hükümetini büyük bir komplo ile devirdiği, 60 yıl sonra daha on beş gün önce itiraf edildi. 1980’li yıllarda İran İslam Cumhuriyeti’ni devirmek istediği için İran-Irak savaşında Saddam Hüseyin’in güçlerini destekleyen ABD’nin, önce beş yıl boyunca Saddam güçlerinin İranlılara karşı kimyasal silah kullanmasını hoşgördüğü, sonra 1988-89’da, daha da ileri giderek kimyasal silahların kullanıldığı operasyonlara taktik istihbarat sağladığı açıklanalı bir hafta bile olmadı. İranlıların kimyasal silahla katledilmesine yardım eden ABD devleti kim oluyor da Suriye halkını insani gerekçelerle korumaya soyunuyor?

“Şer Ekseni” politikası İsrail’i savunma politikasıdır!

Hayır, Suriye’ye açılacak bir savaş doğrudan doğruya Ortadoğu dengelerini emperyalizmin ve Siyonist İsrail’in lehine çevirme yolunda bir yeni adım olacaktır. Herkes aklını başına toplasın! 2001-2003 arasında Bush’un ve neo-conların geliştirdiği program uygulanıyor hâlâ. Bush’un “şer ekseni” ne kadar çabuk unutuldu? O “şer ekseni”nde Irak’tan sonra ikinci sırada kim vardı? Suriye! (Üçüncü sıradaki Kuzey Kore ile savaş da zaman zaman gündeme geliyor.) Yani emperyalizm bunca yenilgiden ve bataklıkla karşılaştıktan, ABD İran ve Afganistan’da, Siyonist ordular Lübnan ve Gazze’de başlarını kayaya çarptıktan sonra, yeni bir fırsatı değerlendirerek aynı programı ilerletmeye çalışıyor. Bunun adı da Suriye halkının ya da Müslümanların korunması oluyor!

Emperyalizmin Birinci Körfez Savaşı’ndan (1991) beri bu bölgede uyguladığı politikaların alçaklığı o kadar açıkça ortadadır ki, İngiliz parlamentosu, çoğunluk açıkça hükümet partilerinin milletvekillerinden oluştuğu halde, ülkenin savaşa girmesine ilişkin tezkereyi reddetmiştir! ABD emperyalizminin bu savaşlarda daima en yakın müttefiki olagelmiş olan İngiltere savaşa girmeyecektir. Başka müttefikler de isteksizdir. Arap Birliği Suriye hükümetini suçlamakla birlikte savaşa karşı çıkmıştır. ABD, Libya’dan farklı olarak, tek bir Arap hükümetini savaşta yanına alamayacağını anlamıştır. ABD emperyalizminin kendi içinde de tereddütler yüksek düzeydedir. Halkın önemli bir çoğunluğunun Suriye’de savaş istemediği biliniyor. Yasama organı Kongre’de de, sadece muhalefetin değil Obama’nın kendi partisi Demokrat Parti’nin temsilcilerinin de savaşa yatkın olmadığı ortak bir saptamadır. Obama, son aşamada işi (şu anda tatilde olan) Kongre’ye havale ederek savaşı ertelemiş, sorumluluğu kendi üzerinden atmış olmaktadır. Emperyalizm, Devrimci İşçi Partisi’nin uzun zamandır söylemekte olduğu gibi, şaşkın, bölünmüş ve güçsüzdür!

İngiltere, Suriye’de savaşı reddeden oylama ile birlikte kendi 1 Mart’ını yaşamıştır! Hatırlanacağı gibi, 1 Mart 2003’te, AKP mecliste üçte ikilik bir çoğunluğa sahip olduğu halde hükümetin Irak savaşına katılma yönündeki tezkeresi meclisçe reddedilmişti. Bazı AKP'lilerin o tür onurlu tavırları çok geride kaldı, parti emperyalizmin sözünden çıkmayan bir çizgi izlemeye yöneleli, milletvekilleri Tayyip Erdoğan’ın askerleri gibi davranmaya başlayalı çok oluyor!

Erdoğan İsrail’le el ele!

Bush ve neo-con’lar olarak bilinen ekibi Siyonizmin baş müttefikleriydi. Ortadoğu’yu hallaç pamuğu gibi atmak istemelerinin nedeni İsrail’in geleceğini sağlama alma kaygısıydı. Saddam çok güçlendiği için temizlendi. Şimdi hedef İran. Bu yüzdendir ki Suriye’de mezhep savaşı kışkırtılıyor. Suudi Arabistan ve Katar’ın gerici kralları, emirleri ile el ele Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu Sünni-Alevi ve Sünni-Şii mezhep savaşını kışkırtıyorlarsa, bu, İran’ın bölgedeki en güçlü müttefiki Suriye rejimini ortadan kaldırmak içindir.

Ahmet Davutoğlu, savaş tamtamlarıyla sarhoş olmuştur! Derhal savaşta Türkiye’nin fiilen yer alacağını açıklıyor. Neden, nasıl, ne kadar uzunlukta bir savaşın söz konusu olduğu dahi kesinleşmemişken, elini tetiğe uzatıyor. Çünkü çökmekte olan dış politikasına bir can simidi olacaktır bu savaş. “Sıfır sorun” politikası çoktan beri “sıfır komşu” politikasına dönüşmüştür. Aklı evvel AKP’liler dün söylediklerinin sadece kendilerinin unuttuğunu zannediyorlar. Şimdi de pandoranın kutusundan “değerli yalnızlık” kavramını çıkardılar. Türkiye halkları, Suriye iç savaşının kızışmasında Türkiye’nin saldırgan, mezhepçi dış politikasının büyük payı olduğunu unutmamıştır. Reyhanlı katliamı mıh gibi aklımızdadır. Türkiye’nin yalnızlığının, değerlenmesi AKP’lilerin kendilerini aklamasından başka bir şey değildir.

