DİP Rusya’da yapılan konferansa telekonferans yöntemiyle katıldı

Rusya’nın San Petersburg (eski Leningrad) kentinde düzenlenen “Bir Yüzyıllık Barış Arayışı, 1914-2015” başlıklı konferansa Devrimci İşçi Partisi de telekonferans yöntemiyle katıldı. Partiyi genel başkan Sungur Savran’ın yanı sıra Devrimci Marksizm dergisinin Yayın Kurulu üyeleri olarak İstanbul’dan Kurtar Tanyılmaz ve Samsun’dan Özgür Öztürk temsil etti.

Konferans, bünyesinde Marksist aydınları toplayan bir kamu kurumu olan Plehanof Evi ile sosyalist ve komünist gençlik örgütleri tarafından birlikte yeni kurulan Rusya Ulusal Kütüphanesi Tartışma Platformu’nun gelecekte düzenlemeyi tasarladığı konferans dizisinin açılış ayağı idi. Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünü yaşadığımız bu dönemde, Ukrayna’daki sert çelişkilerin emperyalist Batı ile Rusya arasında bir savaş olasılığını gündeme taşımasının da katkısıyla konu savaş ve barış sorunları çevresinde düzenlenmişti. Toplantıda Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın derslerinden hareket edilmesi öngörülmüştü.  Esas amaç ise bugün Ukrayna’da yaşanan krizi anlamaktı. Ukrayna krizi AB’nin genişleme politikasının doğrudan sonucu olarak patlak verdiğinden bu politika çerçevesinde Ukrayna’nın yanı sıra Türkiye’nin durumu da gündeme alınmıştı.

Konferansın açılış konuşmasını Almanya’dan bir “Barış Araştırmaları” uzmanı olan Profesör E. Jahn yaptı. Bütünüyle pasifist bir yaklaşımı sergilediği konuşmasında Jahn, Ukrayna sorununu “Brüksel ile Moskova arasındaki rekabete” ve Ukrayna’nın tarihi olarak Doğu ile Batı arasında yaşadığı kültürel farklara bağladı. Çözüm önerisi ise, NATO-Rusya Konseyi’nin canlandırılması ve Avrupa’nın batısında Cebelitarık’tan Asya’nın doğusunda Vladivostok’a kadar bir ortak ekonomik alan kurulması, yani Rusya’nın da emperyalist sisteme bütünüyle entegre edilmesiydi.

Jahn’dan sonra sözü alan Rus konuşmacılardan ilki olan Kriçkof Rusya ulusalcı düşüncesinde çok güçlü olan “devlet merkezli” bir perspektifle, savaşın insanlık tarihi kadar eski olduğunu, barış hareketlerinin hiçbir zaman etkili olmadığını, barışın ancak devletler arasında bir güç dengesi bulunduğu zaman sağlanabildiğini savundu. Onun ardından Sergey Şarakşanne sosyalizmin şiddete başvurmasının her zaman şiddetin kendisini bir amaç haline getireceği fikrini öne sürdü. Vladimir Pantin ise daha ziyade DAİŞ’in (IŞİD) nasıl ABD’nin 2003’te başlattığı Irak savaşının ürünü olduğunu izah etti, ana tartışmaya katılmadı.

Marksist fikirleri savunan kardeş partimiz EEK’in sözcüsü Savas Mihail ile DİP sözcüleri oldular. Savas Mihail, bugünkü durumun dünya çapında 2008’den bu yana yaşanmakta olan büyük ekonomik krizden bağımsız olarak düşünülemeyeceğini, Ukrayna sorununun Brüksel ile Moskova arasında bir çelişki olarak ele alınmayacağını, ABD’nin baş aktör olduğunu, meselenin NATO’nun genişleme atağının bir ürünü olduğunu, bu ülkede faşizmin güçlenmekte olduğunun Batı’nın liberalleri tarafından görmezlikten gelindiğini, dünya krizinin AB’yi çok sert biçimde vurduğunu, Yunanistan’ın bütün bu çelişkilerin merkezinde yer aldığını belirtti ve çözümün Avrupa’nın batısında Lizbon’dan Asya’nın doğusunda Vladivostok’a kadar sosyalist bir federasyon olduğunu savundu.

