Felaket günleri
Daha Nail’i yitireli ne oldu ki? On beş gün? Üç hafta? Hayatları ve ölümleri günlerle, haftalarla ölçmek ağır bir görev! Nail erken gitti diye hayıflanırken, şimdi de Taner! O yumuşak sesli, o çelebitavırlı, o güler gözlü genç yoldaşımız. Felsefeyi yurt seçen, avucunun içi gibi bilen, ama birçok felsefeciden farklı olarak onun tutsağı olmayan dostumuz.
Belki Sevilay’ın yolundan gitti. Hatırlayın, Mersin Üniversitesi öğretim üyesi Kürt yoldaşımız Sevilay Kaygalak, 2007 yılı yazının sonlarında hain bir trafik kazasından sonra haftalarca, belki de aylarca ölüme karşı savaşmış, ama sonunda Kasım ayında doğanın emrine boyun eğmişti. O, 35 yaşındaydı. (Taner’den bir yıl sonra doğmuştu.) Taner ise 41. Gençler, benim gibi insanların sırasızlığa isyanını belki de anlayamaz. Daha doğrusu, anlar ama içinde hissedemez. Sıra olsa olsa sizde olmalıdır, ama ölümün tırpanı çok sevdiğiniz bir gence çarpar. O zaman isyanların en büyüğünü hissedersiniz. Sevilay yolun yarısını tamamı gibi yaşadı, 35 yaşında öldü. Ölümü hatırlatacak hiçbir şey yokken, hayatının en canlı aşamasına girerken. Taner o aşamaya girmişti artık. Ürünlerini vermeye başlamıştı. Ve sonra birdenbire doğa onu da aldı aramızdan. Her ikisi de dalları, meyvelerinin ağırlığı altında eğilen ağaçlar gibiydi. Taner, Sevilay’dan şanslı çıktı. Daha doğrusu biz Taner’in durumunda Sevilay’a göre daha şanslı olduk. Taner bazı meyvelerini verdi bize. Daha kim bilir neler verecekti, aynen Sevilay gibi. Bizi mahrum ettiler!
Taner Çelebi, Hollanda’da doğmuş. Hollandaca (Felemenkçe) ne işe yarar diye sormayın. Hollanda, burjuva devrimini İngiltere’den bile önce yaşamış ülkedir. Ortaçağ’dan çıkışta göreli bir özgürlük cennetidir. Bu yüzden Descartes da Hollanda’ya gitmiştir, Spinoza da Hollanda’da oluşmuştur. Taner de Althusser ile ilişkisi içinde incelediği Spinoza’nın yurdunun Hollanda olmasından doktora tezini yazarken yararlanmış.
Yıllarca Spinoza- Althusser çizgisinde bir Marksizmi benimsedikten sonra, bir gün, tam da doktora teziyle boğuşurken bu Marksizmin çıkar yol olmadığını anlayıp kökenlere dönmeye karara verir: Hegel’dir bu köken, Hegel yoluyla ulaşılacak bir Marx’tır. Taner’in dağarcığında getirdiği ikinci dil, Almanca, felsefenin dili devreye girer bu kez.
Taner, sözü dolaştırıyor diye düşündüğünüz an aniden düşmanı yüreğinden vuran bir yazardı. Marksizme en uzak düşünürleri konuşturur dururken birden bire gelir Marksist devlet teorisini şaşkınlık verici derecede hayırlı biçimde açıklardı.
Taner de Sevilay gibi Devrimci İşçi Partisi’nin dostu idi. Ama sadece dostu. İnsanın “neden daha ileri gidemedik?” diye hayıflandığı ilişkilerdendi Taner’le ilişkimiz. Geçtiğimiz Ağustos’ta aramızda çok sıcak bir yazışma geçti. DİP’in kampına katılacaktı, son dakikaya kadar niyetini beyan etti.
Sonra katılamadı. Ah, Taner, keşke katılaydın, bizi, bütün bir partinin ahalisini, seni daha yakından tanımak fırsatından mahrum bırakmayaydın!