İşçi Partisi gider, Devrimci İşçi Partisi kalır (1): öncü işçilere açık mektup

Yarım yüzyıldır Türkiye solunun başına bela olmuş bir adam var: Doğu Perinçek. Her türlü kirli ittifaka girdi. Amacı her zaman iktidardan bir nebze kendisine de tattırılması oldu. Türkiye’de Kemalizm adı altında gerici bir milliyetçilik yaptı. Uluslararası alanda Çin adına gerektiğinde Sovyetler Birliği’ni düşman ilan etti, gerektiğinde Amerika’ya ve Avrupa’ya çattı. İdeolojisinde Stalin’den ve Mao’dan kuvvetli izler vardır, ama onlar bile hiçbir zaman bu kadar alçalmadılar.

Bu beyefendi, aynen liberal soldaki ruh ikizleri gibi, her kılığa girdi ama Marksizmin yakasından hiç düşmedi: Hep Marksist olduğunu, sosyalist olduğunu, işçi sınıfı yandaşı olduğunu iddia etti. Başında olduğu akım, ilk dergisinin ve bugünkü gazetesinin adıyla hep “Aydınlık” olarak anıldı ama 1980 öncesinde legal olarak örgütlendiği zaman Türkiye İşçi Köylü Partisi adını aldı. 1980 sonrasında ise önce Sosyalist Parti dedi kendine, sonra İşçi Partisi, en sonunda şimdi Vatan Partisi.

Bizim partimizin, Devrimci İşçi Partisi’nin adı ta 1972-73 yıllarında kurulmuş bir hayalden gelir. Ama daha da önemlisi, o hayalin de ardında yatan şudur: Dördüncü Enternasyonal’ci, yani devrimci Marksist gelenekte bu isim uluslararası çapta, çok çeşitli ülkelerde devrimci partilerde yaygın biçimde kullanılır. Kullanılır çünkü tam da devrimci Marksizmi kitleye anlatır: hedef proletarya sosyalizmi, yöntem devrimci. Bu yüzden 2007’de bizim partinin kuruluşu girişim düzeyinde başlatıldığında yaşlısıyla genciyle hepimiz bu ismi büyük bir heyecanla kucakladık. Ama bir sakınca vardı. Aydınlık geleneği Türkiye’de bizim devrimci Marksist olarak andığımız akımdan çok daha eskiden geliyordu; İşçi Partisi ise parti olarak bizden çok daha eskiydi. Bu yüzden işçi sınıfından insanların bir bölümüne sık sık İşçi Partisi değil, Devrimci İşçi Partisi olduğumuzu anlatmak zorunda kalıyorduk.

Sonra, yakın zamanda, Doğu Perinçek ve arkadaşları taslarını taraklarını topladılar, işçi sınıfının yakasından düştüler, milliyetçi bir partiye yakışacak yeni adlarını benimsediler: Vatan Partisi. Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın kemikleri sızlamıştır, 1950’li yıllarda o da bu adla bir parti kurmuştu. Sızlamasına sızlamıştır da, o da kitleye hoş görüneceğim diye böylesine geri bir isim almasaydı! “İşçi”, “emekçi”, “yoksul” ya da hatta “gariban” ne güne duruyordu? Aydınlık hareketi sosyalist geleneği, özellikle de Şefik Hüsnü damarını istismar etmekte ısrarcıdır, ama hatasıyla sevabıyla Doktor’un Perinçek’le yakından uzaktan ilişkisi olamaz!

Şimdi Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek baklayı ağzından çıkardı. Artık Recep Tayyip Erdoğan ile aynı cephededir. Bu açıklama solda bir laf ebeliği başlattı. Alay, hakaret, rahatlama. Tamam, içinizi boşaltın. Ama Perinçek’in artık elini açmış olması Türkiye’de sol hakkında bazı çok asli hakikatleri de tescil etmiş oldu. Bu olayı, magazin ya da dedikodu düzeyinin ötesine geçip bu meseleleri tartışan, bırakın tartışmayı buna doğru küçük bir adım bile atan tek bir çabaya biz şahsen rastlamadık. Varsa ve atladıysak bu çabayı gösterenin emeğini selamlarız. Ama Türkiye solu artık Marksizmin metodunu öylesine yitirdi ki, pek sanmıyoruz böyle bir şey olduğunu.

