Sarı Yelekliler: Halk isyanı “zenginlerin cumhurbaşkanı”nı yere serdi!
Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketi, işçi ve emekçilerin gücünün birleştiğinde nasıl da karşı konulamaz bir sel olacağını ele güne ve bütün dünyaya kanıtlamış bulunuyor. Bu hareket, yatırım bankacılığından Fransa’nın başına meteor hızıyla yükselen, sonra da burjuvazinin kasasını doldururken Fransa işçi sınıfının ve emekçilerinin geçmişte kazanılmış nesi var nesi yok silip süpürmeye girişen kibirli ve küstah bir cumhurbaşkanına en fazla bir ay içinde çok büyük bir yenilgi yaşattı. Dahası, Avrupa’nın genel sınıflar mücadelesinin dengelerini değiştirdi, dünya çapında birçok ülkenin işçi ve emekçileri üzerinde ciddi etkiler bıraktı.
Fransa, burjuvazinin 1970’li yıllarda başlayan uzun krizde işçi sınıfının geçmişte elde ettiği mevzileri ve kazanımları bir türlü parçalayamadığı ülkelerden biriydi. Fransa ile birlikte Avrupa emperyalist kapitalizminin iki önder ülkesinden biri olan Almanya’da bu iş 21. yüzyılın ilk on yılı içinde, hem de sosyal demokratların eliyle önemli ölçüde gerçekleşmişti. Ama Fransa’da burjuva hükümetlerinin 1995’te ve 2007-2012 arasında Sarkozy döneminde düzenlediği saldırılar, işçi sınıfının, zayıflamış olsa da sendika hareketini de harekete geçirerek verdiği mücadelelerle püskürtülmüştü.
Bir önceki cumhurbaşkanı sözde “sosyalist” Hollande döneminin (2012-2017) son yılında gündeme getirilen İş Yasası’nda değişiklikler büyük bir taarruzdu. Buna karşılık Fransa işçi sınıfı başka katmanların da katılımıyla, 2016 baharında devasa bir sosyal hareket başlattı. Aydınlar ve öğrenciler de “Nuit debout” (“Geceleri ayakta”) adıyla, bizdeki Gezi deneyimi gibi eylemlerle buna destek oldu. Fransa o günden beri aralıklarla büyük mücadelelerle sarsılıyor.
Hükümet yasa değişikliklerini meclisten geçiremedi ama anayasanın gerici bir hükmünden yararlanarak idari yöntemlerle yasalaştırdı. Yani 2016’da maç kitle hareketi için “galip sayılır bu yolda mağlup” denecek biçimde sona ermişti.
“Zenginlerin cumhurbaşkanı”na sınıf tepkisi
Ama 2017’de şimdiki cumhurbaşkanı Macron’un seçilişiyle dengeler değişti. Macron burjuvazinin büyük desteğiyle işçi-emekçi sınıflara karşı cepheden hücuma geçti. Sadece bir buçuk yıl içinde, İş Yasası’nda yeni değişiklikler kabul edildi. Çok önemli ve başarılı devlet demiryolu şirketi SNCF’nin özelleştirilmesinin yolu açıldı, işçilerinin hakları tırpanlandı. Üniversitelerin paralı hale getirilmesinin ilk adımı atıldı. Emeklilik haklarının budanması için hazırlıklar tamamlandı. Servet vergisi kaldırıldı. “Karbon vergisi” adı altında benzin pahalılaştırılarak ekolojik krizin faturası da halka havale edildi.
İşte Sarı Yelekliler hareketi bu son önleme tepki olarak başladı. Dev metropollerin çevresindeki uydukentlerde, küçük taşra şehirlerinde, kırsal Fransa’da ucu ucuna yaşayan, ama o bölgelerde kamu taşımacılığı olmadığından, hayatını sürdürmek için otomobil kullanmaya mecbur olan esnaf, zanaatkâr, küçük işyerlerinin ve hizmet sektörünün işçisi, yoksul insanlar ayağa kalktı. İnternetten örgütlendiler, 17 Kasım’dan itibaren eyleme başladılar. Her Cumartesi, Paris zenginlerinin ana merkezlerinden Şanzelize Caddesi’nin altını üstüne getirdiler. Ama bununla kalmadılar. Medya hep bundan söz etti ama aslında bu hareket Paris hareketi değildi. Fransa’nın her yerinde, sol geleneğin olmadığı yerlerde bile, şehir içinde en önemli döner kavşaklarda, şehir çıkışlarında otoyolların ödeme noktalarında trafiği durdurdular, kamyon şöförlerine propaganda yaptılar, kışın soğuğunda günlerce nöbet tuttular. Fransa’nın dörtte üçü de onları destekledi.
Paris’te yaşanan şiddet kimsenin kafasını karıştırmamalı. Halk kendini polise karşı korumak zorunda kaldı. Düşünsenize, savcılık kendi defalarca açıkladı: Gözaltına alınanların çoğunluğu, 40 yaşlarında, çoluk çocuk ve iş güç sahibi, taşradan gelmiş insanlar. Bunlar mı vandallar, bunlar mı “anarşikler”, bunlar mı “aşırı sağ ve aşırı sol militanlar”?
İlk zafer kazanıldı bile!
