Kıdem tazminatını kaldırmak patrona sınırsızca işten çıkarma hakkı tanımaktır

TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz, Eylül ayı başında Hürriyet’e verdiği demeçte adını anmadan yaklaşan krize işaret etti. Özellikle doların 2 TL’yi geçmesiyle özel sektörün borçlarının yüzde 15 oranında artmış olduğundan yakınan Yılmaz, bu durumun istihdamı ve büyümeyi olumsuz etkileyeceğini belirtti. Tüm patronlar adına önerisi emek piyasasının esnekleştirilmesi. Yılmaz’ın bu sözlerinin tercümesi şu: “Kriz geliyor ve krizin faturasını kitlesel işten çıkarmalarla işçilere yükleyeceğiz.”

Son dönemde TÜSİAD’la özellikle de Koç’la kayıkçı kavgasına tutuşan AKP hükümeti mesele işçileri ezmek olduğunda hemen kavgayı unutmuşa ve mesajı almışa benziyor. Zira bir süredir rafa kaldırdıkları kıdem tazminatının kaldırılması projesini yeniden masaya koymuş durumdalar. Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in açıklamalarından projenin yine kıdem tazminatının bir fona devredilmesini ve özel istihdam bürolarını kapsadığı anlaşılıyor.

Hatırlamak gerekirse, kıdem tazminatının kaldırılması ve fona devredilmesi, patronu kıdem tazminatı ödemekten kurtarıyor. İşçinin kendi ücretinden kesilen paralar, patronun seçtiği bireysel emeklilik şirketleri tarafından yönetilmesi planlanan kıdem tazminatı fonuna aktarılacak ve belirli kurallara göre işçilere geri ödeme yapılacak.

Burada işçiler olarak hepimizin dikkat etmesi gereken nokta şudur: Kıdem tazminatı işçinin elinde kalan son iş güvencesi kırıntısıdır. Patrona işçi çıkartma durumunda yüklenen maliyettir. İşten çıkartma konusunda patronu caydırıcı bir unsurdur. Dolayısıyla da kıdem tazminatının bir fona aktarılması patronları bu caydırıcı maliyetten kurtararak rahatlıkla kitlesel işten çıkarmalara gidebilmelerini sağlayacaktır. O patronlar ki 2009 yılında İstanbul Sanayi Odası’nın hazırladığı rapora göre 311 bin işçiyi işten attıktan sonra bile emek piyasası fazla katı olduğu için yeterince işçi çıkartamadıklarından şikâyet edenlerdir.

Türkiye’de onlarca işçi düşmanı yasa ile işçilerin tüm kazanımları bir bir sökülüp atıldıktan sonra emek piyasasında “katılık” yaratan tek unsurun kıdem tazminatı olduğunu vurgulamak gerekiyor. Patronlar da işte bu son kaleyi fethetmeye çalışıyor. Bahaneleri hazır. İşçilerin yüzde 90’ı özellikle de taşeron çalışanlar kıdem tazminatı alamıyormuş. Kıdem tazminatı almayı hak ettiği halde sigortalanmayan, her sene girdi çıktı yapılarak hakları gasp edilen işçilerin bu durumda olmasının sorumlusu patronların yasaları çiğnemesine göz yuman AKP hükümetinin kendisidir. 2011 yılında tekstil patronlarının Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlediği bir toplantıda konuşan Başbakan Erdoğan sektörde 2 milyon işçinin çalıştığını ama sadece 350-400 bin kadarının kayıtlı olduğunu belirttikten sonra aynen şunları söylemişti: “Bunun farkındayız, biliyoruz ama katlanıyoruz.” Başbakan’ın kol kanat gerdiği, suçlarına göz yumduğu patronlar tabii ki işçilerin yüzde 90’ının kıdem tazminatını ödemez. Taşeron işçisinin ya da merdiven altında çalışanın kıdem tazminatı alamamasının sebebi kıdem tazminatı sistemi değil patronlara göz yuman hükümetin kendisidir. Yoksa işçiler kayıtlı, sendikalı çalışsa; şikâyet edilir edilmez müfettişler gelse, gereken yaptırımları uygulasa, işçilerin yüzde yüzünün kıdem tazminatını almasının önünde bir engel yoktur.

Tüm bu gerçekler patronların AKP hükümeti eliyle büyük bir sınıf saldırısına hazırlandıklarını göstermektedir. İşçi sınıfı olarak bu saldırıya mutlaka direnmeliyiz

Bu direnişin en önemli mevzileri ise sendikalar olacaktır. Bu noktada hükümetin sendikalara yönelik hamleleri önem kazanıyor. Çalışma Bakanı sürekli işçi ve işverenlerin uzlaşmasından bahsediyor. Amaçları Türk-İş’i işçi sınıfına karşı işlenen bu büyük suça ortak etmek. Bu noktada Türk-İş’te genel başkanlığın devir teslimi başka bir anlam kazanıyor. Hükümet bundan önce kirli işlerinde çokça kullanıp yıprattığı Mustafa Kumlu’yu bir paçavra gibi kenara fırlatıp yerine şimdilik yıpranmamış bir isim olarak Demiryol-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ı öne sürmüş durumda. Ergün Atalay ise, “kıdem tazminatının kaldırılmasına karşıyız ama tazminat alamayanların da durumunun iyileştirilmesi lazım” diyerek işe başladı. Hükümetin sözlerini başka şekilde tekrarlayarak baştan satış sinyali vermiştir.

Ama son sözü işçiler söyleyecek, o işçiler ki Mustafa Kumlu’ya bile kıdem tazminatının kaldırılması genel grev sebebidir dedirtebilmişti. Sonra Tekel işçisinin direnişinin sürdüğü aylar boyunca Kumlu, başkanı olduğu Türk-İş’in binasına gelememişti. Biz işçilere hain Kumlu’yu devirme çağrısı yapmıştık. İşçiler deviremeyince AKP devirdi. Dolayısıyla işçilerin görevi bitmemiş hatta ağırlaşmıştır. Öncü işçiler masaya yumruğunu vurmak zorundadır. Bu son kaleyi savunacak olan hain bürokratlar değil onlardır. 

Bu yazı, Gerçek gazetesinin Ekim 2013 tarihli 48. Sayısında yayınlanmıştır.