Sosyalist solda seçim hükümeti tartışması
HDP’nin iki milletvekilinin hükümete girmesi, EMEP eski genel başkanı Levent Tüzel’in de son dakikada partisinin basıncı altında vazgeçmeden önce bakan olmayı kabul edeceğini açıklamış olması, solda epeyce manipülatif bir tartışma başlattı. Komünist Parti’den Aydemir Güler, en "devrimci" tavrıyla burjuva hükümetine girenlerle alay ederken, EMEP’ten Mustafa Yalçıner de partisi içindeki tartışmanın mahmuzlaması ile yıllar sonra birdenbire burjuva parlamentosu için yapılmış olan “ahır” benzetmesini hatırladı. HDP’nin taraftarı büyük bir kitle ise, Levent Tüzel’e ve ardındaki parti EMEP’e, doktriner tutumları (buna “keskin sol” diyen de var, “dogmatik tavır” da) sonucunda mücadeleyi zayıflattıkları gerekçesiyle verip veriştiriyorlar. Her iki taraf da haksız.
Millerandizm, Halk Cepheleri, “tarihsel uzlaşma”
Sosyalizmin tarihinde burjuva hükümetlerine bakan verme tartışması, 19. yüzyılın sonlarında Fransa’da bir sosyalist lider olan Millerand’ın bir burjuva hükümetinde bakan olarak görev almasıyla başladı. O aşamada İkinci Enternasyonal’de örgütlü olan sosyalist partilerin devrimci kanadı tek ses halinde bu tavra karşı çıktı, Millerandizm olarak nitelediği bu pratiği mahkûm etti.
İkinci Enternasyonal’in Cihan Harbi içinde yozlaşmasından ve Komünist Enternasyonal’in kurulmasından sonra Millerandizm komünistler için bütünüyle reddedilen bir şey oldu. Ta ki 1930’lu yıllarda İspanya ve Fransa’da sol partilerin burjuva partileriyle birlikte kurdukları Halk Cephesi hükümetleri, bakan verseler de vermeseler de, komünist partiler tarafından desteklenene kadar. Stalinizm, başka birçok alanda olduğu gibi, komünistlerin burjuva hükümetlerine karşı tavrında da İkinci Enternasyonal’in revizyonist ve Menşevik kanadına geri dönüşü temsil ediyordu. İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde bu daha da belirgin bir görünüm kazandı. Örneğin Fransız Komünist Partisi, Halk Cephesi olarak süslenmemiş, düpedüz burjuva bir hükümete girmekle kalmıyor, işçi grevlerine “provokasyon” damgasını vuracak kadar geriliyordu.
Gerçek komünizmden (Bolşevizmden) Stalinizme, oradan da en ufak bir kesiklik olmaksızın Avro-komünizme (“Avrupa komünizmi”ne): Emperyalist dünyanın en büyük komünist (Stalinist) partisi İtalyan Komünist Partisi, 1970’li yıllarda ünlü lideri Enrico Berlinguer yönetiminde ülkenin ana burjuva partisi olan Hıristiyan Demokrasi ile bir “tarihsel uzlaşma” arayışına giriyordu. Artık “komünist” adını taşıyan partiler için bir ülkeyi burjuvaziyle birlikte yönetmek vakayı âdiyeden bir şey haline gelmişti!
Sosyalistler neden burjuva hükümetlerine girmezler?
Peki, bu uzun ve tedrici yozlaşma sürecinin ayaklar altına aldığı komünist ilke olan burjuva hükümetlerine katılmamanın anlamı neydi? Neden Marksistler, sosyalistler, komünistler burjuva hükümetlerine katılmamalıydı? Önce bir noktaya dikkat etmek gerekiyor: Ne Lenin, ne Rosa Luxemburg, ne de başka devrimci Marksistler, Millerandizm’e karşı çıkarken burjuva parlamentolarına girmekten kaçınmayı savunmuyorlardı. Parlamento, evet, Lenin tarafından “Augeas’ın ahırları” diye bile nitelendirilmişti. (Bkz. http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/akp-kac-parca.) Ama Lenin devrimci yükseliş dönemleri dışında, olağan koşullar altında, sosyalistlerin parlamento seçimlerine girerek kitlelere ulaşma olanaklarını değerlendirmesini ve meclislerde devrimci bir muhalefet yükseltmesini gayet olağan bir taktik olarak görüyordu. Rosa Luxemburg zaten Almanya parlamentosundaki en güçlü partinin üyesiydi. Hiçbir zaman milletvekili seçilmediyse, bunu tek nedeni kadın olmasıydı! Rosa’nın en yakın çalışma arkadaşı Karl Liebknecht, en önemli devrimci muhalefet eylemlerinden bazılarını (mesela savaş tahsisatına karşı çıkarak) milletvekili sıfatıyla gerçekleştirmişti. Peki, devrimci Marksistler parlamentonun içinden oluşan hükümete girmeye neden bu kadar keskin biçimde karşılardı?