Türkiye, her şeyi Esad’ın hızla düşeceği hesabına dayamış ve her geçen hafta ve ayla birlikte prestiji yerle bir olmuştur. El Kaideci katillerle işbirliği yaptıktan sonra geri adım atmaya kalkışınca Türkiye’yi Nusret Cephesi’nin hedefi haline getirmiş, Reyhanlı’da en az 58 canımızın hayatını yitirmesine yol açmıştır. Şimdi bu gayya kuyusuna boylamasına dalmaya çalışıyor ki, hem politikacı hem profesör olarak kariyerini batmaktan kurtarsın. Türkiye’nin gençlerini ve ekonomisini onun hırsına kurban etmeyelim.

Tayyip Erdoğan Haziran ve Temmuz aylarındaki halk isyanıyla uçurumun eşiğine gelmiştir. Emperyalist hamileriyle arası açıldı. Liberaller etrafını boşalttı. Cemaat ile açıktan kavga ediyorlar. AKP’nin kendi içinde çatlaklar derinleşiyor. Bundan bir ay önce, “maceralara dikkat!”diyerek uyarmıştık. Şimdi Suriye’ye bir can simidi gibi sarılıyor. Hem emperyalistlerle, hem bu sayede liberallerle ve cemaatle ilişkilerini onarmaya çalışıyor. Hem de “Suriye fatihi” olarak yeniden halk kitlelerinin gözüne girmeyi umut ediyor. Onun iktidar hırsının gençlerimizin hayatı pahasına gerçekleşmesine izin vermeyelim!

Saldırının bir diğer hedefi de Rojava’dır

Temmuz ve Ağustos ayları boyunca Rojava, Türkiye destekli El Kaideci çetelerin saldırısına maruz kaldı. AKP hükümeti, Türkiye’nin Suriye sınırının ötesinde Kürt varlığı olmasındansa El Kaide’nin hâkim olmasını tercih ediyor! Suriye’deki Kürt önderliği, Suriye’de iç savaş patlak verdiğinden bu yana, zaman zaman yalpalasa da, 3. yol çizgisinde ilerliyor. 3. yol, Ortadoğu’daki kanlı mezhep boğazlaşmasının dışında başka bir perspektifi sunuyor. PYD lideri Müslim, müdahalenin biçimleri konusunda tartışmalar hararetle sürerken kimyasal silahları muhaliflerin kullandığını söylemektedir. ABD’nin kimyasal tiyatrosunu Kürtler izlemiyor.

Hiç kimse, emperyalistlerin, Esad karargâhlarına füze yağdırdıktan sonra Kürt halkının kazanımlarına dokunmayacağını düşünmesin. Kürt halkı, Suriye’deki en örgütlü halktır. Emperyalistler, Kürt halkının örgütlü ve birleşik duruşunu kırmak isteyeceklerdir. Zaten Kürt uyanışı, defalarca El Kaideci çetelerin hedefi haline gelmiştir. Şimdi de Erdoğan hükümeti emperyalistlerin Suriye’ye açmayı planladığı savaşın kargaşası içinde Rojava’da Kürt özerkliğini ortadan kaldırmak için elinden geleni yapacaktır. O halde emperyalist müdahalenin tüm biçimlerine karşı durmak aynı zamanda Rojava’ya sahip çıkmak anlamına gelir.

Emperyalizme karşı Suriye’yi destekleyelim!

Devrimci İşçi Partisi (DİP), emperyalizmin Suriye’ye savaş açmasına bütünüyle karşıdır. 15 Mart 2011’de, Suriye’nin yoksulları ve mülksüzleri ayaklandığında DİP onları desteklemiştir. Gelecekte de devrim yeniden ayağa kalkabildiği takdirde partimiz devrim kampının yanında, Esad’ın Baas rejiminin karşısında yer alacaktır. Ama başta Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye olmak üzere, emperyalizmin desteğini de alan bölge güçleri, paralı askerleri gibi kullandıkları gerici askeri güçler aracılığıyla Suriye’deki mücadeleyi bir mezhep savaşına dönüştürerek Suriye devriminin akim kalmasına yol açmışlardır. Bugün hazırlanmakta olan savaşın ülkenin mülksüzlerinin sınıf çıkarları uğruna başlattığı ayaklanmayla hiçbir ilgisi yoktur. DİP bu savaşı engellemek için çaba gösterecek, savaş çıktığı takdirde Suriye ve halkının yanında, emperyalizm, Siyonizm ve dostlarının karşısında olacaktır. Türkiye’nin bu savaşta emperyalizm ve Siyonizmin yanında yer alması kesinlikle engellenmelidir.

 

Suriye’de emperyalist savaşa, savaş olursa Suriye’nin emperyalistlerce ezilmesine hayır!

Ortadoğu halklarının mezhep savaşlarında katledilmesine hayır!

Türkiye emperyalizmin ve Siyonist İsrail’in kirli işlerine koşulmamalıdır!

Eşitlik, kardeşlik, Rojava’ya özgürlük!

Yaşasın Ortadoğu Sosyalist Federasyonu!

Devrimci İşçi Partisi