Polonez’de işçi mücadelesi: İş, aş, hürriyet direnişinin öyküsü!
İstanbul Çatalca’daki Ürdün sermayeli Polonez et fabrikasında örnek ve ilham verici bir işçi mücadelesi yaşanıyor. İnsanca bir ücret, sosyal haklar, kötü muamele ve mobbinge son verilmesi gibi taleplerle Tekgıda-İş Sendikasında örgütlenen işçilerden 15’inin, 19 Temmuz Cuma günü işten çıkarılması büyük bir direnişin patlak vermesine sebep oldu. Öncü işçileri işten atmak patronların sendikalaşmayı durdurmak, örgütlenme hürriyetini gasbetmek için sıklıkla başvurduğu bir yöntem. Polonez patronu da öncüleri işten atarak kalan işçileri korkutmayı, sendikadan istifa ettirmeyi, “böyle gelmiş böyle gider”, “her koyun kendi bacağından asılır” düşüncesini hâkim kılarak sendikalaşmadan vazgeçirmeyi hedefledi. Ama sert kayaya çarptı. Polonez işçileri işten atma saldırısına karşı tek yürek oldu, “böyle gelmiş ama böyle gitmez” dedi ve haksızlığa karşı direnmeye karar verdi. “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” dedi ve atılan işçilerin geri alınması için şalteri indirerek üretimi durdurdu. Tekgıda-İş sendikası da işçilerin kararının arkasında durdu ve bu haklı mücadelenin öncülüğünü üstlendi. İş, aş, hürriyet için bir büyük mücadele başlamıştı!
İşçilerden patrona insanlık dersi: Zammını da ikramiyeni de al başına çal!
19 Temmuz’da tüm vardiyalarda tam katılımla işin durması, fabrika önünde direnişe geçen 15 işçi ile içerideki işçilerin tam bir birlik ve coşku içinde halaylar çekerek baskılara göğüs germesi Polonez patronunda adeta bir şok etkisi yarattı. Derhal iki gün idari izin veren patron, direnişin ateşini soğutmak istedi. Ayrıca Pazartesi günü tekrar işbaşı yapacak işçilere yüzde 25 zam ve ikramiye vaadinde bulundu. Pazartesi sabahı işçilerin büyük kısmının üretime başlayacağını uman Polonez patronu, işçiler tarafından bir kez daha hayal kırıklığına uğratıldı. İşbaşı yapan işçiler kısa bir süre üretim yaptıktan sonra tam bir birlik içinde bir kez daha üretimi durdurarak bahçeye çıktı. Polonez patronu idari izinle geçen haftasonunu fabrika kapısına ek güvenlik bariyerleri kurmak ve fabrika bahçesinden dışarının görünmesini engellemek amacıyla parmaklıkları plastik kaplamalarla kapatmak için değerlendirmişti. Ancak bu engeller işçilerin karşılıklı birbirlerine el sallayarak dayanışma göstermelerine mâni olamadı. Bir elinde işten atma sopası diğer elinde zam ve ikramiye havucunu tutarak işçileri yıldıracağını zanneden patron büyük bir insanlık dersi aldı. Bu direniş, iş, aş, hürriyet için! Bu mücadele örgütlü ve onurlu bir mücadele! Bu mücadelede birleşen işçileri ne işten çıkartma sopasıyla korkutabilirsiniz ne de üç kuruş zamla bu onur mücadelesinden vazgeçirebilirsiniz!
Hoparlör savaşları: Patron “geri dön” şarkısı çalıyor işçiler “gemileri yaktık geri dönüş yok” diye cevap veriyor
Patron bu hamlelerin yanında ayrıca, fabrika önünde Tekgıda-İş’in işçileri bilgilendirmek amacıyla yaptığı konuşmaları ve ses aracından çalınan, direnişe coşku veren müzikleri bastırmak için, bahçeye ses sistemi kurmuştu. Patron ses sisteminden Sezen Aksu’nun “geri dön” şarkısını çalıyor ama sendikanın ses cihazından yükselen türkülerle çekilen grev halayları “gemileri yaktık geri dönüş yok” mesajı veriyordu. Patron bir süre sonra ses sistemlerinden klasik müzik çalmaya başladı. Patron sınıfı insan medeniyetinin en güzel sanat eserlerini bir işkence malzemesi yaparak tıynetini gösteriyordu. Ne var ki Beethoven’den Mozart’tan Vivaldi’den çaldıkları parçalar işkence olmak yerine sendika hoparlörlerinden yapılan direniş ve mücadele çağrılarına hoş bir fon müziği oluyordu. İşçiler morallenmek ve direnişin coşkusunu yaşamak için ayağa kalktığında ise bazen “Erik dalı” bazen de “şemmame” türküsü baskın geliyordu.