Çünkü hükümet bir ülkeyi yöneten ana organdır. Burjuva düzenini korur, onun ayakta kalması için gerekli adımları atar, burjuvaziye günlük işlerinde destek olacak politikalar izler. Bir sosyalist, yıkmaya çalıştığı burjuva düzenini, bir burjuva hükümetinin içinde yer alarak koruma rolünü hiçbir zaman üstlenmemelidir. Bu ilke son derecede önemlidir, kıskançça korunmalıdır.
Elbette devrimci bir proleter partisinin kendi başına veya reformist işçi partileriyle birlikte bir işçi hükümeti kurması bu sınıflandırmaya dâhil değildir. Burjuva düzeninin içinde işçi hükümetleri kurulabilir. Bunlar ya toptan reformist işçi hükümetleridir ve mutlaka burjuva düzenini savunmaya döneceklerdir ya da var olan düzenle çatışan türden işçi hükümetleri, ki bu durumda ya kapitalizm ya da hükümet çökmek zorundadır! Biz şimdi bu tür hükümetlerden değil, burjuva hükümetlerinden söz ediyoruz. Sosyalistler, burjuva siyasi güçleri, işçi kitleleri önünde iktidara aday olarak gösterip desteklemezler. Daha da ötede, onlarla burjuva düzenini birlikte yönetmek üzerine hükümete girmezler. Bırakın aynı hükümete girmeyi, burjuva hükümetlerine güvenoyu dahi vermezler. Aksi, kitlelerin aldatılmasına ve/veya burjuva hükümetine giren partinin oportünist/reformist bir yola girmesine çanak tutmak demektir.
İlkelere dudak büken hafiflikler
Şimdi HDP milletvekillerinin seçim için anayasanın 114. maddesinin öngördüğü hükümete katılması gündeme geldiğinde, özellikle Levent Tüzel etrafında dönen tartışmada HDP’nin sayısız taraftarı burjuva hükümetine girme meselesinin tartışılmasını “dogmatik” bir davranış ya da “keskin solculuk” buluyor.
HDP solda her türlü eğilimi içinde barındırmayı hedefleyen bir parti. Dolayısıyla, sosyalistlerin bir burjuva hükümetine girme meselesini ciddi biçimde tartışmasına karşı tepki gösteren HDP taraftarları, çok çeşitli siyasi görüşlere sahip insanlardan oluşuyor. Buradaki tartışma bakımından bunları ikiye ayırabiliriz: sosyalist olanlar ve olmayanlar. Sosyalist olmayanlara önerimiz, başka siyasi akımların ilkelerini tartışmak yerine onlarla birlikte nereye kadar yürünebileceğini düşünmeleridir. Kimse başka birinin temel görüşlerini yadsımadan siyasi ilkelerini tartışamaz. Ne demek sosyalistlerin belirli ilkelerini “keskinlik” ya da “dogmatiklik” olarak nitelemek? Size mi düştü bu? Şayet bütünüyle ilkesiz ve hedefsiz bir politika savunmuyorsanız ya da esas olarak kendi malınız gibi gördüğünüz HDP içinde sosyalistleri, her şeyi dayatabileceğiniz köleler olarak görmüyorsanız, bu konularda susun. Bu işlerden anlasaydınız muhtemelen sosyalist olurdunuz!
Burjuva hükümetlerinde yer alınmasını hiçbir ilkeye önem vermeksizin savunan sosyalistlere ise önerimiz, biraz tarih okuyup öyle gelmeleri. Siz kendiniz, düzenin dişlileri arasında parçalanmaya boyun eğen bir şeye “sosyalizm” adını verebilirsiniz. Ama başkalarının da sizinle aynı zavallı yolu yürümesini beklemeniz ya küstahçadır, ya da cahilce.
