Yeni bir evre: DAİŞ eyleminin amacı Türkiye halkını kazanmak

DAİŞ’in yılbaşı gecesi İstanbul’da Reina adlı gece kulübünde gerçekleştirdiği katliam hakkında doğru yanlış söylenmedik şey kalmadı. Ama kimse bunun DAİŞ’in Türkiye’deki eylem ve katliamlarında yeni bir evre olduğunu fark etmedi. DAİŞ’in eylemleri çeşitli evrelerde değişik işlevler taşıdı. Bir ilk aşamada (en tipik örneği Reyhanlı 2013) Türkiye içinden kendisine verilen desteğin durdurulması ihtimaline karşı uyarıda bulundu. Bu amaca yönelik eylemler yeni amaçlar devreye girdikten sonra da devam edecekti. İkinci aşamada, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra düzenlediği bombalı saldırılardan (özellikle 20 Temmuz Suruç ve 10 Ekim Ankara katliamları) itibaren HDP’nin, solun ve sendikaların eylemlerinin etrafını boşaltmaya girişti. 20 Ağustos 2016’da Gaziantep’te bir sokak düğününde çoluk çocuk 59 insanı katleden eylem ise bir bütün olarak Kürt halkına nefret kusma örneğiydi. Bu ikinci aşama devam ederken 2016 başından itibaren DAİŞ ilk evrenin amacını yeni bir hedefle birleştiriyor, turizm ortamlarına saldırmaya başlıyordu: Sultanahmet (Ocak 2016), Beyoğlu (Mart 2016), Atatürk Havalimanı (Haziran 2016). Bu da üçüncü aşamaydı.

Bütün bu eylemlerin yanında DAİŞ elbette Suriye ve Irak’ta sürdürdüğü savaşa muharip devşirmek için olsun, Türkiye’nin içinde kendisine biat eden militan çevreler oluşturmak için olsun yoğun propaganda faaliyeti gösteriyordu. Bunun sonucunda bazı şehirlerde (Gaziantep, Konya, Ankara) ciddi DAİŞ sempatizan ağları oluştuğu, DAİŞ’in varlık gösterdiği il sayısının ise 70’e ulaştığı resmi raporlarda bile yer aldı.

Ama ne bombalı eylemleri, ne de bu propaganda ve devşirme faaliyetlerini, 1 Ocak Reina eyleminin karakteriyle karıştırmak mümkündür. Şunu unutmamak gerekir: Reina, Gaziantep katliamının hemen ardından Ağustos 2016’da başlatılan Fırat Kalkanı operasyonu dönemindeki tek büyük eylemdir. O zaman sormamız gerekiyor: DAİŞ neden bütün bu dönem boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri’yle savaşırken Türkiye’de eylem yapmamıştır da şimdi yılbaşı gibi özel bir dönemde yapıyor?

Diyanet ve Cübbeli yapar da…

DAİŞ’in Türkiye’de İslamcı çevrelerin yılbaşı karşısındaki “milli geleneklere, hatta dinimize aykırı” propagandasının doruğa çıkacağını son birkaç yıldır yaşanan somut gelişmelerden dolayı öngörebileceği tartışmasız bir gerçektir. Cübbeli’nin çıkışını, Alperenlerin sanki yılbaşı ile ilişkisi varmış gibi Noel Baba’nın kafasına silah dayadığı müsamereyi, Noel Baba’nın dayak yediği posterleri sizden bizden iyi bilir. Televizyonlarda “DAİŞ Türkiye’yi izliyor mudur?” türü budala sorular bile soruldu, ama siz aldırmayın onlara! Türkiye’yi izlemek bir yana, DAİŞ’in Diyanet İşleri Başkanlığı’na ya da başka kurumlara ajan sızdırmış olması bile mümkündür. Bu durumda Diyanet’in yılbaşı kutlamalarını “gayri meşru” ilan ettiği bir hutbenin 30 Aralık Cuma günü bütün Türkiye camilerinde okunuyor olacağını da önceden biliyor demektir.

