Devrimin öncesi ve sonrası
Tarihte işçilerin ve yoksul kitlelerin bu kadar dışında kaldığı bir devrim ancak bu filmde görülmüştür.
Aylar önce yayınlanan haberler ve fragmanlarla yaygın şekilde duyurusu yapılan “Devrimden Sonra” filmi 6 Mayıs'ta gösterime girdi. TKP'ye bağlı Nazım Hikmet Kültür Merkezi tarafından hazırlanan film, iddiasını şöyle açıklıyor: “Devrimden Sonra, Türkiye’de gerçekleşebilecek bir devrimin hayata ve sokağa nasıl yansıyabileceğini, devrimin, sıradan insanların, işçilerin, gençlerin, emeklilerin hayatlarında neleri değiştirebileceğini anlatıyor.”
İşçisiz köylüsüz devrim
Film, birbirinden bağımsız sekiz kısa film veya skeçin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş. Bu sekiz skeçle “sosyalist devrimin” toplumun farklı alanlarına nasıl yansıdığı anlatılmaya çalışılmış. Bu yöntemsel tercihin sonucu ise, yukarıda bahsettiğimiz, onyıllar sonra dahi izlenebilecek bir filmden ziyade birbirinden kopuk sekiz bölümden oluşan uzun bir propaganda filmi olmuş.
İlk bölümdeki, “Devrimci Hükümet”in açıklamalarının radyodan ilan edilirkenki darbe havası, bütün filme işlemiş. Örneğin, köyün toprak ağasının kızıyla evlenmek için toprak bölüşümünün bir an önce yapılmasını isteyen köylü genç (köylü genç bunun için mücadele ediyor anlamı çıkmasın, bölüşüm olacağını kulaktan dolma biliyor), köyün komünistine gidiyor. Köylü gencin kendisini bulduğunda kahvede okey oynamakta olan komünistimiz, genci Tarım Komitesi’ne gönderiyor. İlgili komiteye giden gencin karşısına, kendi devrimini sahiplenen devrimci köylüler mi çıkıyor? Hayır, gencin karşısına iki tane partili çıkıp, bu işlerin akşamdan sabaha olmayacağını, sabretmesi gerektiğini söylüyor. Daha sonra köyü ziyaret eden bu komite görevlileri, hiçbir şeyden haberi olmayan köylülere toprak paylaşımını anlatıyor. Kısacası senelerdir toprak ağalarına para kazandıran, ama bundan haberleri bile olmayan köylülere komünistler Hızır peygamber gibi yetişiyor.
Devrimden Sonra'nın diğer bir bölümü de, fabrikalarında sessiz sakin çalışan işçiler sahnesiyle açılıyor. Makinelerinin başında usul usul emeklerini sattıklarını düşünen işçiler, birden içeri dalan “devrimcilerle” artı-değerin ortadan kalktığını anlıyorlar. Tabii ki öyle değil, fabrikaya gelen gençleri korkuyla dinleyen işçiler, devrimden o kadar uzak ki, gençlerin arkasından acaba maaşlarımız düşer mi, işimizden olur muyuz diye konuşuyorlar. Akşam gençlerin “bilgilendirme toplantısı”na katılan işçi, eve gittiğinde karısına “iyi mi oldu kötü mü oldu bilmiyorum” diyor hâlâ.
Devrimden Sonra'nın devrimini işçilerin veya köylülerin yapmadığı kesin; sürekli birileri tarafından bilgilendirilen, “sosyalizmin” köylülere ve işçilere neler vaat ettiğinden habersiz, kitlelerin en fazla politikleştiği, tarihin yapılmasına müdahil olduğu dönem olan devrimci dönemde dahi kendi hayatlarından çıkmamış insanların bırakın sosyal devrimi, politik bir devrimi bile başlatabilecekleri düşünülemez. Devrimlerde işçi ve köylülerin rolünün bu filmdekiyle hiçbir alakasının olmadığı, Rus işçi ve köylülerinin kendileri tarafından yaratılan sovyetlerin 1905 ve 1917 devrimlerindeki işlevi araştırılarak görülebilir.