Pek ilkeli “komünist” tavırlar
Bir de öteki taraf var. Ortodoks olmaya çalışan komünistler. Komünist Parti’nin önde gelen yazarlarından Aydemir Güler, anlaşılan Kürt hareketini ve onunla HDP içinde kurulmuş olan ittifakı dövme nöbetçisi. Güler, DAİŞ’in Kobani (Kobanê) kuşatmasından bu yana her fırsatta HDP’yi solun dışına atmak için elinden gelen çabayı gösteriyor. Son seçim hükümetinin kuruluş sürecinde de bizim görebildiğimiz en az üç yazı yazmış, HDP’nin nasıl bir burjuva hükümetine teslim olduğuna dair. Daha evvel de yazdık: Güler’in amacı kötü. Kürt hareketini kazanmak yerine, ondan kurtulmak istiyor. Böylece, muazzam bir potansiyel içeren büyük Kürt halk kitleleriyle solun bağını kesmeye girişmiş oluyor. (http://gercekgazetesi.net/ulusal-sorun/kurtlerin-dostlari-kimlerdir)
Güler, mizahi olmak isterken sistematik olmaktan yoksun kalan dağınık yazılarında, burjuva hükümetine katılmama ilkesini hangi gerekçelerle savunduğunu pek ortaya koymuyor. “Burjuva hükümeti içinden devrim yapmak” falan gibi sözde akıllı cümleler, komünistlerin her zaman son derecede karmaşık ve ince politikalar izlediği göz önüne alınırsa anlamlı değil. Sonuç olarak parlamento içinden de devrim yapılmaz, ama eskiden TKP de seçimlere girerdi, son seçimlerde KP de girmiştir.
Bizim Güler’e bir sorumuz var: Neden emperyalist işgal altında burjuva hükümetine giren Irak Komünist Partisi’ni ya da devrim devam ederken onu yatıştırmakla görevli burjuva hükümetine giren Tunus’un eski komünist, şimdiki “yenilenmeci” partisini hedef alıyor? (Tunus örneği ayrıca komik. Bizim hatırladığımız, Güler’in temsil ettiği geleneğin 2011-2012’de Arap dünyasında devrim değil, Amerika’nın “yeniden dizaynı”nı gördüğüdür. O zaman, kim bilir, “yenilenmeciler” belki de ABD’ye karşı direniyorlardı, Güler’in partisinin çok sevdiği yurtseverlik görevini yerine getiriyorlardı.) Bizim bildiğimiz, SİP/TKP/KP zinciri, bugün dünyanın en iyi komünist partisi ya da partilerinden biri olarak gördüğü Yunanistan Komünist Partisi’ne (KKE) yüzünü dönmüştür hep. Güler’e tavsiyemiz, burjuva hükümetlerine katılan sosyalistlere örnek verecekse, bir dahaki sefere KKE’nin yakın bir geçmişte Yunanistan burjuvazisinin has partisi Yeni Demokrasi ile kurduğu koalisyon hükümetini örnek vermesidir! Kürt hareketini sigaya çekmeyi, bunun hesabını verdikten sonra yapsa daha iyi olur!
Ayrıca, kendisi 1990’lı yılların sonundan itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri’ne oynayan, 27 Nisan muhtırasının ertesi günü yayınladığı bildiriyle bu müdahaleyi destekleyen bir partinin önderlerinden biri olan Güler’in, başkalarını bir burjuva hükümetine girerek davayı satmakla suçlayabilmesi pek fiyakalı olmuş!
EMEP’in komünizmden anladığı
Levent Tüzel’in bakanlık öyküsü gerçekten hazin bir tablo yarattı. Tüzel, kendisine öneri gelince kelimesi kelimesine şöyle kabul etme eğilimini açıkladı: “Tabii ki kabul edeceğiz.” Sonra bu kararına eleştiri, partisinin tarihsel önderlerinden biri olan Mustafa Yalçıner’in bir tivitiyle geldi. EMEP demokratik merkeziyetçiliği çağdaşlaştırıyor! Sonunda Levent Tüzel mecliste bir basın toplantısı düzenledi. O kadar tedirgin olmalı ki bu çapraşık durumdan, bakanlık önerisini reddettiğini, bazılarının anlamı bile anlaşılamayan düşük cümlelerle açıkladı. EMEP ise ayrı bir bildiri yayınlayarak iki gerekçe gösterdi hükümete katılmama konusunda. Biri hükümetin oluşturulma tarzının anti-demokratik karakteri, öteki ise bu hükümetin bir savaş hükümeti olarak kurulduğu. Daha sonra Mustafa Yalçıner, Evrensel’deki köşe yazısında parlamenter sisteme verdi veriştirdi.
