1 Kasım oylaması ve sonrası: AKP'den, sermayeden, emperyalizmden hesabı emekçiler soracak!
Devrimci İşçi Partisi'nin seçimlere ilişkin değerlendirmesi her şeyden önce bu seçimin bir seçim olmadığını tespit etmektedir. Partilerin propaganda özgürlüğünün olmadığı yerde seçmenin seçme özgürlüğü olmaz. Bu bir seçim değildir, bir oylamadır! Gerek, DİP Politbürosu'nun seçim akşamı yaptığı " Seçim değil oylama yapıldı! AKP iktidar gaspına devam ediyor! Çözüm grevde, isyanda, serhildanda!" başlıklı bildirisinde gerekse DİP Genel Başkanı Sungur Savran'ın "Hayalet Seçim" başlıklı yazısında bu gerçeğin altını çizmiştir.
Özgür seçim yok: İktidar gaspı sürüyor
1 Kasım seçimlerinin ardından yapılan kamuoyu araştırmaları oy tercihinde etkili olan faaliyetleri sıraladığında birinci sırada liderlerin televizyon konuşmaları, ikinci sırada cumhurbaşkanının konuşmaları üçüncü sırada da medyada partilerle ilgili yapılan haberlerin yer aldığı anlaşılmaktadır. Dördüncü sırada ise mitingler bulunmaktadır. Bu etkenlerden her birinin gerek devlet olanaklarının suistimali, gerek Erdoğan'ın anayasa ihlalleri, gerekse de baskılarla AKP lehine tekelleştirildiği apaçık bir gerçektir. Mitingler söz konusu olduğunda ise hükümet ve istihbarat gözetiminde bombalanan bir barış mitingi ve hiçbir seçim mitingi yapmadan kampanyasını kapatan bir HDP gerçeği ile karşılaşıyoruz.
1 Kasım'ın kaderi 10 Ekim'de çizilmiştir
Biz Ankara katliamının arkasında iktidarın sorumluluğu olduğunu vurguluyoruz. Seçimlerde de bu katliamdan sonuna kadar yararlandıklarını gördük. Yine yapılan araştırmalar AKP'ye oy veren seçmenin yüzde 10'unun Ankara katliamının ardından parti tercihini AKP olarak belirlediğini ortaya koyuyor. Yüzde 49 oy olan AKP için bu rakam yüzde 4,9'luk bir kesimin (yani tam tamına 2 milyon 300 bin insanın!) katliamın ardından AKP'ye yöneldiğine işaret eder ki bu iktidarın 10 Ekim’de sadece fiili sorumluluğunun olmadığını,katliamdan siyasi olarak da yarar sağladığını göstermektedir.
Sermaye muhalefeti yelkenleri indirdi, AKP tam yol saldıracak
Bu gerçekler ortada dururken sanki özgür (yani burjuvazinin hâkimiyetindeki bir demokraside olabileceği kadar özgür) bir seçimin sonuçlarını değerlendirir gibi seçmen şunu dedi, bunu tercih etti türünden analizler yapmak abesle iştigal etmek anlamına gelir. Sermaye çevrelerinin ve burjuva medyasının bunu yapmasını anlayabiliyoruz. Çünkü onlar yeni duruma derhal adapte olup, yaptıkları muhalefetin izlerini silmek üzere AKP iktidarıyla paralel konuma gelmeye çalışıyorlar. Çünkü öncelikleri kârları; grev yasaklatmak için başvuracakları, kıdem tazminatını kaldırmak için kapısına gidecekleri merci belli. Ancak sol ve sosyalist çevreler için bu tür yaklaşım kabul edilemez.