Atı alan Üsküdar’a, Tayyip Erdoğan’ın yanına geçeli…

Kısa yazacağız, alıntı ve referans yapmadan yazacağız. Ki okunsun. Alıntıların, referansların hepsi Gerçek gazetesinde ve sitesinde, Devrimci Marksizm’in sayfalarında ve sitesinde, bizim kitaplarımızda bulunabilir.

Sola, solun önderlerine, teorisyenlerine bize hiç cevap vermeden kendi kendilerine bir dürüstlük testi uygulamalarını öneriyoruz. Doğu Perinçek ve Vatan Partisi’nin Tayyip Erdoğan ve AKP’nin yanına geçtiğini ne zaman fark ettiler, ne zaman yazdılar, ne zaman propaganda ettiler? “Bize ne?” mi diyorsunuz? Ama Perinçek ile hem de sık sık işbirliği yapan nice sendikacı var. Bunlar bürokrat olabilir ama arkalarında sendikalarının itibarını bu davaya koşuyorlar. Bu sendikacıların, bir yandan sureti haktan görünürken bir yandan Erdoğan’ı destekleyen bir politikacı konusunda uyarılması gerekmez mi? Ayağınızı denk alın denmez mi? Haydi bunu geçelim, çünkü pek azınızın işçi sınıfına önem verdiğini, çoğunuzun kimlik politikası yaptığını biliyoruz. Peki, Perinçek’in etkisinde kalan, onunla diyalog içinde olan, onunla ortak işler yapan birçok aydın, sanatçı, bilim insanı falan var. Onların uyarılmasının hiçbir önemi yok muydu? Aydınlık gazetesini okuyan, (muhalif kanalların azlığı dolayısıyla) Ulusal Kanal’ı izleyen on binlerce insan var. Onları uyarmak gerekmez miydi? Umarız, şimdi “bize ne?” demekten vazgeçmişsinizdir; kendi siyasi hareketinizi biraz daha yakından tanımak için önerdiğimiz dürüstlük testini uygulamaya başlamışsınızdır: Siz Perinçek’in Erdoğan’ın yardakçısı kesildiğini ne zaman fark ettiniz, işçi sınıfını, aydınları, halkı, gençliği ne zaman uyarmaya başladınız?

Biz kendi partimiz adına cevap verelim: 17-25 Aralık operasyonlarının hemen ertesinde, 2014 yılının başında, Türkiye Barolar Birliği başkanı Metin Feyzioğlu Tayyip Erdoğan ile “suçluların karşılıklı affı” pazarlığı için girdiği Dolmabahçe Sarayı’ndan çıkıp televizyon kameralarının karşısında konuşalı beri biz açıkladık: Ergenekon kampı Tayyip Erdoğan’ın yanına geçti dedik! Bunu derhal Aydınlık hareketine bağladık, çünkü “derin devlet” ve kontrgerillanın, yani AKP döneminde Ergenekon adı verilen hareketin bütünsel ve tutarlı olarak avukatlığını yapan tek bir parti vardır: bugünkü Vatan Partisi. Onu mercek altına aldık ve onun da Tayyip Erdoğan’ın yanına geçtiğini kanıtlarıyla ortaya koyduk. Dün kendine “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” süsü verenlerin bugün “Tayyip Erdoğan’ın askerleri” olduğunu ilan ettik. En son seçim kampanyasında bu hareketin açıkça AKP’yi desteklediğini ifade ettiğimiz için Gerçek sitesi yazarı arkadaşlarımız Aydınlık gazetesinin sığ kafalı bir yazarıyla polemik yapmak zorunda bile kaldılar!

Demek ki biz Marksist bir parti olarak görevimizi yaptık, işçi sınıfını ve halkı uyardık, bu bir. Bu çarpıcı saf değiştirme olayını sadece küfür ve dedikodu düzeyinde ele almadık, somut durumun somut analizi temelinde açıkladık, bu iki. Dolayısıyla, Doğu Perinçek’in tam doğru söyler gibi yaptığı anda bile yalan söylemekte olduğunu teşhir etme olanağına sahibiz, bu üç. Son iki noktayı bir arada açıklayalım.

