Rektörler seçilmeyecek patronlara sorulacak
29 Ekim günü OHAL kapsamında ilan edilen bir KHK ile üniversitelerde rektörlük “seçimleri” kaldırılmış, rektörlerin bundan sonra Cumhurbaşkanı tarafından atanacağı ilan edilmişti. Kararın ilk hayata geçirildiği yer Boğaziçi Üniversitesi oldu. AKP Eskişehir milletvekilinin kardeşi Mehmet Özkan, rektör seçiminde oyların yüzde 86'sını alan Prof. Gülay Barbarosoğlu'nun yerine Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atandı. Her ne kadar Barbarosoğlu ve akademisyenlerin bir kısmı bu durumu sineye çekmişse de üniversite öğrencileri ve emekçileri yaşanan haksızlığı kabul etmedi ve eylemlerle protesto etti.
YÖK'ün iş ilanı yayınlar gibi rektör ilanına çıkması da eleştirilere neden olurken YÖK Başkanı Yekta Saraç yaptığı yeni açıklama ile tartışmaya yeni bir boyut kazandırdı. Yekta Saraç, rektörlerin ilgili ilin ticaret odasına ve sanayi odasına danışılarak atanacağını ilan etti. Saraç, aynı açıklamada öğrencilere ve akademisyenlere de danışacaklarını söylüyor ama İstanbul Üniversitesi’nde, okulu üniversite bileşenleriyle yöneteceğini ilan eden ve bu söylemle girdiği seçimde 2. Adayın oyunun iki katını alan Raşit Tükel’in rektör olarak atanmadığını düşünürsek, Yekta Saraç’ın öğrenci ve akademisyenin görüşlerinin alınacağını söylemesini ciddiye almak mümkün değil. Öte yandan sanayi ve ticaret odalarının rektörlük seçimlerinde fikirlerinin alınacak olması çok şey ifade ediyor. Çünkü sermayenin üniversite yönetiminde belirleyici olması AKP iktidarının, YÖK'ün ve sermayenin yıllardır savunduğu Üniversite A.Ş. projesinin vazgeçilmez bir unsurudur.
YÖK’ün ve hükümetin derdinin üniversite için en uygun yönetimi bulmak olmadığı açık. Öyle olsaydı üniversite yönetimini bu güne kadar sadece öğretim üyeleri değil, üniversite bileşenlerinin tamamı, yani öğrenciler, akademisyenler ve üniversite bünyesinde çalışan bütün işçiler belirliyor olurdu. Danışılacak bir yerler varsa bunlar da sendikalar ve meslek odaları olurdu, işsizlikten beslenen piyasanın sanayi ve ticaret kuruluşları değil.
Üniversitelerde toplumculuğun karşısında bireyciliğin pompalanıyor, öğrencilerin beslenme, barınma, ulaşım gibi temel ihtiyaçları karşılanmıyor, bu ihtiyaçlar sermayeye yüksek karlar sağlayacak şekilde ticarileştirilmiş ve taşeronlara devredilmiş durumda. Öğrenciler bankalara zorunlu müşteri yapılıyor. Öğrencinin işsizlik korkusuyla motive edildiği, taşeron işçisinden akademisyenine kadar bütün emekçilerin haklarının tırpanlandığı günümüzde Yekta Saraç’ın bu açıklaması, üniversitelerin piyasalaşmasında yeni bir kilometre taşını ifade ediyor. Geleceğimizi karartarak kendisini var eden sermayenin, üniversiteye yönelik bu hamlelerine karşı olmak tüm üniversite bileşenlerinin görevi. Mesele sadece rektörün seçilip seçilmemesi meselesi değildir. Üniversiteler patronların mı hizmetinde, sermayeye kâr kapısı mı olacak yoksa eşit, parasız, bilimsel, özgür emekçi üniversiteleri mi olacak? Esas büyük sorun budur.