Fabrikalardan Haberler
Gerçek Gazetesi'nin her ay düzenli olarak yayınladığı "Fabrikalardan Haberler" köşesi Ağustos ayında da Tuzla'dan Çorlu'ya ve Antalya'ya kadar önemli işçi merkezlerinden haberlerle dolu.
Askıda bekle, gel çalış, sonra yine askıya alın...
Merhaba, otellerin kısaca da olsa son durumu hakkında bilgi vermek isterim. Turizm sezonu bu yıl çok kötü bir giriş yaptı yeni yıla. Bunun neticesinde birçok otel ya yarım yamalak açıldı ya da açılmadı. Açılan oteller İşkur üzerinden devlet destekli birçok eleman alarak kendi işçilerini askıdan çağırmayıp haklarını da ödemediler. Birçok turizm emekçisi bu sezonu ailelerine para bile götüremez hâlde geçirdiler. Askıdan çağrılmayan emekçiler noter kanalıyla otellerine ihbar çekmek zorunda kaldı. Askıdan çağrılan az sayıda işçiler ise otel yönetimi tarafından ya saatlerce mesaileri ödenmeden çalıştırıldılar ya da “bu sezon senin bölümünde yer yok seni bir başka departmana alalım” veyahut “şu an doluluk az, biraz daha bekleyin" sözleriyle zor durumda bırakıldılar. Evine ekmek götürmek için çalışan işçiler ise otellerin dediği her şeyi ekmek parası için kabul etmek zorunda kaldı. Ayrıca oteller mobbing sistemiyle işçilerine zorla istifa etmeleri için baskı uyguladılar. Terörü her defasında bahane eden otel sahipleri son olarak Ramazan bayramında doluluklar yükselince askıdaki işçilerini arayıp gelmelerini istediler, emekçi arkadaşlar ise tek çare çalışmak olduğu için, eve ekmek götürmek zorunda oldukları için otel yönetiminden gelen bu geç çağrıya evet demek durumunda kaldılar. Otel yönetimi ve de otel sahipleri işçilerini bir kez daha oyuna getirme peşindeydi. Maalesef bayram tatili bittikten sonra insan kaynakları yönetimi, işçileri çağırıp “doluluklar düştü askıya çıkmak zorundasınız” diyerek yine dayatma bir teklif yaptılar. Neticede emekçiler yine kullanılmış olup mecburi de olsa yeniden askıya alınıp işsiz bırakılmışlardır. Hâlihazırda bazı oteller işsizlik parası almadıkları için işçilerine yardım ederken bazı oteller ise bunun imkansız olduğunu ve işçilerine yardım edemeyeceklerini söylemektedirler. Hükümetin acil eylem planında turizm destekli paketleri sadece otel sahipleri için yapılmıştır, işçiler için, turizm emekçileri için hiçbir plan yapılmamıştır. Bu yıl koskoca hüsran ve koskoca bir sıfırla turizm işçisi emekçisi el birliğiyle bitirilmiştir.
Antalya’dan bir turizm işçisi
İşçiler siyaset masasına yumruğunu vurmalı
Kısa bir süre öncesine kadar kıdem tazminatı ne olacak diye düşünüyor, sürekli kıdem konusunda konuşuyorduk. 15 Temmuz darbe girişimi unutturmuş gibi görünse de aslında tam tersi fabrikada çalışan arkadaşlarımızın, hepimizin gündemi hâlâ kıdem tazminatı. Kıdem tazminatı hakkında birçok şey söyleniyor. Doğrunun ne olduğunu tam anlayamamakla beraber hükümetin planlarından, getireceği yasadan bizim açımızdan iyi şeyler çıkacağına inanmıyoruz elbette. Fabrikada çoğu arkadaşımız hükümetin 15 Temmuz darbe girişimini ve OHAL'i fırsat bilip kıdem tazminatına dokunacağını düşünüyor. Ayrıca bireysel emeklilik soygunu yasasını da meclisten geçirmeye çalışacaklarını düşünüyoruz.
AKP sempatizanı işçi arkadaşlarımız bile önce birkaç gün ne olduğunu anlayamadı. Ama sonuçta gün geçtikçe onlar da “olan bize olacak” demeye başladı. Bu darbe girişiminin ardından AKP'si CHP'si bir oldular, el ele sözde “demokrasi” lafları ediyorlar. İşçiler için de bir ortaklık var aslında, bu darbe girişiminin ardından kimi desteklerse desteklesin işçiler endişeli, mutsuz. Herkes “ne olacak şimdi” diye soruyor. OHAL vesilesiyle hükümet tüm işçilerin üzerine korku salıyor. İşçilerde de “sesimizi yükseltmeyelim, ne olur ne olmaz” kaygısı hakim. Diğer taraftan “işlerinden olanların yerine yenileri alınacak, bize de bir şey düşer mi” beklentisi var bazılarında. Ama aynı zamanda o beklenti içinde olanlar “bize gelene kadar dolar oralar” diyor.
