İstibdad cephesinde çatlaklar derinleşiyor
Türkiye’de oluşturulan baskı rejimi yani istibdad sadece Erdoğan’ın liderliğine dayanmıyor. MHP’nin ve Bahçeli’nin desteği var. Ordu ise Kürt sorunu ve Ortadoğu politikasının kendisine bırakılması karşılığında Erdoğan’a destek vermektedir. İstibdad cephesi baskı ve korku ile iktidarının mutlak ve güçlü olduğunu göstermeye çalışsa da içten içe çelişkilerle boğuşuyor. Gürbüz dış görüntüsünün altında zayıf ve hasta bir iç bünyeye sahip.
TSK ve Bahçeli ile çelişkiler
TSK ve Bahçeli’nin Erdoğan’a verdiği destekte Kürt sorununun üzerine askeri yöntemlerle gidilmesi büyük önem taşıyor. Bu politika sadece PKK hareketinin ezilmesini değil Barzani’nin de baskı altına alınmasını kapsıyor. Erdoğan bu konuda ağırlığını TSK ve MHP’den yana koydu. Bunun sonucunda kendisine pek çok seçimi kazandıran muhafazakâr Kürtlerle arasını açtı. AKP içinden de Kürt bölgesinde İran hâkimiyet kuruyor yaygarası ile Erdoğan ve AKP üzerinde baskısını arttırıyor. Barzani’nin zayıflamasının PKK kanadını güçlendireceği söylemi de etkili olmakta. Yani Kürt meselesinin istibdad cephesinde yarattığı çatlak tamamen kapanmış değil.
Laiklik hassasiyeti
Ancak TSK bünyesinde Erdoğan ve AKP’nin icraatları karşısında ciddi bir laiklik hassasiyetinin olduğu bilinmekte. Bu rahatsızlık Bahçeli ve MHP’nin çeşitli vesilelerle laiklik vurgusu yapmasında, MHP’nin yayın organı mahiyetindeki Ortadoğu gazetesinde Erdoğan’a yönelik açıkça laiklik uyarısı yapan yazılarda görülüyor. Yani TSK’nın laiklik kaygısı MHP aracılığıyla ses buluyor. Bir diğer başlık da harp okullarının kapatılması ve ordu içinde kadrolaşma sorunu.
TSK ve MHP: NATO ile olmuyor, NATO’suz hiç olmuyor
Nihayet dış politikada TSK, Türkiye’yi NATO’dan kopartacak derecede gerilimin yükselmesinden de rahatsız. TSK, S-400 füzeleri için ya da Afrin ve Rojava üzerinde askeri baskı kurmak için ABD ve NATO ile belirli bir gerilime katlanabilir. Ancak Zarrab davası ve Erdoğan’ın özel gündemleri dolayısıyla bir kopuş yaşamaya asla razı gelmeyecektir. MHP saflarından da zaman zaman açıkça su yüzüne çıkan ciddi bir Avrasyacılık eleştirisi vardır. Tüm bunlar önümüzdeki dönemde istibdad cephesinde derin sarsıntılara yol açma potansiyeli olan fay hatları olarak varlığını sürdürmektedir.
AKP içindeki çatlaklar
CHP’nin yanına Akşener’in İyi Partisi’nin gelmesiyle güçlenen Amerikan muhalefeti, AKP içinde de giderek kendini göstermeye başladı. Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu Amerikan muhalefetinin AKP içindeki karşılığıdır. Siyasi pozisyonları Gülen cemaati ile örtüşmektedir. Bu eksende son dönemde ciddi bir kıpırdanma gözlemlenmektedir.
