Soma katliamının 10 yıldönümü: Katil patronları ve işbirlikçilerini kollamak istibdad rejiminin fıtratında var!
301 maden işçisinin ölümü ve 162 işçinin yaralanmasıyla sonuçlanan Soma katliamının 10. yıldönümündeyiz. Geçen 10 yılın ardından açıkça görülüyor ki bu katliamın arkasında patronlardan kamu görevlilerine uzanan, siyasi iktidarı ve yargıyı da kapsayan bir şebeke bulunmaktadır. Soma katliamı “madenciliğin fıtratında var” diyerek maden işçisinin kâr için ölümüne çalıştırılmasını normalleştiren, ölen madenci yakınını tekmeleyen bir siyasi iktidarın eseridir. Bu iktidarın yargıya verdiği mesaj açıktır. 301 madencinin ölümünden mesul olan patronlar “olası kasttan” değil, “bilinçli taksirden” yargılanmıştır. Bunun anlamı başta Can Gürkan olmak üzere Soma patronlarının ve denetimle yükümlü kamu görevlilerinin katliam tehlikesini öngöremediğini varsaymaktadır. Oysa kâr hırsıyla tehlikeyi bile bile görmezden gelen patronlar, nasıl olsa yer altında ölüm tehlikesi altında çalışanlar kendileri değil işçiler olduğundan, olası bir katliamda devlet tarafından kollanacaklarını da bilerek “ne olursa olsun, biz işimize bakalım” demiş yani açıkça “olası kast” ile 301 kişinin ölümüne neden olmuştur.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 30 Eylül 2020’de bilinçli taksirden verilen kararı bozdu, sanıkların 301 kez olası kasttan ve 162 kişi için de yaralama suçundan cezalandırılmasını istedi. Yargı üzerinde sermayenin sopası rolünü oynayan istibdad rejimi burada devreye girdi, Yargıtay’ın söz konusu dairesinin üyeleri değiştirildi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı üzerine yeni üyeler 6 bin sayfalık dosyayı 10 günde inceleyerek itirazı kabul etti ve bu şekilde Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’ne tekrar gönderilen dosya neticesinde patron Can Gürkan'a bilinçli taksirle öldürme suçundan 20 yıl, aynı suçlamayla Türkiye Kömür İşletmeleri Baş Kontrolörleri Adem Ormanoğlu ve Efkan Kurt'a 12 yıl 6 aylık hapis cezası verildi. Soma katliamının sorumlusu patronun, infaz kanunundan, pandemi izinlerinden vb. yararlanması, 20 yıllık ceza yerine katlettiği her işçi için 8 gün (toplamda 7 yıl) hapis yattıktan sonra bu yıl içinde tahliye olması bekleniyor.
Soma katliamının gerçekleşmesinde denetim sorumluluğunu yerine getirmeyen, alışılageldik biçimde patronun işine gelen raporlar düzenleyerek, katliama giden yolun taşlarını döşeyen kamu görevlileri ise uzun yıllar boyunca istibdad rejiminin kanatları altında korundu. Anayasa Mahkemesi 2020 yılında aldığı kararla kamu görevlilerinin yargılanmasının engellenmesini hak ihlali olarak kabul etti. Ancak ilgili kamu görevlileri için iddianamenin düzenlenmesi ve ilk duruşmanın yapılması 8 Mayıs 2024’te yani 10 yıl sonra gerçekleşti. Sanıklar mahkemede zaman aşımı dolayısıyla davanın düşmesini talep ediyorlar.
Tablo ortadadır. Soma’da 301 madencinin katledilmesinin ardından devlet çarkı siyasetten yargıya kadar patronları kollayan şekilde dönmüştür. Bu da Ermenek, Amasra, Şirvan ve son olarak İliç’te olduğu gibi yeni maden katliamlarına yolu açmıştır. Tüm bu katliamlarda devlet patronları koruyup kollamaya devam etmektedir. Can Atalay’dan Selçuk Kozağaçlı’ya Soma’da katledilenlerin avukatları ise uyduruk gerekçelerle ve siyasi saiklerle hapiste tutuluyor. Madenci sendikalarının üzerinde baskılar, örgütlenen maden işçilerinin işten atılması devam ediyor.
Katliamların önüne geçmenin yolu sadece caydırıcı cezalar değil aynı zamanda madenlerde kâr için can güvenliğini hiçe sayan özel sektör ve taşeron düzeninin lağvedilmesinden, maden işçilerinin örgütlenmesinin önündeki engellerin kaldırılmasından, madenlerin işçi denetiminde kamulaştırılmasından geçiyordu. Sermayenin istibdadı bu doğrultuda herhangi bir adım atmadığı gibi geçtiğimiz hafta meclisten geçen yeni maden yasasıyla birlikte tam tersi yönde ilerlemeye, madencilik ve enerji alanında kuralları sermaye lehine gevşetmeye ve liberalleştirmeye devam ediyor.
10. yıldönümünde Soma katliamının hesabını sormak işçi sınıfının örgütlü gücünü seferber etmekten geçiyor. Yeni katliamları önlemek de örgütlü mücadelenin büyümesini ve madenlerin işçi denetiminde kamulaştırılmasını gerektiriyor. Soma katliamının 10. Yıldönümünde bir kez daha anmak kaybettiğimiz tüm madencilere borcumuz olan örgütlenme ve sınıf mücadelesini yükseltme çağrısına vesile olmalıdır.