Yani şu günlerde bütün işçilerin kafası çok karışık. Neye inanacağını, neye güveneceğini şaşırmış durumdalar. Çok büyük olaylar tabii bu yaşananlar. O nedenle anlayabilmek, taşları yerli yerine oturtabilmek için biraz zaman lazım tabii. Ama umutsuzluğa kapılmaya da gerek yok. Çünkü bizim karşımızdaki güçler birbirleriyle kavga ediyor. Böyle durumlarda bir ihtimal filler tepinir, çimenler ezilir. Yani bunların kavgasını oturup seyredersek kaybeden biz oluruz. Ama bir ihtimal daha var. Darbe girişimi sırasında yönetime el koyulduklarını söylüyorlardı ya, işte o işi biz işçi sınıfı olarak yaparsak o ihtimal gerçek olacak. Bu da zaman istiyor ama olacak.
Çorlu Silver'den bir işçi
Has Kauçuk’ta çalışma koşulları
İstanbul Tuzla Organize Sanayi’de Has Kauçuk’ta çalışıyorum. Çalıştığım fabrikada belediyenin parklarına kauçuk zemin üretiyoruz. Pres makinelerinin aşırı sıcaklığından dolayı ellerimiz ve kollarımızda yanıklar meydana geldi. Üretimde bizlere kendimizi korumak için herhangi bir koruma malzemesi verilmiyor. Fabrikada makinelerin sıcaklığından dolayı nefes bile alamıyoruz.
Üretim için o kadar pres makinesi alan işveren, işçilerin rahat çalışması için havalandırma almıyor. Yemek molasına kadar o kadar yoğun çalışmamız sonrası ne yazık ki iyi yemekler de çıkmıyor. Fabrika şu an iki vardiya çalışıyor ve patron üç vardiyaya çıkarmaya çalışıyor. Üretimi daha fazla arttırmak için elinden geleni yapmaya çalışan patron ne iş güvenliği için, ne de çalışma koşullarımızın iyileşmesi için aynı gayreti gösteriyor. Bu durumu düzeltmek için tabii ki de patrondan bir şey beklemek yanılgı olur, o hâlde elimizden gelen şeyi yapmalıyız yani önce birliğimizi sağlamalı sonra taleplerimizi birliğimize güvenerek gerçekleştirmek için her şeyi yapmalıyız. Aksi hâlde çalışma koşullarımız her geçen gün şimdikinden daha kötüye gidecektir. Çalışma koşullarımızı düzeltmek için tek çare birlik olmak.
İstanbul Tuzla Has Kauçuk’tan bir işçi
Bütün sorunların çözümü işçilerin birliğidir
Merhaba ben Antalya Organize Sanayi’de çalışan bir işçiyim. Çalıştığım mermer fabrikasında bulunduğum bölümde ben ve diğer işçiler yaptığımız işten dolayı güneş altında ağır koşullarda çalışıyoruz. Her fabrikada uygulanan yemek molası ve çay molaları bizde kısıtlanarak uygulanıyor. Bir saatlik yemek molasını yarım saat, 10 dakikalık çay molalarını işimize devam ederek yapıyoruz. Yaptığımız işten dolayı dinlenmemiz gerekirken dinlenmeden sekiz saat boyunca hiç durmaksızın çalışıyoruz. Fabrikada herhangi bir iş kazası durumunda her an orda bulunması gereken doktor haftada bir defa gelip işçileri hiç görmeden sadece ustabaşıyla bize daha dikkatli olmamızı söyleyip gidiyor. Bunun yanında iş güvenliğimizi sağlamamakla beraber küçük ve pis yerlerde yemeklerimizi yiyip aynı şekilde üstümüzü değiştiriyoruz. İş güvenliği ve iş sağlığımız olmadan asgari ücrete çalışıyoruz. Yeri geldiğinde bir arkadaşımız izinli olduğu zaman az insan çalıştığımız için başka bir arkadaşımız fazladan mesai yapıyor. Bütün bu sorunların çözümü biz işçilerin beraber mücadele etmemizdir. Bunun da tek çözümü kendi birliğimizi sağlayacak olan sendikalarımızdır. Biz sendikalaşmadan ve birlik olmadan benim çalıştığım fabrikada da hangi sektörden olursa olsun diğer fabrikalarda da bu baskıları, sorunları çözemeyiz. Biz işçiler olarak şu taleplerin altında birleşmeliyiz; asgari ücret değil ürettiğimizin karşılığı hak ettiğimiz ücreti istiyoruz! Zorunlu fazla mesai istemiyoruz! Bir başka gün daha kısa mesai yapmak değil, toplu mesai yaptığımız zaman fazla mesai ücretimizi istiyoruz! Fabrikada her gün doktor ve iş güvenliği uzmanı bulunmasını istiyoruz!
Antalya'dan bir mermer işçisi
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2016 tarihli 82. sayısında yayınlanmıştır.