Kadın emekçilerden mektuplar

DİP'li Kadınlar yarın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde "Şiddet, taciz, tecavüz ve cinayetlere karşı emekçi kadınlar en öne!" yazılı pankartlarla meydanlara çıkacak. Erkek egemenliğine ve kapitalizme karşı mücadelenin emekçi kadınların öncülüğünde ancak başarıya ulaşabileceğini bir kez daha haykıracak. Aşağıda bu perspektifle gazetemizde yayınlanan, çeşitli fabrikalardan, işyerlerinden emekçi kadınların mektupları okuyabilirsiniz. 

İşyerinde tacize uğradığında utanmasın, anlatsın kadınlar

Biz fabrikaya, 10-15 kadın paketleme bölümüne alındık. Bizim sektörde pek kadın yoktur. Ekmek parası dedik girdik. Erkek arkadaşlarla çok sorun yaşamadık ufak tefek dedikodular hariç. 

Bizim burada çalışan bir vardiya amiri vardı. Adam patronun torpiliyle işe alınmıştı. Gelirdi gece vardiyalarında muhabbet ederdi, giderdi. Aramızdan bazılarının telefonunu konumunu kullanarak almış bir yerlerden. Arkadaşları akşamları arayıp muhabbet edip asılmalara kadar vardırmış işi. Kimse korkusundan birbirine söyleyemiyor. Erkek çapkınlık yapsa övünür, kadın tacize de uğrasa susar. Neden, çünkü adı kötüye çıkar diye korkar. Canına tak edince bu adamın yaptıkları, gizlice bizim bölüm şefine anlatmış arkadaş durumu. Bölüm şefi adamı uyarınca olay ortaya çıktı ve diğer kadınlar da anlattı.

En son olay yönetime kadar gitti. Adamı da kovdular arkadaş da zaten ayrıldı. 

Biz ekmek paramız için çalışıyoruz. Herkes çalışmak zorunda kalıyor bu devirde. Çalışınca insanın kendine güveni geliyor, işe yaradığını hissediyor. Çok duyduk konumunu kullanarak böyle şeyler yapanları. İş yerlerinde kadınlar daha çok olursa bunların önü kesilir. Bir de tacize uğradığında utanmasın kadınlar. Anlatsınlar. Bütün kadınlar birlik olalım. Onlar anlatsın ki bu adamlar rezil olsun. Utanması gereken onlar, biz değiliz.

Metal fabrikasında çalışan bir kadın işçi

Çocuklarımıza karşı suçlu hissediyoruz

Çocuklarımın nasıl büyüdüğünü göremedim. Eminim birçok çalışan anne de böyledir. Özel sektörde hep uzun çalışma saatlerine mahkumuz. Ama ne olursa olsun, kadınsan anneysen ihmal edemezsin çocuklarını, öyle bir hakkın yoktur, buna inanırsın. Vicdanın rahat etsin diye ne isterlerse almaya çalışırsın, hizmet etmek için uğraşır durursun. Ya büyüyünce benden hesap sorarlarsa, nasıl annesin yanımızda değildin derlerse diye korkarsın. Halbuki ben ne çocuklarımın karşısında böyle suçlu hissetmek istiyorum, ne de hem işte hem evde üzerimdeki bir sürü yükün altında ezilmek. Ama bu düzen böyle sürdükçe başka türlüsü de olmayacak. Söylenip durmanın da faydası yok. Hep aynı dertlerin arasında debelenip durmak istemiyorsak emekçi kadınlar olarak birlik olup bir şeyler yapmamız lazım.

Boya fabrikasında çalışan bir işçi

Mesaim 05:30'da başlıyor, hiç bitmiyor!

Merhaba, ben iki çocuk annesi ve fabrika işçisi bir kadınım. Sabah 5:30'da uyanıp işe gitmeye hazırlık yaparım. İşyerinde sürekli yoğun tempoda çalışıp saatimi doldurunca derin bir oh çekerim. Daha serviste "acaba ne pişirsem" derdi başlar. Üzerimi çıkarmadan mutfağa girerim. Çamaşır, bulaşık, ütü, hepsi sadece kadına bakıyor. Oysa erkek eve girince doğru televizyon başına. Ben çok zaman saatlerce salona giremem bile. Bu, bir çok kadının yaşadığı gerçek maalesef. Aslında o ev sadece senin yaşadığın yer değil. Ama bazı alışkanlıklar çabuk yok olmuyor. Hatta biz de fark etmeden bu alışkanlıkların devam etmesine sebep oluyoruz. En azından erkek çocuklarımızı daha paylaşımcı yetiştirmeye çalışsak bazı şeylerin aşılabilmesine katkımız olur diye düşünüyorum.

Çorlu'dan anne-eş-işçi

Doğru bütün kadınlar eziliyor ama bazıları daha çok eziliyor!

Benim çocuğum yok ama bizim iş yerinde 25-30 kadın birlikte çalışıyoruz. Yaşlarımız birbirine çok yakın, o yüzden neredeyse her an bir hamile oluyor ofiste. Başlangıçta çok sorun değildi, bir, iki, üç, dört derken bölüm müdürü bir gün isyan etti. Şakayla karışık "bundan sonra kim ne zaman hamile kalacak ben söyleyeceğim" dedi. Tabii her şakanın altında bir gerçek vardır. Ki şaka yapmadığını, bu durumdan rahatsız olduğunu, hamile olduğunu söyleyen arkadaşlarımızın elindeki işleri alıp başkalarına vermeye ve onlara karşı tahammülsüz davranmaya başlamasından anladık. Arkadaşların üzerinde öyle bir baskı oldu ki, yaptıkları iş birbirlerinden ayrı olsa, birbirlerini etkilemeyecek olsa da biri doğum izninden dönmeden diğeri hamile kalmaya bile cesaret edemiyor. İstanbul'un göbeğinde o gösterişli plazaların içinde bunlar yaşanıyorsa, başka yerlerde neler oluyordur siz düşünün. Üstelik müdür de bir kadın! Doğru bütün kadınlar eziliyor ama bazıları daha çok eziliyor! Hem de bazen başka kadınlar tarafından!

İstanbul'dan bir büro emekçisi

Suçu kendimizde aramaktan vazgeçelim

Çalıştığımız fabrikalarda, işyerlerinde bile kadın hep tacize uğrar. Yakın sandığı arkadaşları tarafından bile ve maalesef biz kadınların çoğunun ilk düşündüğü şey acaba yanlış bir hareketimi ya da davranışımı mı gördü olur. Hemen suçu kendimizde ararız, o zaman da dillendiremeyiz çünkü başkalarının da aynı düşüneceğini kim bilir ne yapmıştır diyeceğini düşünürüz. Bu sadece taciz olaylarında da böyle değil. Kadın eve geç gelir, aman biri bir şey der diye kendini suçlu hisseder. Erkek eve geç gelir, yine kadın suçu kendinde arar, kocası başkasına bakar yine kendini suçlar. Halbuki hiç birinin sorumlusu biz kadınlar değiliz. Bir araya gelsek, sorunlarımızı birbirimize anlatsak böyle olduğunu hepimiz görürüz. Kendimizi suçlamaktan vazgeçip, birlikte daha güçlü oluruz.

Çorlu'da ayakkabı fabrikasında çalışan bir işçi

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2015 tarihli 65. sayısında yayınlanmıştır.