Kocaeli’de 6. Uluslararası Taner Yelkenci Sempozyumu gerçekleştirildi
17 Mayıs Cuma günü Kocaeli’de, Mimarlar Odası Tarihi Bina’da Eğitim Sen Kocaeli Şubesi, Mimarlar Odası Kocaeli Şubesi ve Makine Mühendisleri Odası Kocaeli Şubesi’nin düzenleyicisi oldukları “Hukuk ve Devlet Teorisi” başlıklı Uluslararası Taner Yelkenci Sempozyumu gerçekleştirildi. Sempozyumun ilk gününde konuşmacı olarak Devrimci İşçi Partisi Genel Başkanı Sungur Savran da katıldı. Etkinlik 2013 yılında genç yaşta kaybettiğimiz değerli Marksist felsefeci Taner Yelkenci anılarak başladı ve açılış konuşmalarının ardından “Devletin Krizi ve Kritiği” başlıklı ilk oturuma geçildi.
Oturumun ilk konuşmasında "Neoliberalleşme Süreci Faşizme Dönüş İçin Verimli Bir Zemin midir?: 2000'lerde Türkiye Vakası" başlıklı konuşmasında Barış Akademisyenleri’nden Biriz Gonca Berksoy, neoliberalizmin özellikle ülkemizde ihbarcılığı nasıl giderek arttırdığından bahsetti. Eskiden BİMER olan, sonradan başkanlık sistemiyle birlikte CİMER’e dönüşen bu şikayet sisteminin tehlikelerine ve halkı atomize eden etkisine vurgu yaparak neoliberal ve faşist rejimlerin yeri gelince şiddeti de içeren yöntemleriyle kriz ortamlarında iktidarını koruma çabasına değindi. Ardından oturuma Kocaeli Dayanışma Akademisi üyelerinden Yücel Demirer, “Faşizm ve Din” başlıklı konuşmasıyla devam etti. Demirer sunumunda faşizm ve din kavramlarının ikili ilişkisini tarihten ve günümüzden çeşitli ülke örnekleriyle açıkladı. İki kavram arasındaki pragmatik ilişkinin ülkelere ve döneme göre farklılık gösterse de korunduğuna ve faşizmin 70’lere nazaran artık daha farklı değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapan Demirer, ülkemizdeki Cumhur İttifakı örneğinin faşizm ve din açısından incelenmesi gerektiği, bu ittifakın yeni bir evreyi başlattığını, henüz Türkiye’de faşist bir rejimin var olmadığını fakat bunun önemli bir tehlike olarak görülmesi gerektiğini belirtti.
Demirer’in ardından oturumun son konuşmacısı DİP Genel Başkanı Sungur Savran “Kapitalizmin Tarihi Gerilemesi, Faşizm, Devlet: Dün ve Bugün” başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. Savran konuşmasına Taner Yelkenci’yi ve Nail Satlıgan’ı anarak başladı ve günümüzde Avrupa’da ve tüm dünyada yükselen faşizm dalgasının belirli tarihsel dönemlerde nasıl çekirge sürüleri gibi yayıldığından bahsetti. Günümüzdeki faşist ve sağcı politikanın yükselişini 2008 öncesi ve sonrası olarak ayırarak, 2008 finansal krizinin ardından kalıcı hale gelen ekonomik depresyonun ve yükselen faşizm eğilimlerinin birbiriyle olan bağını vurguladı. Avrupa’da Macaristan, Yunanistan, Ukrayna, Britanya, İtalya, Fransa, Almanya ve İspanya’dan çeşitli faşist ve ön-faşist parti örnekleri göstererek tehlikeye vurgu yapan yoldaşımız, bu eğilimin sadece Avrupa’ya özgü değil, dünyanın diğer bölgelerinde de mevcut olduğuna değindi. Savran, ABD’de serseri mayın faşizmi olarak adlandırabileceğimiz Trump, Latin Amerika’da Brezilya’dan Bolsonaro ve Asya’da Hindistan’dan Mondi gibi faşist politikacıları örnek olarak gösterdi ve bunun yanı sıra Rusya, Çin ve Türkiye gibi ülkelerde de baskıcı rejimlerin giderek arttığını, faşizm ile akrabalık gösterdiğini ve aynı şekilde dünya genelinde faşist dalganın bir kere yükseldi mi faşizme yakın olan, hatta faşist eğilime sahip olmayan rejimleri bile nasıl etkileyebileceğinden bahsetti. Ayrıca Savran, her sağcı eğilim ile faşizmin karıştırılmaması gerektiğini, paramiliter silahlı yapılanmanın ayırt edici özellik olduğunu belirtti ve faşizmin ırkçılık, göçmen karşıtlığı, anti-semitizm, işçi sınıfına saldırı, ulusal korumacı politikalar ve ezilen gruplara düşmanlık gibi genel özelliklerine vurgu yaparak klasik faşizm ile günümüz örneklerini karşılaştırdı. İçinde bulunduğumuz Üçüncü Büyük Depresyon ortamında dünya kapitalizminin, küreselci politikalarını hızla terk edip faşist rejimlerin yükselişini yaratması, ulusal çapta koruma önlemlerine gidilmesi ve bu otarşik önlemlerin yoğunlaşmasıyla faşizmin tarih sahnesine er ya da geç dünya savaşı tehdidiyle çıkacağını tarihten örneklerle de belirtti. Savran, faşizmin kapitalizmin gidişatından ayrı düşünülemeyeceğinin altını çizdi. Yoldaşımız ayrıca işçi sınıfının faşizmi ve sağ politikaları bir kurtuluş ve içine girilen depresyon döneminde bir çıkış kapısı olarak görmesindeki sorumluluğun post-modernizm ve sol liberalizm etkisinde kalmış, işçi sınıfını göz ardı ederek kimlik siyasetine hapsolan dünya sol hareketinde de olduğunu belirtti. Ekim devrimi örneğinden yola çıkarak doğru bir proleter çizginin ve doğru bir proleter devriminin toplumun tüm kesimine gerçek bir kurtuluş vadedebileceğini söyleyen Savran, konuşmasının sonunda yapılması gerekenin Sudan ve Cezayir devrimlerini kılavuz almak, emperyalist ülkelerde Sarı Yelekliler gibi mücadele etmek olduğunu ve yalnızca enternasyonal bir çözümle kurtuluşa gidilebileceğini belirterek konuşmasını sonlandırdı.