Patronun yasadışı eylemleri sadece üretimi düşürmedi aynı zamanda ciddi bir halk sağlığı sorunu yarattı
Pazartesi gününden başlayarak hafta boyunca işçilerin direnişi bu şekilde sürmekteydi. Migros, CarrefourSa, Dominos gibi büyük şirketlerin ana tedarikçisi konumunda olan Polonez patronu ekonomik olarak zor duruma düşmeye başladı. İşçilerin direnişini kıramadığı için günlük 30 tonluk üretim 2-3 tona düştü. Çare olarak beyaz yakalılara ve fason işçilere üretim yaptırmaya kalkan patron, kendi eliyle şirketi daha büyük bir sıkıntı içine soktu. Apar topar fabrikaya getirilen ve yeterli hijyen eğitimi verilmeksizin üretime sürülen fason elemanlar, et işlenen ve salam, sucuk, pastırma gibi hijyenin çok önemli olduğu ürünlerin yapıldığı fabrikada ciddi bir halk sağlığı sorunu haline geldi. Bu durumun duyulması ile, ilgili kuruluşlara ihbarlar gelmeye başladı. Şirketin tedarikçisi olduğu otel ve lokantalar denetim talebinde bulunmaya başladı. İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Ertuğrul Oruç, işçilerin mücadelesini destekleyen ve aynı zamanda Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı’nı denetim görevini yapmaya çağıran bir açıklama yaptı.
Yasadışı ve gayri meşru olan, Anayasa’yı ve yasaları hiçe sayan patrondur! İşçiler meşru ve yasal toplu eylem hakkını kullanmaktadır!
Polonez patronunun sorunu çözmek için tek bir şey yapması yeterliydi. Anayasal haklarını kullanan işçilere saygı duyarak, sendikal sebeple işten attığı işçileri geri alması, üretimin tekrardan başlaması ve eylemin sona ermesi için yeterliydi. Ancak patron sorunu bir kördüğüme dönüştürmeyi seçti. 24 Temmuz Çarşamba’yı 25 Temmuz Perşembe’ye ve 25 Temmuz Perşembe’yi de 26 Temmuz Cuma’ya bağlayan iki gece, ayrı ayrı gruplar halinde 100’den fazla işçiyi daha işten attı. Bu işten atmalar da ilk işten atmalar kadar haksız ve dahası yasa dışıydı. Çünkü işçiler, nedensiz şekilde eylem yapmamış ve iş durdurmamıştı. İşçilerin eylemi meşru olduğu kadar yasaldı. İşçiler, Anayasa, bağlayıcı konumda olan ILO sözleşmeleri, Yargıtay içtihatları ile yasal güvence altında olan “toplu eylem hakkı”nı kullandılar. Yasadışı olan ise işçilerin Anayasal haklarını çiğneyerek sendikal sebeplerle toplu çıkış yapan, halk sağlığını hiçe sayan girişimlerde bulunan ve işçilere insanlık dışı muamelede bulunan patron tarafıydı.
Tazminat ödenecekse bunu işçiler değil Polonez ödeyecek!
Patronun bu süreçte eylem yapan işçileri oluşan maddi zarar dolayısıyla tazminat ödemekle korkutması da boşuna bir çaba oldu. Böylesi bir tazminat durumu işçinin kasten ya da açık bir ihmali sonucu oluşturduğu maddi bir zarar söz konusu olduğunda oluşabilir. Örneğin mesaiye alkollü gelen bir işçi makineye zarar verse tazminat talebi olabilir. Mahkeme bunu değerlendirir. Ama işçiler Anayasal haklarına sahip çıkıyor diye, yasadışı şekilde işten atılan arkadaşlarının işe alınmasını talep ediyor diye tazminat istemek için halkımızın diline yerleşmiş çok güzel bir deyim vardır: “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” Ama kimse işçilerin haklı mücadelesini bu şekilde bastıramaz. Bugüne kadar Polonez direnişine benzer sayısız eylem olmuştur. Ne bir işçi ne de bir sendika bununla ilgili herhangi bir tazminat ödemiştir. Örneğin, 2015 yılında Renault, Tofaş, Ford gibi dev otomobil fabrikalarında 15 güne varan fabrika işgalleri olmuş, bu süre zarfında üretim tamamen durdurulmuştu. Dakika başına bir otomobilin üretildiği bu fabrikalarda oluşan maddi zararı varın hesap edin. Ancak bu maddi zararın gerçek sebebi işçilerin eylemi değil, MESS patronlarının işçilerin sendika seçme özgürlüğünü, Anayasa’yı ve yasaları hiçe sayarak gasbetmeleriydi. Kendileri ettiler kendileri buldular. Polonez patronu da yaşadığı ekonomik zararın ve itibar kaybının, kendi hak ve yasa tanımaz tutumundan kaynaklandığını bilmelidir. Bu süreçte eğer bir tazminat ödenecekse milyonlarca lira tutarında tazminat ödeyecek olan bizzat kendisi olacaktır.