İşçi-emekçi öyle mücadele edince kazanır. Hükümet Aralık başından itibaren bozuk düzen ricat etti. Karbon vergisi önce askıya alındı, sonra kaldırıldı. Zafer! Hareket durmadı. Bunun üzerine, asgari ücrete ciddi zam yapıldı, düşük gelirlilere başka olanaklar sağlandı, (hani hakları budanacak olan!) emeklilere yeni haklar tanındı. Bir daha zafer!
Ama ok yaydan çıkmıştı bir kere. Halk kendi gücünü görünce eylem de hızla politik alana taştı. “Macron istifa!” ve “Macron defol!” sözleri meydanları çınlattı. Fransız devriminin sembolleri de halkla birlikte sokaklara çıktı. Halk kendisine hiçbir şekilde fikrinin sorulmadığını ifade etmeye başladı. “Yurttaş girişimiyle referandum” adı altında (Fransızca kısaltmasıyla RIC) yeni bir anayasal kurum tartışılmaya başladı. Mesele RIC’in toplumsal sorunları çözmek için doğru olup olmadığı meselesi değildir. Halk ulusun yeniden kurulmasını istiyor. Halk yönetilmekten bıkmıştır, sesini duyurmak istiyor, yönetmek istiyor. Bu yüzden “ilk zafer” diyoruz.
Türkiye’de işçi-emekçi kitleleri, geri, kaba saba, kendi nezih dünyalarına yabancı bulanlara ya da onlardan şu ya da bu konuda ilericilik sertifikası bekleyenlere ders: Halk mücadele ederek öğrenir! Fransa’yı izleyin. Daha çok ders çıkacak! Emekçi halkın kadınların ezilmesine, ezilen ulusların haklarının savunulmasına (Avrupa söz konusu olunca göç sorununda ilerici bir tutum takınmasına) çok mu önem veriyorsunuz? Mücadelede onlarla omuz omuza verin! Barikata çıkana “sen göç yanlısı mısın?” diye soracağınıza halkı bölene karşı mücadele edin. Bakın neler gelecek onun ardından!
Emekçi halk Avrupa’da dengeleri altüst etti
Avrupa 2019 yılının Mayıs ayı sonunda parlamentosunu seçmek için sandığa gidecek. O parlamento da ilk kez Avrupa Komisyonu başkanını seçecek. Bilindiği gibi Avrupa Birliği (AB) karşıtı, Trump’a ve Putin’e yakın bir ön-faşist hareket son yıllarda hızla yükseliyor. Muhafazakâr ve Hristiyan Demokrat partiler de onlarla rekabet amacıyla sağa kayıyor. Avrupa burjuvazisinin küreselci kanadı ise, AB taraftarı bütün güçleri birleştirerek Mayıs seçimlerinden başarılı çıkmak istiyordu. Bu harekete önderlik için de Macron en iyi adaydı ve zaten çalışmaya başlamıştı bile. Şimdi Macron’un itibarı beş paralık oldu. Mayıs’a kadar toparlanabilmesi çok zor. Daha kendi ülkesinin emekçileriyle başa çıkamayan adama başka Avrupa burjuvaları nasıl güvensinler? Sarı Yelekliler sadece Fransa’yı değil Avrupa’yı da sarstı!
İsyan ve devrim bulaşıcıdır
Paris’te eylemlerin yoğunlaştığı Şanzelize önemli bir moda merkezidir. Tarihin cilvesi çok! Bu sefer de sarı yeleği moda yaptı! Birçok ülkede işçi ve emekçiler sarı yelek giyerek sokağa çıkmaya başladı. Belçika, Hollanda, Almanya derken Arap ülkeleri sıraya girdi. Sarı yelek Lübnan’da görüldü, Tunus’ta “Kızıl Yelek” hareketi oldu. Arap devriminin merkezi Mısır’da ise yasaklandı. Daha yelek giyilmeden İspanya gibi bazı ülkeler emekçiye cömert haklar tanıdı. Türkiye de dâhil Sarı Yelekliler hareketi işçi sınıfı saflarında muazzam sempati ile izleniyor. Bunlar, hareket şimdilik sadece bir halk isyanı iken olan bitenler. Bir devrim olduğunda, hele hele işçi sınıfı iktidara geçtiğinde etkinin ne olacağını varın siz düşünün.
Sarı Yelekliler hareketi meşrudur!
İstibdadın sözcüleri Türkiye’de Sarı Yelekliler hareketine benzer bir eylemin yapılması ihtimaline karşı en ağır ifadelerle saldırdılar, hakaret ettiler, tehdit ettiler. AKP’nin Rabia işareti Mısır diktatörü Muhammed El Sisi’nin yüzlerce İhvan militanını öldürmesinin kınanması anlamına geliyor. Ama Mısır sarı yelek satışını yasaklıyor, AKP ise polise mitinglerde sarı yelek arama görevi veriyor! Farklı istibdad rejimlerinin temsilcileri, kendi aralarında ne kadar anlaşmazlığa düşerlerse düşsünler, işçi-emekçi halka karşı aynı tepkiyi veriyorlar! Sarı Yelekliler yoksulluğa, hayat koşullarının ağırlığına, halkın insan yerine konulmamasına karşı meşru bir harekettir. Ona benzeyen hareketleri yasaklamaya kalkışmak, halkın demokratik protesto hakkını ayaklar altına almaktır. Anlaşılan o ki istibdad her geçen gün derinleşen kriz karşısında işçi sınıfının tepkisinden korkuyor. Ama işçi sınıfı harekete geçtiğinde demokratik haklarını susturamazsınız.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2019 tarihli 112. sayısında yayınlanmıştır.