10 Ekim katliamın ardından devlet çıktı: İstihbarat zaafı yok! Erdoğan ve AKP iktidarı var!
Ankara’da barış mitingi sırasında yaşanan intihar saldırısı sonucunda 104 kişinin hayatını yitirdiği 10 Ekim katliamı ile ilgili müfettiş raporlarında, canlı bomba ile ilgili istihbarat bilgilerinin ayrıntılı şekilde var olduğu ancak Terörle Mücadele Dairesi başkanlığına patlamadan sonra iletildiği ortaya çıktı. Söz konusu istihbarat raporlarında doğrudan bombacı Yunus Emre Alagöz'ün ismi de zikrediliyor. 14 Eylül tarihli bir yazıda ise açıkça “miting/kalabalık yerde çok sayıda canlı bomba patlama şeklinde kompleks bir eylem olabileceği” ifadesi ile adeta 10 Ekim katliamı tarif ediliyor. Ancak bu istihbarat bir TEM Şube Müdürlüğü amiri tarafından üstlerine bildirilmiyor. Müfettişlerin, İl Emniyet Müdürü, Eski Ankara İstihbarat Şube Müdürü, Ankara TEM Şube Müdürü, Eski Ankara Güvenlik Şube Müdürü ve istihbaratı üstlerine iletmeyen Ankara TEM C Büro Amiri hakkında adli soruşturma açılmasını istemesine rağmen Ankara Valiliği'nin soruşturma izni vermediği de yine bu haberlerle birlikte öğrenildi.
10 Ekim'den sonra "katil devlet" sloganlarıyla sokaklara dökülen işçi ve emekçilerin ne kadar haklı oldukları bu bilgilerle bir kez daha kanıtlanmış oldu. Katliamdan sonra dönemin içişleri bakanı Selami Altınok istihbarat ve güvenlik zaafı olmadığını söylemişti. Adalet Bakanı Kenan İpek ise “istifa edecek misiniz?” sorularına gülerek karşılık vermesiyle tepki toplamıştı. İstihbarat zaafının olmadığı, istihbaratın bilerek gizlendiği açıkça görülüyor. O hain gülüşün altındaki sebep de belli ki bunun bilinmesiydi.
Davutoğlu ise katliamın ardından, saldırının seçimlere gölge düşürmeyi amaçladığını söylemişti. Erdoğan ise DAİŞ'in sorumluluğunu azaltmak ve konuyu sulandırmak için "kokteyl örgüt" diye bir safsata ortaya atmıştı. Şimdi Davutoğlu şu soruyu cevaplamakla yükümlüdür: "Madem seçimlere gölge düşürmek için bu saldırı yapıldı, neden istihbarat ve emniyet birimleriniz, saldırı olasılığını canlı bombanın ismine kadar bildiği halde önlem almadı? Neden istihbaratı üstlerine iletmeyen müdürler, mitingde önlem almayan yetkililer hakkında soruşturma açılmasına izin verilmedi?” Aslında Davutoğlu cevabı 10 Ekim'in hemen ardından şu sözlerle vermişti: "Şimdi, anketler geliyor… Öncesinde, beyanname sonrasında anket yaptık. Şimdi Ankara'daki terör saldırısı sonrasında anket yaptık ve kamuoyunun nabzını tutuyoruz oylarımızda bir yükseliş trendi var."
Cumhurbaşkanı Erdoğan da 10 Ekim'den sonra "Faillerin en kısa zamanda belirleneceğine ve adalete teslim edileceğine inanıyorum. Ankara'daki saldırıyı gerçekleştirenlerin amacı, farklı toplum kesimlerini birbirine düşürebilmektir. Bu konuda herkesi sorumlu davranmaya, dikkatli hareket etmeye, terörün yanında değil karşısında yer almaya davet ediyorum" demişti. 10 Ekim'in failleri zaten canlı bombaydı ve havaya uçtular. Katliamı yapan örgüt DAİŞ'e ilişkin 96 sanıklı davada ise 24 Mart tarihi itibariyle tek bir tutuklu dahi kalmadı. Örgüt liderlerinden olduğu bilinen Ebu Hanzala kod adlı Halis Bayuncuk dâhil tüm tutuklular serbest bırakıldı. Peki, herkesi terörün yanında değil karşısında davranmaya davet eden Cumhurbaşkanı'nın hâkimiyeti altındaki polisi, valiliği, yargısı terörün karşısında mı yer almış oldu, yoksa yanında mı? Kamuda muhalif olan herkesi tasfiye etmek için, akademisyenleri, sendikacıları susturmak için gün aşırı açıklama yapan Erdoğan neden 10 Ekim katliamında apaçık sorumluluğu olan kamu görevlileri için çıtını çıkarmıyor?
Ve tabii ki... Bu gerçekleri haber yapan Evrensel ve Cumhuriyet mensubu gazeteciler hakkında soruşturma açıldı. Cumhuriyet savcısı 10 Ekim saldırısını önlemeyen Terörle Şube Müdürlüğü'ne Cumhuriyet gazetesi muhabiri Kemal Göktaş ile Evrensel gazetesi muhabirleri Cem Gurbetoğlu ve Tamer Arda Erşin'in detaylı ifadelerinin alınması için talimat gönderdi.
Her şey DAİŞ bombalarının bizzat Erdoğan ve AKP tarafından, devlet aygıtının aktif katılımıyla Türkiye siyasetinin bir parçası haline getirildiğine işaret ediyor. Bu katliam pekâlâ önlenebilirdi. Ankara Valiliği sendikalara çağrı yapar, toplanma yerinde aranma noktalarının kurulacağını söyler, sendikalar da aramalarını yapar ve canlı bombaların kitle içine karışmasıengellenebilirdi. Üstelik bombacıların kimlikleri dahi bilindiğinden alana gelmeden yakalanmaları bile mümkündü. Tüm bunların yapılmamış olması ihmal olarak değerlendirilemez. Apaçık bir kasıt vardır. Erdoğan ve AKP'nin başında olduğu devlet kasten 104 insanımızın katledilmesine yol açmıştır. Bu yüzden DAİŞ militanları serbest bırakılıyor, failler, DAİŞ'le işbirliği yapanlar, ihmali olanlar soruşturulmuyor. AKP'yi ve Erdoğan'ı yenmeden katledilen 104 emekçinin hesabının sorulamayacağı, barışın gelmeyeceği, yeni katliamların önlenemeyeceği gayet açık.