Tarihte bir ilk: Mülteci Olimpik Sporcular Takımı

Adı Yusra Mardini. Yusra Suriyeli Hristiyan bir ailede doğar, savaşta Şam’daki evleri yıkılır. 2015 yılında 17 yaşında kardeşiyle birlikte ailesinden, yuvasından, ülkesinden ayrılmak zorunda kalır. Önce Lübnan’a, sonra Türkiye’ye varır. Türkiye’de de barınamaz ve Avrupa’ya gitmeye karar verir. Kendisi dışında 17 Suriyeli ile birlikte 8 kişilik bota biner ve Ege’ye açılır. Botun motoru yükü kaldıramaz ve durur. Bot su almaya başlar. Yusra, kardeşi ve yüzmeyi bilen diğer iki kişi 3 saat boyunca botu Midilli’ye kadar iterler. O gün kurtulurlar ama yolculuk bitmez. Gerek yürüyerek, gerek otobüsle haftalar süren bir yolculuğun sonunda Almanya’ya varır.

Dünyaya sığdırılmayan 65 milyon mülteci arasından Yusra’nın hikâyesinin kapımızı çalmasının bir sebebi var. Suriyeli kahraman yüzücü Yusra 2800 yıllık oyunlar tarihinde ilk kez kurulan mülteci takımının 10 sporcusundan biri. 5 Güney Sudanlı, 2 Suriyeli, 2 Demokratik Kongolu ve 1 Etiyopyalı sporcu var takımda. Peki, ulusal marşlar ve bayraklar yarışında, nereden çıktı şimdi bu “ulussuzlar”?

Bu sorunun cevabını Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC)  Başkanı Thomas Bach mülteci takımı tanıtım toplantısında kendince veriyor: "Mülteci takımını Rio'daki Olimpiyat Oyunları'na buyur ederek dünyadaki tüm mültecilere bir umut mesajı vermek istiyoruz.” Yani diyor ki Bach, eğer cihatçı militanlar hristiyan bir genç kadınsın diye seni köle pazarında satmazsa, evini başına yıktıklarında sağ kurtulabilirsen, Ege ve Akdeniz’de boğulan binlerce sığınmacıdan biri olmazsan Avrupa’daki bir sınırda çitleri aşmaya çalışırken vurulup ölmezsen…  Umut var.

Bach ekliyor: "Bir ulusal takımları, arkalarında yürüyecekleri bir bayrakları ve çalınacak bir ulusal marşları olmayan bu mültecilerin, Olimpiyat bayrağı ve marşı altında oyunlara katılmalarını memnuniyetle karşılayacağız." Ve kapanışta mülteciler için yaptıkları son bir güzellikten daha bahsediyor: "Diğer takımlar ve atletlerin tüm imtiyazlarından eşit şekilde yararlanacaklar" Bombaların altında antrenman yapan Afrikalı ve Asyalı sporcular bu düzende ne kadar eşit olabilirse, o kadarını lütfediyor kapitalizmin bekçileri.

Çoğu emekçinin kâbusu bankacılık şirketlerinden VISA da Yusra’nın hikâyesini ilginç bulanlardan. Tüm gözler Rio’ya çevrilmişken, bu hikayeyi fırsata çevirmenin tam zamanı VISA için. VISA hemen sponsor oluyor Yusra’ya. VISA’nın marka sorumlusu Yusra ile bir reklam filmi bile çekiyor. Reklamın konusu elbette, acınası mülteciler ve hayırsever zenginler!  Kapitalizm “mülteci takımı projesi”ni kullanarak, dünyanın %1’inin çıkarları için savaşlarda öldürdüğü milyonları unutturmaya kalkışıyor böylece! 
 
Peki, burjuvazi bu “iyiliği” yapmak zorunda mıydı? Kapitalizmin krizi günden güne büyüyor ve artık yönetilemez hale geldiği çok açık. Krizin son dönemdeki en önemli ayaklarından biri olan mülteci sorunu kapitalizmin görmezden gelebileceği seviyeyi çoktan aştı.  Dolayısıyla, bugün 65 milyon mülteciyi temsil eden mülteci takımının olimpiyatlarda yarışıyor olması kapitalizmin bir lütfu değil, ancak ve ancak mecburiyetidir!

Mülteci takımının başarısını “herkesin eşit ama bazılarının daha eşit olduğu” şu adaletsiz düzende puan sıralamasına göre ölçmek anlamsız olur. Zaten hâlihazırda emperyalist savaşların getirdiği ölüm, açlık, yoksulluk ve sefalet içerisinden çıkıp bayraksız, marşsız ve ulussuz da bir takım olunabileceğini gösterdikleri için gümüş madalyayı sporcularımız çoktan hak ettiler. Altın madalya ise insanın insana kulluğunu yok ettiği gün işçi sınıfına takılmak üzere sahibini bekliyor!