AKP iktidarı işçiye karın tokluğunu çok görüyor
Geçtiğimiz yıl AKP'nin seçim vaadi olarak 1.300 liraya yükselen asgari ücret, açlık sınırını geçemediği gibi yıl içinde hem iğneden ipliğe yapılan zamlarla (özellikle mutfak masrafları ayda %1,38 arttı) hem de gelir vergisi dolayısıyla eriyip gitmişti. Türk lirasının değer kaybetmesini de buna eklediğimizde yıl başında 445 dolar olan asgari ücret sene başında 2,92 olan doların 3,45'e dayandığı bugün itibariyle 376 dolara gerilemiş durumda.
İşçinin “realitesi”
2017 yılında asgari ücretin ne olacağı tartışılırken Türk-İş, Ekim ayı itibariyle 4 kişilik ailenin açlık sınırını 1.405 lira, yoksulluk sınırını ise 4.578 lira olarak açıkladı. Bir kişinin geçim maliyeti ise aylık 1.738 lira olarak belirlendi. Türk-İş bu sonuçlara bağımsız şekilde pazarlarda ve marketlerde yaptığı fiyat araştırmaları sonucunda ulaştığını açıkladı. Bu rakamlar ortada iken Türk-İş'in asgari ücretin 1.600 lira olması talebine Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi "istemenin sonu yok" diyerek karşı çıktı ve "ekonominin realitelerini de unutmamak lazım" dedi.
İşçinin emekçinin yukarıda rakamları ile ortaya koyduğumuz realiteleri unutması mümkün değil. Bırakın ayın sonunu getirmeyi, maaşını alır almaz kredi kartı, banka kredisi, eşten dosttan alınmış borçlar derken elinde bir şey kalmadığını gören işçinin unutmak ne demek, uyuması bile kolay değil. Ama Zeybekçi 1.600 liralık asgari ücret talebini bile işçiye çok görüyor. Buna karşılık hükümet cephesi 1.350 liralardan bahsediyor. Yani işçiye karın tokluğunu bile çok görüyorlar. Burjuva basını ise 1.400 lirada buluşulur diyerek işçiye açlık sınırının altında kalan asgari ücret ödenmesini meşrulaştırma gayreti içinde.
Patronların kârları azami, işçilerin ücreti asgari
İşçiye ücret asgari, peki ya şirketlerin kârları? Basından birkaç manşeti buraya aktaralım: "Otomotiv sektörü yıl sonuna kadar rekor bekliyor", "Koç Holding 9 ayda 2,4 milyar lira kâr etti", "Gayrimenkul sektörü Arap müşterilerle rekor kıracak"...
Asgari ücret tartışması ekonominin durumu ile ilgili bir tartışma değildir. Sermayenin işçiyi ne kadar sömüreceği ile ilgili bir tartışmadır. İşçinin daha az sömürülme ve hiç değilse tok karnına ve ailesini aç bırakmayacak kadar ücretle çalışma hakkına hiçbir söz söylenemez. İşçi için 1.600 lira bile sefalet demektir. Sırf mutfak masrafının 1.400 lira olduğu bir ortamda kirası, elektriği, suyu, doğalgazı, kömürü, ulaşımı, çocukların eğitim masrafları, sağlık harcamaları ile DİSK'in talep ettiği 2.000 lira bile geçinmek için yetersiz kalır.
İstemek yetmez, hakkımızı almak için örgütlenelim!
Kâr ederken işçiyle paylaşmayan, kriz zamanı yükü işçinin sırtına yükleyen sermaye ve onun iktidarı olan AKP'nin gerçek yüzü iyi görülmelidir. İşçi sanki hak etmediği bir şey istiyormuş havası yaratan iktidar, mesele sermayenin çıkarları olunca şirketlerin istedikleri desteği vermekten, vergi indirimleri yapmaktan, yeni ihaleleri peşkeş çekmekten geri durmuyor.
İşçi ve emekçi kimseden bir şey dilenmiyor. Çalışıyor, alınteri döküyor, patronlara milyarlar kazandırıyor ve hakkı olanın pek azını istiyor. Bu yüzden "istemenin sonu yok" diyerek bizi hor görenlere cevabımızı, hakkımız olanı almak için örgütlenerek ve mücadele ederek vermeliyiz!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Aralık 2016 tarihli 86. sayısında yayınlanmıştır.