AKP, gaspına devam ettiği iktidarını uzlaşma için değil saldırmak için kullanacaktır. Hukuk daha da fazla iktidarın elinde bir oyuncak olacaktır. Basın daha fazla baskı altına alınacaktır. Savaş bitmeyecek askeri operasyonlar artacaktır. Sadece TÜSİAD'la buzların erimesi beklenebilir ki bu, kıdem tazminatının kaldırılması, sendikasızlaştırmanın hızlanması, grevlerin yasaklanması, sigortasız, kuralsız çalıştırmaya daha fazla göz yumulması, iş cinayetlerinin artması ve katil patronların daha fazla cezasız kalmasından başka bir anlam taşımaz. Sadece ABD emperyalizmi ile bir yumuşama ve uzlaşma beklenebilir ki bu da emekçi halk için olumsuzlukların daha da artmasından ve Türkiye'nin Ortadoğu'da işçi ve emekçilerin kanı pahasına girilecek yeni maceralardan başka bir şey ifade etmez.
AKP krizleri çözemez
AKP, 1 Kasım seçimlerinden sonra sadece parlamenter aritmetik açısından ve karşısındaki burjuva muhalefetine geri adım attırmak anlamında sorunlarına çözüm bulmuştur. Ekonomi krize doğru sürüklenmektedir. Bunun için işçi sınıfına saldırmak dışında çözümleri yoktur. Dış politika krizdedir. Bu krize de emperyalizmle daha fazla işbirliği dışında çareleri bulunmamaktadır. Her iki politika da krizi derinleştirmekten başka işe yaramaz. AKP iktidarı eğer dün olduğu gibi yarın da CHP'den HDP'ye kadar muhalefetin "istikrardan yanayız" söylemi ile bu krizlerden kurtarılmazsa tepetaklak yıkılması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Etnik ve mezhepsel kutuplaşmaya hayır! Sermayeye karşı kutuplaşmaya evet!
Nitekim Devrimci İşçi Partisi'nin politikası da bu krizleri derinleştirmek olacaktır. Biz ülkenin etnik ve mezhepsel temelde kutuplaşmasına karşıyız. Ancak bu kutuplaşmayı engellemenin yolu sermayenin, emperyalizmin saflarından kendine müttefik aramaktan, istikrar adına iktidarın üzerine gitmeme politikasından, geçmiyor. 17-25 Aralık'la su yüzüne çıkmış dev yolsuzlukları unutmaktan geçmiyor, Suriye'de tekfirci teröre verilen desteğin, Reyhanlı'nın, Diyarbakır'ın, Suruç'un, Ankara'nın, Roboski'nin peşinin bırakılmasından geçmiyor. Yaklaşan ekonomik krizde hep birlikte fedakârlık yapmaktan hiç geçmiyor.
Hiçbir yolsuzluğu, hiçbir katliamı unutmayacağız. Ancak işçi sınıfını sermayenin karşısında kutuplaştırmadan, parlamenter aritmetiğin yerine sınıf çıkarlarının gerçeğini koymadan hesap soracak bir güce ulaşamayacağımızın da bilincindeyiz. Bugün ülkenin tüm fabrikalarında aşağı yukarı sandıktaki aritmetik geçerlidir. İşçi sınıfı henüz solcu da sosyalist de değildir. Ama her biri farklı partilere oy vermiş metal işçilerinin 2015 yılında göstermiş olduğu mücadele potansiyeli bizim üzerinde durduğumuz potansiyeldir. Emekçi halkı esenliğe çıkaracak güç buradadır.
Geleceği sınıf mücadelesi belirleyecek
AKP'den hesabı emekçiler soracaktır. Bu hesap, adaletsiz oylamalar için kurulacak sandıklarda değil fabrikalarda sorulacaktır. Bu sefer AKP ile birlikte diğer burjuva partileri de tarihin çöplüğüne doğru yol almaya başlayacaktır. İşçi sınıfı siyaset sahnesine sadece sermayenin hamisi sarayları yıkmak için değil emperyalist üsleri kapatmak için de çıkacaktır. İşçi sınıfı Gezi'de isyan eden halkı da, nefsi müdafaa yapan Kürdü ve Alevi’yi de yanına alacak ve halk sermayenin karşısında gerçek birliğini sağlayacaktır. Biz, gerici kutuplaşmayı ülkeyi işçi sınıfı ve sermaye arasında kutuplaştırarak aşacağız. Çünkü sadece sermayeye karşı emekçi halkın oluşturduğu kutup ulusun çoğunluğunu bir araya getirebilir. Devrimci İşçi Partisi'nin yolu budur!