Sermayenin düzeni, patronların hükümeti
Asgari ücrete gelen zammın gerçek yüzü açığa çıkmaya başladı. Patronlar ağladılar, istediklerini aldılar. Bankalar asgari ücrete zam gelince, işçiyi daha çok borçlandırır daha kolay tahsilât yaparız diyerek ellerini ovuşturuyor. Patronun sigorta prim yüküne, devletin hazinesi yine işçiden emekçiden toplanan vergilerden ayda 100 lira destek çıkıyor. Patron asgari ücretten fazla alan işçilere ücret artışı yapmazsa devletten alacağı 100 liralık destekle kâra bile geçecek. Hükümet, torba yasaya kiralık işçiliği sokup meclis tatile girmeden işçiye son dakika golünü de attı. Özel istihdam büroları, işçi simsarlığından gelecek tatlı kârlar için bayram ediyor. Patronların son hedefi kıdem tazminatının kaldırılıp fona devredilmesi. Kıdem tazminatı kalesi düşerse bütün bir işçi sınıfı kendisini serbest denen piyasanın insafına, daha doğrusu patronların insafsızlığına terk edilmiş bulacak. İşçi sınıfı ayağa kalkıp hakkını almak için bastırmadıkça elindeki avucundaki her şeyi kaybedecek!
Ocak ayı ile birlikte enflasyon şaha kalktı. Toplu taşıma zamları peş peşe gelmeye başladı. Tüm dünyada petrol fiyatları %60 azalırken, dünyanın her yerinde petrol ürünleri ucuzlarken, Türkiye’de 1 Şubat günü itibariyle mazota 6 kuruş zam yapıldı. İşçinin, emekçinin, yoksulun temel besin kaynağı ekmeğe bir ayda %33 zam geldi. İşçinin aldığı asgari ücret zammı da şimdiden eridi gitti. Artık bu kadarı da fazla gelmiş olacak ki Tarım Bakanı Faruk Çelik çıkıp 250 gram ekmeğin fiyatı tüm kârlar dahil 60-65 kuruş olması gerekirken nasıl 1 liraya, 1 lira 25 kuruşa satarsınız diye serzenişte bulundu. “Serbest piyasanın arkasına saklanmayın” dedi. Güzel dedi de serbest piyasanın bir numaralı savunucusu zaten hükümetin kendisi. Ülkede özelleştirmeyle devlet işletmesi bırakmayanlar, Tüpraş’ı, Tekel’i satıp savarken serbest piyasanın arkasına sığınanlar ta kendileriydi. Devlet ekonomiye sadece yandaşlarına ihale vermek için ya da muhaliflerine diz çöktürmek için müdahale ediyor. Çıkıp kameralar karşısına şov yapacağınıza, ekmek fiyatlarını 60 kuruşa sabitlesenize! Fırıncılar odasına da kayyum atasanıza! Halkın ekmeğiyle oynayıp vurgun yapanları da hapse atsanıza! Ama halk ayağa kalkıp da isteklerini dayatmadığı müddetçe yapmazlar, yapmayacaklar da! Çünkü düzen sermaye düzeni, hükümet patron hükümeti.
Gerçekler apaçık ortada. İşçinin emekçinin ekmek mücadelesi artık aynı zamanda bir özgürlük mücadelesi de olmak zorundadır. Hükümetin baskı politikaları arttıkça, savaş yükseldikçe sadece işçinin emekçinin ekmeği küçülmüyor. Canı da gidiyor. Türkün Kürde düşman edilmesinden, Sünni’nin Alevi’yi hor görmesinden sadece ve sadece sermaye ve onun düzeni kazanıyor. Patronlar fazla yiyip içmekten ölüyor. Biz emekçiler çalışırken iş cinayetinde ölüyoruz. Patronlar kendi midelerine kelepçe takıyor, bizim boynumuza pranga geçiriyor. Kendi petrol kavgalarına Türkü ve Kürdüyle emekçi halkı kurban ediyorlar.
Sermayenin düzeni, patronların hükümeti işçiye, emekçiye hiçbir gelecek vaat etmiyor. Bu düzen böyle gitmez. Bu hükümet de ilelebet hüküm süremez. Ama bunun için işçinin emekçinin ekmeğine, hakkına, canına ve geleceğine sahip çıkması, Kürt, Türk, Alevi, Sünni demeden sınıf kardeşine elini uzatması, birlik olması şart. Özgürlük de barış da refah da, olacaksa işçinin emekçinin hükümetiyle olacak. Gelecek güzel günler işçinin emekçinin düzeninde yaşanacak!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Şubat 2016 tarihli 76. sayısında yayınlanmıştır.