İkinci 17 Ağustos depremi

12 yıl önce 17 Ağustos sabahının erken saatlerinde Türkiye, tarihinin en yıkıcı depremlerinden biriyle sarsıldı. Kocaeli merkezli depremde 20 bine yakın insanımız hayatını yitirdi. Kapitalist ekonominin ve burjuva devletinin el ele vererek bir doğal olayı bir fecaate çevirdiği bu olaydan 12 yıl sonra, devlet yeniden bir facia yaratmak üzere adımını atmış durumda. 17 Ağustos 2011 akşamı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin uçakları Irak’ın Federe Kürdistan Bölgesi’ndeki çeşitli PKK kamplarını ve bu arada Kandil’i bombalamaya başladı.

Bu, bir toplumsal faciaya çıkarılmış bir çağrıdır. Hiç kimse Kandil’in bombalanmasını kendi başına ele almasın. Türkiye Cumhuriyeti PKK’ye karşı savaşı yeniden alevlendirecek bu adımla, başta genç insanlar olmak üzere on binlerce insanın ölümünü tarihin gündemine bir kez daha getirmiş olmaktadır. 1984’te başlayan savaşın 27. yıldönümündeyiz. Bu savaşta 40 bin insanın öldüğü söyleniyor. Bu rakamlar medyada sanki hepsi PKK tarafından öldürülmüş gibi sunuluyor. Oysa resmi rakamlara göre 84’ten bu yana 7 bin’e yakın askere karşılık PKK saflarından 30 bine yakın insan öldürülmüştür. Bununla birlikte söz konusu rakamın en az 30 bini ilk on beş yıldadır. Son 12 yılda, PKK’nin ilan ettiği ateşkesler, PKK güçlerinin bir ara sınır ötesine çekilmesi, politik bir çözüm konusundaki tartışmalar vb. savaşın devam etmekle birlikte eskisine oranla çok daha düşük seyretmesine yol açmıştı. Bu yüzden düşük olan ölü sayısı şimdi birden fırlayacaktır.

Bu, aynı zamanda bir politik felakete çıkarılmış bir davetiyedir. Türkiye toplumu son yıllarda Kürt sorununun varlığını bir ölçüde kabul etmiş, sorunun savaştan ibaret olmadığını kavramaya başlamış, Kürtlerin belirli hak taleplerinin müzakere edilebileceğini kabule yönelmişti. Kısacası, bir siyasi çözüm tarihte olmadığı kadar toplumun gündemine oturmuştu. Faşistlerin keskin söylemine ve zaman zaman eylemine, CHP’nin kör direnişlerine, AKP’nin sinsi tuzaklarına rağmen süreç nesnel olarak bir siyasi müzakerenin olanaklı olduğu bir aşamaya ulaşmıştı. Hükümet, TSK’yi Kandil’e saldırtarak bu atmosferi berhava etme tehlikesini yaratmaktadır.

Nihayet, bu adım bölgesel bir yangının ilk kıvılcımı olma potansiyelini taşıyor. Suriye’de Beşar Esad’ın Baas rejiminin halk ayaklanmasına karşı uyguladığı zulüm Ortadoğu’daki bütün taşları yerinden oynatıyor. Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkeler ve İsrail, Esad’ı beş ay sakındıktan sonra gözden çıkarmaya yöneliyorlar. Esad’ın devrimi kontrol altına alamaması onları müdahaleye itiyor. Ama artık savaş açacak takatleri ve inandırıcılıkları yok. Emperyalistler tam sıfırı tüketirken Erdoğan onların yardımına koşuyor! Türkiye Suriye’de kirli emellerin taşeronu olmaya soyunuyor!

Burada en büyük faktör Kürt düşmanlığı. AKP hükümeti, emperyalizmin emellerine hizmet ederek hem Suriye Kürtlerinin devrimci bir sarsıntıda özgürlüklerine kavuşmalarını engelleyecek, hem de Türkiye’deki Kürt hareketine saldırısında emperyalistlerin desteğini alacak. Yani hem Suriye devrimini söndürmek, hem de Türkiye Kürtlerinin öndevrimci ruh durumunu ortadan kaldırmak istiyor. Ama bu mesela İran sınırından Akdeniz’e kadar bir tampon bölge demek olabilir. Mesela Ortadoğu’da savaşın öngörülemeyecek kanallardan yayılması anlamına gelebilir. Mesela Hizbullah’ın misilleme olarak Lübnan’daki TSK birliklerine saldırısı demek olabilir.

Birinci 17 Ağustos depremi 20 bin insanımıza mal oldu. İkinci 17 Ağustos depreminin, savaşın yeniden yükseltilmesinin bedeli umalım daha bile yüksek olmasın.