Patron işten çıkartmalarla tek bir şeyi başardı: Direnişi daha da büyütmek!
Patron işçi çıkarttıkça yaptığı tek şey direnişi daha da büyütmek oldu. Perşembe gecesi işten çıkarttığı herkes güneş doğar doğmaz fabrika kapısında direnişteki yerini aldı. Perşembe günü öğlen saatlerinde fabrika kapısının önünde Tekgıda-İş sendikasının öncülüğünde büyük bir basın açıklaması yapıldı. Bu açıklama, dışarıdan birçok gıda fabrikasından işçilerin geldiği, Devrimci İşçi Partisi’nin de aralarında yer aldığı işçi sınıfından yana güçlerin katıldığı, milletvekilleri ve basın kuruluşlarının hazır bulunduğu, Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş’in sahiplendiği bir sınıf dayanışması gösterisiydi. Bunun içinde 165 gündür direnişin sürdüğü Perfetti van Melle ile Polonez arasında kurulan sınıf dayanışması hattı özel bir önem taşıyor. Çünkü Perfetti van Melle fabrikasından işçiler Polonez’e geldiklerinde direnen işçilere yalnız olmadıklarını ve aynı yolda birlikte yürüdüklerini göstererek güç veriyorlar. Ama aynı zamanda Polonez direnişindeki birlik, beraberlikten, coşku ve kararlılıktan güç alarak bu gücü kendi fabrikalarına taşıyorlar.
Polonez’de emekçi kadınlar en önde!
Polonez et fabrikasındaki direnişte kadın işçilerin rolü ilk andan itibaren son derece belirleyici oldu. Bu belirleyicilik kadın işçilerin sayıca çokluğundan ileri gelmiyor. Kadın işçiler sayıca çok olmanın ötesinde gösterdikleri kararlılık, birliktelik ve dayanışmayla direnişin omurgasını oluşturuyorlar. Bu Polonez fabrikasına özgü bir şey değil elbette. Emekçi kadınlar nerede bir mücadeleye kalkışırsa, kadınların gücü ve öncü rolü açığa çıkmaktadır. Hem fabrikada, hem evde çalışan, erkek egemen kapitalist sistem tarafından ezilen kadınlar, birlik olup ayağa kalktıklarında sistemin dayattığı eşitsizlikleri ve baskıları aşmışlar, iş, aş, hürriyet mücadelelerinde ve devrimlerde öncü olmuşlardır. Polonez’de de emekçi kadınlar en öndedir. Kadın ve erkek işçiler el ele, omuz omuza sermaye düzenine karşı aşılmaz bir duvar oluşturmuş durumda.
Devrimci İşçi Partisi ilk günden itibaren direnişte yer alıyor ve sınıf dayanışmasını büyütme çağrısı yapıyor
Devrimci İşçi Partisi direnişin başladığı ilk saatlerden itibaren bu mücadelenin içinde yer aldı. Polonez işçileri DİP’in gösterdiği dayanışmaya son derece sıcak bir karşılık verdi. Ancak şunu mutlaka belirtmeliyiz ki sınıf dayanışması teşekkür edilecek bir davranış değil bir görevdir. Devrimci İşçi Partisi fabrikaları merkezine alan, sınıf siyasetini benimseyen ve işçi sınıfının öncüsünü örgütleyen parti olarak her zaman işçi mücadelelerinin içindedir. Ayrıca DİP, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal süreçte krizin faturasını emekçilere ödetmeye çalışan, bunu yaparken de emekçi halkı dil, din, ırk, mezhep vb. bin parçaya bölen sermaye iktidarına karşı işçilerin birliğini ve halkların kardeşliğini savunmaktadır. Polonez işçilerinin mücadelesi sermayeye karşı işçilerin birliğinin gücünü, halkın arasına serpilen düşmanlık tohumlarına karşı halkların kardeşliğinin nasıl bir ilaç olduğunu gösteren bir mücadele. Bu yönüyle Polonez işçilerinin direnişi sadece fabrikanın da Çatalca’nın da sınırlarını aşan bir öneme ve güce sahip. Polonez işçilerinin zaferi bu yüzden hepimizin zaferi, tüm Türkiye işçi sınıfının zaferi olacaktır. Sömürü ve zulmün hâkim olduğu, sermayenin ve emperyalizmin zincirine vurulmuş Türkiye’de, iş, aş, hürriyet için umut işçi sınıfının işgallerinde, grevlerinde, direnişlerindedir. Devrimci İşçi Partisi bu umudu büyütmek için üzerine düşeni yapmak üzere mücadele alanlarındadır ve herkesi bu mücadeleyi yükseltmek üzere Polonez işçileriyle dayanışmaya çağırmaktadır.
Çatalca'daki Polonez fabrikası önünde DİP Genel Başkan Yardımcısı Levent Dölek işçilere sesleniyor!