Sondan başlayalım: Bir sosyalistin burjuva hükümetine girmemesini gerekçelendirmek için genel olarak parlamentarizme verip veriştirmek, pireye kızıp yorgan yakmaya eşittir. Yukarıda da belirttik: Burjuva hükümetlerine katılmaya karşı çıkan devrimci Marksistler, bunu her zaman parlamento üzerinde ve içinde politika yapmaktan ayırmışlardır. Burjuva hükümetine bakan veya güvenoyu vermemenin nedeni parlamenter sistemin kokuşmuşluğu değildir. Sosyalistler kokuşmuş da olsa parlamentoyu sosyalizm mücadelesinin bir mevzii olarak kullanırlar. Sosyalistlerin burjuva hükümetlerine girmemesinin nedeni, hükümetin bir muhalefet mevzii karakteri taşımaması, burjuvazinin iktidarının sürdürülmesinin başlıca aracı olmasıdır. Oysa sosyalistler kapitalist düzeni yönetmemelidirler. Burjuva hükümetinde bu yüzden yer almazlar. Öyleyse, Mustafa Yalçıner, HDP içinden EMEP’e ve Levent Tüzel’e yönelen eleştirilere cevap veriyorum derken kendi partililerinin bilincini bulandırmaktadır.
Mustafa Yalçıner sıkıştığı yerden ültra sol bir tutumla kurtulmaya çalışırken, muhtemelen formülasyonunda kendisinin de rol aldığı EMEP bildirisi ültra sağ bir konumdan konuşuyor. EMEP bildirisinde Levent Tüzel’in bakan olmayı reddetmesi gerekçelendirilirken burjuva hükümetlerine katılmama meselesine hiç değinilmemiştir. Verilen gerekçeler tamamıyla olumsaldır, şayet belirli koşullar yerine gelirse EMEP’in bir liderini bir burjuva hükümetine gönül rahatlığıyla bakan olarak verebileceğini ima etmektedir. Daha yalın söyleyelim: EMEP’in gerekçeleri özetlenirse, Levent Tüzel’in seçim hükümetine bakan olarak girmesine bu hükümetin anti-demokratik bir savaş hükümeti olması dolayısıyla karşı olduğu ortaya çıkar. Yani şayet bu hükümet demokratik bir barış hükümeti olsa, EMEP burjuva hükümetine bakan vermekten kaçınmayacaktır!
Oysa komünistler bir burjuva hükümetine demokratik olduğu gerekçesiyle falan katılmazlar. Geçmişte bütün oportünistler, revizyonistler ve reformistler, burjuva hükümetlerine katılmak için zaten bunu gerekçe göstermişlerdir. EMEP ya (Mustafa Yalçıner’in Ortodoks görünümlü köşe yazısına rağmen) komünizmin tarihsel ilkelerini bütünüyle unutmuştur, ya da bunlara aldırmamaktadır!
Anayasa 114’teki seçim hükümeti klasik bir burjuva hükümeti değildir
Anayasa’nın 114. maddesinde öngörülen ve “Geçici Bakanlar Kurulu” olarak anılan seçim hükümetinin görevi olağan bir burjuva hükümetininkinden farklıdır. Kuruluş amacı, ülkeyi kısa, orta ve uzun vadeli kararlarla yönetmek değildir. Seçimin hukuki uygulamalar bakımından partiler arasında tarafsız olarak yürütülmesini sağlamak için öngörülmüştür. Erdoğan ve AKP’nin elindeki bir hükümetin, 7 Haziran seçiminde HDP’ye yönelen şiddetten beterine bile olanak yaratabileceği, daha da kötüsü savaşı derinleştirebileceği ve Ortadoğu coğrafyasına yayabileceği açıktır. Geçici Bakanlar Kurulu bu olasılıkla içeriden ama devrimci bir tarzda mücadele edilebilecek bir alandır. Tabii ancak çoğunlukla kavga ederek mücadele edebilirsiniz! Geçici Bakanlar Kurulu’ndaki bakanlar, AKP’nin provokasyonlarıyla başa çıkmak için 50 yıl önce TİP’in mecliste yaptığı sert muhalefetin katbekat fazlasını yürütmek zorunda kalacaktır. Yani seçim hükümetine girmek tek bir koşulda anlamlıdır: Anlaşmak için değil kavga etmek için girmek!