Abdullah Gül’ün Suudi aşkı
Abdullah Gül’ün Eylül ayında Türkiye ile Katar meselesi yüzünden gerilim yaşayan Suudi Arabistan’a gitmesi, Suudi kralının yakın zamanda yaptığı “ılımlı İslam’a dönüyoruz” açıklaması ile bambaşka bir anlam kazanıyor. Suudi Arabistan’ın açılımının ABD ve İsrail çizgisinin bir parçası olduğuna şüphe yok. Ancak Suudiler sadece ılımlı İslam ile ideolojik açılım yapmıyor. Kamışlı’da Suriye petrolleri için yapılan bir toplantıda PYD ve ABD’li yetkililerin yanında Suudiler de masada yerini alıyor. Dahası Suudi Arabistan, Rusya’dan da teknoloji transferini kapsayan bir S-400 füze anlaşması koparmış durumda. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise teknoloji transferi konusunda hâlâ Rusya ile netleşmenin olmadığını söylüyor. Yani Abdullah Gül, sıradan bir ülkeyi değil bölgede siyaseten adeta dört koldan Türkiye’yi kuşatmakta olan bir ülkeyi ziyaret ediyor.
Kerkük çatlağı ve Davutoğlu’nun Amerikan manifestosu
Erdoğan’ın Kerkük ve Barzani politikasına karşı da AKP’nin içi kıpır kıpır. Rahatsızlık büyük. Mesele siyasi olduğu kadar petrol parasıyla da ilgili. AKP içindeki Barzaniciler kadar Kerkük petrollerine bakınca gözlerinde dolar işareti beliren burjuvalar da (Koç Holding’ten İslamcı sermayeye uzanan geniş bir yelpaze söz konusu) hiç memnun değil. Bu rahatsızlığın, suskunluğunu koruyan Berat Albayrak’a kadar uzanacağını tahmin etmek güç değil. İşte tam bu ortamda Ahmet Davutoğlu’nun 10 maddelik manifesto ile Kerkük meselesinde öne çıkması hiç de tesadüf değil. Davutoğlu fikrini belirtmiyor. 10 maddelik bir program sunuyor. Program ABD’nin resmi Kerkük politikasının adeta Türkçe tercümesi niteliğinde.
Erdoğan’ın liderliğini sorgulatan istifa gerilimi
Belediye başkanlarının istifası gündemi de bir başka çatışma alanı. Bu yazı yazıldığı sırada Erdoğan, altı belediye başkanından beşini (İstanbul, Ankara, Bursa, Düzce, Niğde) istifa ettirmeyi başarmıştı. Balıkesir belediye başkanı ise istifa konusundaki kararını belirtmeden açıklamayı 30 Ekim’de yapacağını açıkladı. Sonuçta altıda altı yapsa bile bu sürecin Erdoğan’ın liderliğini sorgulatmış olması önemli. Melih Gökçek’in dışında özellikle Bursa, Balıkesir hattında oluşan direncin arkasında Abdullah Gül’ün olduğu kesin.
Erdoğan ektiklerini biçiyor
Nihayet Ali Babacan’ın Erdoğan’ın karşısına başkan adayı olarak çıkartılma hazırlıkları giderek daha fazla gündemde yer almaya başladı. Hiçbir şekilde muhatapları tarafından yalanlanmaması da önemli. Ali Babacan demek, TÜSİAD ve MÜSİAD’ın ABD ve İsrail bayrağı altında birleşmesi demek. ABD ve İsrail’in icazetiyle Refah Partisi’ni bölerek AKP’yi kuran Erdoğan, şimdi ektiklerini biçiyor.
İstibdad cephesindeki çatlaklar neden önemli?
İstibdadın gücünü ve zayıflıklarını görmek, hürriyet mücadelesinin istikameti açısından önemlidir. İstibdadı olduğundan güçlü gören ve gösterenler halkı umutsuzluğa sürükleyip, denize düşen yılana sarılır misali Amerikan muhalefetine yönlendiriyor. Oysa her şey Türkiye’nin yeniden kurulacağı bir siyasi alt üst oluş sürecine doğru gittiğini gösteriyor. İşçi sınıfı ve emekçi halk istibdadın çelişkilerini ve zayıflığını görmeli, kırk katır mı kırk satır mı ikiliğinden çıkarak zincirsiz bir Kurucu Meclis ile kendi seçeneğini yaratmanın yolunu aramalıdır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2017 tarihli 98. sayısında yayınlanmıştır.