DİP sözcüleri arasında ilk sözü alan Sungur Savran ise Ukrayna konusunun gerçek temelinin ancak dünya durumunun bir bütün olarak kavranmasıyla doğru anlaşılabileceğini, bugün sınıflar arası mücadeleyi 2008’de başlayan Üçüncü Büyük Depresyon’un, savaş ve barış meselelerini ise eski bürokratik işçi devletlerinin çöküşünden bu yana ABD’nin AB’nin desteğiyle Rusya’ya ve Çin’e karşı uyguladığı çifte yalıtma ve kuşatma politikasının belirlediğini ileri sürdü. Meseleyi AB ile Rusya arasında bir çekişme olarak görmenin dönemin gereklerine hiç cevap vermediğini, Ukrayna’dan Ortadoğu’ya ve Afrika’da Nijerya’ya kadar devasa bir girdabın dünyayı felakete doğru sürüklemekte olduğunu, buna ancak proleter enternasyonalizmine yaslanan bir uluslararası sosyalist hareketin yanıt verebileceğini, buna “gerçekçi değil” diye burun kıvıranların ABD ısrarla Rusya’yı kuşatmaya çalışırken NATO-Rusya Konseyi’nin canlandırılmasını savunmalarının daha da gerçeğe aykırı olduğunu belirtti.

Salonda yapılan çeşitli tartışmalardan sonra söz alan Özgür Öztürk, Kriçkof’un insanlığın binlerce yıldır savaştığı görüşünü eleştirdi, bu yaklaşımın günümüz sorunlarının kavranmasını engellediğini belirtti. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın “insanlığın ezeli savaş eğilimi” ile anlaşılamayacağının altını çizen Öztürk, bu savaşların emperyalist sermayenin yayılmacı mantığından ve dünyanın çeşitli emperyalist güçler arasında paylaşılması mücadelesinden doğduğuna işaret ederek bugün bu eğilimlerin Sovyetler Birliği’nin ve diğerlerinin çöküşü sonrasında yeniden canlanmış olduğunu hatırlattı. Dolayısıyla, savaşa karşı durmak isteyenin bugün kapitalist emperyalizme karşı mücadele etmesi gerektiğini güçlü biçimde ifade etmiş oldu. Ayrıca Jahn’ın görüşlerini de eleştirerek, barışçıl bir kapitalist dünya düzeninin mümkün olmadığını vurguladı.

Kurtar Tanyılmaz ise toplantının gündeminde Ukrayna ile bir karşılaştırma amacıyla AB’nin genişleme politikası çerçevesinde Türkiye’nin konumuna da yer verildiğini hatırlatarak bu konuya değineceğini belirtti. Tanyılmaz önce AB’nin bir barış, demokrasi ve sosyal haklar cenneti olarak değil, bölünmüş Avrupa sermayelerinin güçlü bir odak oluşturma ihtiyacına karşılık verebilmek için inşa edildiğini vurguladı. AB’nin Türkiye konusunda hep bir ikircikli tavır benimsemiş olduğuna işaret ettikten sonra Türkiye’den esas istenenin Avrupa burjuvazisinin gayet soğukkanlı olarak değerlendirilen çıkarlarına uygun olduğunun altını çizdi. Türkiye’nin AB sermayesi için esas olarak ucuz işgücüne dayanan bir üretim ve ihracat platformu ve Ortadoğu’ya, Kafkaslara ve Orta Asya’ya açılmak için bir sıçrama tahtası olarak anlam ifade ettiğini belirtti. Ama en çarpıcı olarak, George Soros’un benzetmesi temelinde Türkiye’nin AB için “ana ihraç ürünü”nün NATO’nun ikinci büyük ordusu olan silahlı kuvvetleri olduğunu, AB içinde Türkiye’nin üyeliğine taraftar olan akımın tam da AB’nin askeri bir güce kavuşmadan harcındaki emperyalist politikayı izleyemeyeceğinin farkında olan kadrolar olduğunu dile getirdi.

Konferansta DİP militanlarının ve dostlarının gerek 2014 eğitim kampından, gerekse Aralık 2014’te İstanbul’da Berlin Duvarı’nın çöküşünün 25. yıldönümü vesilesiyle DİP’in düzenlediği “Sosyalizm Yeniden Ayağa Kalkacak!” toplantısından tanıdıkları Ukrayna devrimci Marksist örgütü Akıntıya Karşı sözcülerinden Yuri Şakhin de söz alarak Ukrayna krizinin çeşitli düzeylerdeki çelişkilerin somut bir bileşimi olduğunu izah etti. Şakhin ayrıca Türkiye ve Yunanistan’daki dostlarına ve arkadaşlarına da devrimci selamlarını iletti.

Konferans Rus düzenleyicilerin yapılan tartışmaları özetlemesiyle son buldu.