Geçici Bakanlar Kurulu seçim için kurulmuş, silah gücüyle donatılmış bir Yüksek Seçim Kurulu gibidir. Burada yer almak, seçime girmekten çok farklı değildir; burjuvazinin hâkimiyetini ayakta tutmak için çalışmak anlamına gelmez.
Bu yüzdendir ki, Devrimci İşçi Partisi (DİP), burjuva hükümetlerine girilmesine katı bir biçimde karşı olmasına rağmen, 4 Ağustos tarihinde yayınladığı bildiriden bu yana (Bkz. http://gercekgazetesi.net/dip-bildirisi/dip-bildirisi-anayasayi-cigneyip-durdun-halkin-iradesini-cigneyemezsin) HDP’nin seçim hükümetine girerek AKP’nin seçime kadar ve sonrasında hükümeti tek başına yönetmesine engel olmasını ve Tayyip Erdoğan ekibinin oyun planını bozmak için savaşmasını önermiştir.
Geçici Bakanlar Kurulu’nun normal bir burjuva hükümeti olmadığının kanıtını mı istiyorsunuz? Bu hükümet ne bir hükümet programına, ne de o program temelinde güvenoyuna gerek olmaksızın kurulur. Parlamenter burjuva hâkimiyet sisteminde, hükümetler, yetkilerini programlarına verilecek güvenoyundan alırlar. Hükümet programı, şayet bir koalisyon hükümeti söz konusu ise ayrıca bir koalisyon protokolü, o hükümetin burjuvazinin kısa, orta ve uzun vadeli çıkarlarının nasıl güvence altına alınacağını belirler. Bu hükümetin, yani şimdiki seçim hükümetinin ise programı yoktur. Zaten beş benzemezdir, ortak program kabul edebilmesi de olanak dışıdır. Ülkenin bütün büyük partilerini, her birinin iradesinden bağımsız olarak hükümete katan bir formül, normal burjuva hükümeti ne demek, tek kelime ile anormal bir durumdur! Bu hükümetin yetkisi güvenoyundan değil, seçim karşısında tarafsızlık hukuki amacından kaynaklanır.
Bu söylenenin bugünkü somut durumda karşılığı şudur: Kurulan hükümet EMEP’in ileri sürdüğünün aksine, baştan bir “savaş hükümeti” olarak kurulmuş olamaz. İçinde yer alan HDP’liler, partilerinin kendilerine vereceği desteğe ve kendi becerilerine bağlı olarak, bu hükümetin bir savaş hükümeti olmasını engelleme potansiyeline sahiptir. Bu potansiyeli, HDP ve bakanlar ne ölçüde kullanacak bu önceden bilinemez. Ama bu hükümet, henüz bir savaş hükümeti değildir. Bu yüzdendir ki, AKP bu hükümet formülünden vebadan kaçar gibi kaçmaya çalışmış, cumhurbaşkanının parlamentoyu feshi, bu hükümet formülünü gerektirdiği için MHP’nin desteğiyle seçim kararını meclisten çıkararak bir azınlık hükümetiyle savaşa rahatça devam etmeyi arzulamıştır. Ama AKP’yi 7 Haziran’dan sonra bir yıl iktidarda tutmak anlamına gelen bu formülü MHP bile kabul edememiştir! Bu somut gelişmeyi değerlendiremiyorsanız, politika yapmayın!
DİP, seçimden önce HDP’ye AKP ile koalisyon ihtimalini dışlaması için çağrı yapmıştır. DİP, HDP’nin ister AKP ile, ister başka partilerle olağan burjuva hükümetlerine katılmasına bütünüyle karşıdır. Ama DİP, HDP’nin, sandık müşahitliğinin çok yüksek bir versiyonu olan Geçici Bakanlar Kurulu formülünü kullanmasına, seçimleri ve seçimlere gidilirken ülke politikasını AKP’ye bırakmamasına taraftardır.
Yaratıcı politika
Biz, HDP’nin seçim hükümetine girmesini, bu hükümet demokratik olduğu için değil, barış taraftarı olduğu için değil, gerici olduğu için, savaş hükümeti olma özlemi içinde olduğu için önerdik. Beş benzemez hükümet içinde Erdoğan kliğinin stratejisine karşı bir taarruz başlatılabilir.
Tabii HDP’nin tutumundan emin olamadığımız için “başlatılabilir” diyoruz. Umalım ki; AKP ile uzlaşma boş beklentisi ya da partinin hükümete bakan verip “meşrulaşması” beklentisi, HDP’li bakanların elini kolunu bir kez daha bağlamasın.