Şimdi DAİŞ bütün bu propaganda kampanyasıyla yılbaşına kinlenen Müslüman kitlelere, “gayri meşru” yaşam pratiklerini kendisinin cezalandıracağını ilan etmiştir. Türkiye’deki hoşgörü yokluğu atmosferinde “din düşmanı” uygulamaların hakkından kendisinin gelebileceğini ilan etmiştir. Yani DAİŞ Türkiye’de artık muharip devşirmeye, militan kazanmaya çalışmıyor sadece. DAİŞ Reina eylemiyle Türkiye’de kitleselleşme çabasına girişmiştir! Yeni olan budur işte!

“Dizayn” teorisi

Sözde siyasi analistler ile sözde terör uzmanları, koro halinde bizi DAİŞ’in bir “dizayn” örgütü olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. Bunun için katilin ne kadar profesyonel olduğunu anlatıyorlar. Eldeki veriler (katliamın işleniş şekli, katilin soğukkanlılığı, olay mahallinden ayrılışı, iz bırakmaması vb.) ışığında, katilin yüksek düzeyde ajan eğitimi görmüş olduğunu amatör bir bakış bile kavrayabilir. Bir “uzman” ileri gidip “teröristler kendini patlatır, oysa bu…” diyecek kadar ilkokul çocuklarının bile güleceği bir iddiada bulunabiliyor. Ama “uzmanlarımız” bunu neden yapıyor, neden sanki her şeyi “terörist değil profesyonel” argümanına bağlıyor? Halkı DAİŞ’in “dizayn” örgütü olduğuna ikna edecek yeni bir kanıt bulduklarını sanıyorlar. Bu olsa olsa bir devletin ajanı olabilir! Demek ki, Türkiye üzerinde oynanan büyük oyunun bir parçasıdır katliam! Sadece AKP’lisi değil, laiki, sosyal demokratı, hatta sıfatsız demokratı da böyle düşünüyor.

Bu beyefendiler ve pek az sayıda hanımefendiler DAİŞ’in bu tür eylemlerinin Avrupa’da sık sık yapılmış olduğunu ve kendileri de dâhil hiç kimsenin o eylemlerin faillerini yabancı devlet ajanlığı ile nitelememiş olduğunu pek çabuk unutuyorlar. Fransa’da 9 Ocak 2016 Charlie Hebdo eyleminden 13 Kasım 2015 Paris ve 14 Temmuz 2016 Nice katliamlarına, en son Almanya’da Berlin Noel pazarı katliamına kadar birçok olayda failler silah kullanmış ve daha sonra da kurtulmaya çalışmışlardır. Demek ki “teröristler kendini patlat”mazlarmış! Kimse de patlatmadıkları için onlara devlet ajanı muamelesi yapmazmış! Reina faili kaçtı mı diyorsunuz? Berlin katili de epey bir yol alacak kadar kaçtı! Berlin’den Milano’ya kadar. Bazen profesyoneller de yakalanır.

Biz, mesela İsrail’in DAİŞ’e yardım etmediğini ve bu çerçevede bazı militanlarına ajan eğitimi vermediğini söylemiyoruz. Söylediğimiz, bunun DAİŞ’i otomatikman “dizayn” örgütü yapmayacağıdır. Birçok örgüt ilk yükseliş döneminde belirli devletlerle işbirliği yapar ve onlardan birçok şey öğrenir, sonra kendi yoluna gider. Bunun en çarpıcı örneği Hamas’tır. Bu Filistin örgütü ilk yükseliş döneminde onu FKÖ’ye karşı oynamak isteyen İsrail’in desteğine mazhar olmuştur. Bu, Hamas’ın bir “dizayn” örgütü olduğu anlamına mı gelir? Elbette hayır! Nitekim bugün Hamas kendisine destek olan İsrail’in en radikal Filistinli düşmanıdır!