Bir gecede devrim
Devrimin sonrasını anlatma iddiasındaki bir filmin işinin zor olduğunu düşünmüştük bu filmin duyurusunu okuduğumuzda, çünkü bir devrimin filmini yapmak için binlerce figüran, büyük bir bütçe gerekir diye düşünmüştük. Ancak devrim TKP'nin devrimi ise, bu iş 50-60 kişiyle çözülebiliyormuş. Film boyunca kitle namına görülebilecek tek sahne, 30 tane öğrencinin “Yaşasın Sosyalist İktidar” sloganlarıyla yürüdüğü sahnedir. Film boyunca görülen, ellerinde “Devrim” isimli gazeteyle halkı devrimi desteklemeye çağıran kişilerin ise hemen hemen hepsi öğrenci görünümlüdür. Tarihte işçilerin ve yoksul kitlelerin bu kadar dışında kaldığı bir devrim ancak bu filmde görülmüştür kanımızca.
Filmin “devrim”i sunuşu, Arap devrimleri tartışmasında TKP'nin almış olduğu tavrı ve bu partinin devrim algısını, sinemanın gücünü kullanarak somutlaştırıyor. Bu algıya göre devrim kitlelerin işi değil, partinin işidir ve devrim bir süreç değil, bir eylem meselesidir. Böylece, partinin bir gecede iktidara el koyması devrim olarak sunulabilmektedir. Partinin iktidara işçi, köylü ve asker ayaklanması olmadan nasıl geldiği ise meçhuldur.
Komünist partisinin bir gecede iktidara geldiği Türkiye'de Sosyalist Cumhuriyet kurulur, ancak ne NATO, ne ABD, ne devlet güçleri, ne faşist çeteler bu sosyalist iktidara karşı herhangi bir saldırı emaresi gösterirler. Böyle bir iktidarın emperyalist varlığına tehdit olduğunu düşünen bir ülke çıkıp da amborga uygulamamıştır filmdeki sosyalist Türkiye'ye.
Milyonlarca insanın kendisini polis ve asker silahlarının önüne attığı, kitlesel cinayetlere rağmen meydanların boş bırakılmadığı Arap halk ayaklanmalarına ABD dizaynı diyen zihniyetin, işçisiz, köylüsüz, kitlesiz “sosyalist” devriminin (darbesinin) filmidir Devrimden Sonra.
Kürt'ün sorunu varsa, vatandaşın TKP'si var
Devrimden Sonra, biz komünistlerin uğruna mücadele ettiği bir dünyayı anlatmıyor. Yukarıda da vurguladığımız gibi, devrimden ziyade, ülkede basit bir iktidar değişikliğiyle olabilecekleri anlatıyor. Marx'ın “İşçi sınıfı hazır devlet mekanizmasını olduğu gibi devralıp kendi amaçları için kullanamaz” sözünün tam bir anti-tezini kurguluyor. İşçi sınıfının ve mülksüzlerin tarihin yapılmasına katıldığı bir “ezilenlerin şöleni”nden çok, şu anki TKP ilişkilerinin genelleşmiş halini yansıtıyor.
Örneğin, sekiz skeç boyunca Kürt sorunundan ve Kürtlerden sadece bir kere, o da 10 saniyelik bir televizyon haberi olarak, anadilinde eğitim hakkının tanınması olarak bahsediliyor. Bunun dışında Kürt halkının akıbeti hakkında herhangi bir gönderme dahi yapılmıyor. Kürt halkına yönelik bir propaganda olarak dahi Kürtlerin filmde yer almaması TKP'nin, Kürt sorunu ve hareketiyle ilişkisini çoktan bitirdiğini düşündürüyor. Öyle ki, filmin toprak ağalığını eleştiren bölümü bile, bu sorunun en çok yaşandığı Kürt bölgesi yerine Trakya'da çekilmiş. Sonuç olarak, ülkenin ciddi bir kesimini oluşturan ve onyıllardır benzeri olmayan bir zulme uğrayan halkın, böyle iddialı bir filmde yok sayılması filmi inandırıcılıktan uzaklaştırıyor.
Özetle, Devrimden Sonra'nın anlattığı devrim ulusal, seçkinci, darbe benzeri bir eylemden başka bir şey değildir. Biz devrimci Marksistler'in devrim anlayışı ise bunun tam karşısındadır. Bu nedenle bizlerin yapacağı bir devrim filmi, çok daha fazla insana ve bütçeye mal olacaktır. Biz o filmi yapana kadar gerçek bir devrimi izlemek isteyenler, televizyon ve varsa bilgisayarlarından, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki gelişmeleri takip edebilirler.
* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2011 tarihli 20. sayısında yayınlanmıştır.