“Dizayn” kavramı gerçekleri gizler, hakikatin anlaşılmasını engeller. DAİŞ için kullanılan “dizayn” kavramı doğru olsaydı, yani DAİŞ kendi iradesine ve politik programına önem verilmeyecek bir maşa olsaydı, bugün Türkiye’de kitleselleşme yolunda taktikler uygulamaya girişmezdi. Oysa olan budur ve “dizayn” teorisyenleri bu çok önemli gelişmenin anlaşılmasını engellemektedir.

AKP seddini aşma yolunda ilk adım

DAİŞ iki buçuk yıl önce Musul’u ele geçirdiğinde Ahmet Davutoğlu dışişleri bakanı idi. DAİŞ hakkında söylediklerini o aşamada siyasetle ilgilenecek yaşta olanlar kolay kolay unutamaz:

“IŞİD dediğimiz yapı radikal, terörize gibi bir yapı olarak görülebilir. Ama oraya katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır. Oradaki yapı, daha önceki hoşnutsuzluklar öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu.

“Eğer Irak’ta Sünni Araplar dışlanmamış olsaydı böyle bir öfke birikmesi olmazdı. Eğer Beşar Esad’a, ‘Yüzde 12’lik bir etnik yapı ülkeyi yönetmesin bu ülke hepinizin’ dediğimizde dinlenseydi bunlar yaşanmazdı. IŞİD öfkeyle büyüyen bir tehdit ama işin özünü unutmamak lazım.”

Bakan bu sözü üstelik Musul’un düşmesinden altı ay sonra söylüyor. Yani DAİŞ’in Ali kıran, baş kesen karakteri iyice ortaya çıktıktan sonra. Örgüte “terörist” dememek için de “terörize” diyor. Bu kelime “terörün etkisi altında sinmiş” demek. Zavallı profesör!

Neden yapıyor bunları? Çünkü Davutoğlu’nun “stratejik derinlik” konsepti Sünni-İslam dünyasını hegemonya altına almaya dayanıyordu. AKP, bu projeyi bir bütün olarak benimsediğinden DAİŞ her zaman onun kendi ilgi alanına hitap eden bir örgüt oldu.

İşte şimdi AKP’nin liderliğini elde etmek istediği Sünni dünyasının bir bölümüne, Türkiye’ye DAİŞ göz koymuş oluyor! AKP bu tehlikenin farkında mı dersiniz?

DAİŞ bu yeni hedefinde başarılı olacak demiyoruz. Ama daha ilk günden söyledik: DAİŞ bir Suriye-Irak olgusu olarak kalmayacaktır. AKP’nin politikaları sayesinde kapı altından, pencere aralığından, çatıdan DAİŞ Türkiye’ye mutlaka sızacaktır. Ona kapıları açan da oldu. Ama şimdi o kendisi Türkiye’de kitle tabanı elde etme mücadelesine girişmiştir. Bu girişimi hiç de hayalci değildir. Zaten bir ABD kamuoyu yoklama kuruluşunun (Pew Research) 2015 sonlarında yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye yurttaşlarının yüzde 8’i DAİŞ’i olumlu görüyor. Bu, araştırma yapılan 11 İslam ülkesi arasında sadece bir ülkeden (Nijerya) hatırı sayılır derecede, üçünden de (Malezya ve Senegal) bir miktar düşük. (Nijerya’da Boko Haram denen barbar örgüt DAİŞ’e biat etmiştir.) Türkiye’nin onay yüzdesi Ortadoğu ülkelerinin hepsinden yüksek! Üstelik meseleyi Ortadoğu savaşının dinamikleriyle birlikte ele alır, ayrıca Türkiye’nin Suriye’de bir ABD ile, bir Rusya ile kol kola girdiğini düşünürseniz DAİŞ’in bu alandaki potansiyeli küçümsenemez.

Bu potansiyel gelişirse Türkiye’nin koşullarını yepyeni bir ışıkta görmek gerekecektir.

Yeni tehlikeye dikkat!


Bu yazının daha kısa bir versiyonu Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2017 tarihli 87. sayısında yayınlanmıştır.