Doğu Perinçek AKP’nin çözüm sürecini terk ettiğini, savaş kampına geçmekle Vatan Partisi’nin yanına geldiğini, artık onun da PKK ve ABD’nin karşısına geçtiğini, kendisinin AKP ile ittifakı bu yüzden savunduğunu iddia ediyor. Bu yazı çerçevesinde PKK ile ABD arasında kurulan bu saçma özdeşlik konusunda uzun bir tartışma açmayacağız. DİP’in bu konuda ne söylediği, emperyalizme nasıl toptan karşı olduğu, Kürt hareketini bu konuda nasıl uyardığı, Gerçek sayfalarında okunabilir. Ama öte yandan böyle bir özdeşlik kurulamayacağının da hep altını çizdik. Bir NATO ülkesinin politikacısının başkalarını ABD müttefiki diye suçlarken on kez düşünmesi gerekiyor. Zaten Perinçek’in yazısı tam da ABD’nin Tayyip Erdoğan’la el ele yürüyeceğinin işaretini verdiği son açıklamalarıyla aynı zamana rastladı. Bkz. http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/abdden-akpye-jet-uyum.)

Bütün bunları unutsak bile, Erdoğan ne zaman "PKK ve ABD’nin karşısına" ve Perinçek’in yanına geçmiştir? Bunun cevabını çocuklar bile verebilir. Daha bu yılın Mart ayında, yani en fazla sekiz ay önce, AKP hükümeti HDP temsilcileriyle, aslında Öcalan’ın görüşlerini aktaran temsilcilerle Dolmabahçe Mutabakatı’nı imzalıyordu. Kürt halkına Haziran seçimlerinden önce sırtını dönmüş, seçimden sonra ise silahını çevirmiştir. Oysa Aydınlık hareketinin AKP’yi desteklemesinin tarihi bir buçuk yıla yaklaşıyor! Demek ki, Perinçek AKP’yi daha PKK ve ABD ile iş yaparken desteklemeye başlamış.

Neden başlamış peki? Devrimci İşçi Partisi buna en baştan çok açık bir yanıt verdi. İlk evrede bütün Ergenekoncular gibi, Doğu Perinçek ve öteki tutuklu arkadaşlarının salıverilmesi için. İkinci evrede Tayyip Erdoğan’ın kendi siyasi kariyerini 17-25 Aralık’ın tahribatından korumak için Gülen cemaatine karşı başlattığı saldırının, son yıllarda derin devleti işgal etmiş olan cemaat polisini bastırarak Perinçek’in de desteklediği eski kontrgerilla kadrolarının, yani Ergenekoncuların eski mevzilerini kazanmasının önünü açacak olması umuduyla. Bu kadar yalın anlatıldı bunlar.

Marksist parti tarafından. İşçi sınıfına önderlik yapabilecek parti tarafından. Aydınlık kadar zararlı bir siyasi hareketi işçi sınıfı nezdinde teşhir edemeyen öteki parti ve hareketlerin işçi sınıfına iktidar yolunu gösterebileceğini düşünmek mümkün değildir. Devrimci İşçi Partisi sınıfa yol gösterebileceğini bir kez daha kanıtlayan tek parti olmuştur.

Öncü işçiler, dikkat!

Öncü işçilere hitap ederek bitiriyoruz. Tam 13 yıldır Tayyip Erdoğan’ın en tutarlı karşıtı olduğunu iddia ederek bütün ilerici enerjinin darbeciliğe, kontrgerillaya, Kürt düşmanlığına kanalize edilmesini savunan bir siyasi parti, şimdi AKP’yi ve Tayyip Erdoğan’ı destekliyor. 13 yıl yalanla uyutmuş oldu herkesi!

Siz sınıf düşmanını saptamayı biliyorsunuz. AKP’nin, özelleştirmelerle, taşeron uygulamasıyla, esneklikle, iş cinayetlerinin faillerine kol kanat gererek, kamu emekçisinin istihdam güvencesine göz dikerek, kıdemi kaldırmayı hedef belleyerek, özel istihdam bürolarıyla her şeyden önce patronun dostu, sizin düşmanınız olduğunu anladınız. Öncülüğünüz, bunu henüz sınıf bilincine ulaşamamış işçi kardeşinize anlatma görevini yüklüyordu size.

Ama kiminiz o sınıf kardeşinize döndünüz ve askeri rejim önerdiniz. Ona döndünüz, Kemal Türkler’in katili kontrgerillayı savundunuz. Ona döndünüz ve tezgâhta yanı başında çile çeken, hâkim sınıfların lanetli ilan ettiği Kürt işçiye karşı düşmanlığı körüklediniz.

Bakın, bütün bu güçlerin, askeri rejimin, kontrgerillanın savunucusu, Kürtlerin düşmanı, şimdi Tayyip Erdoğan’ın, yani sınıf düşmanının ardında. Yani Kürtlerin düşmanı işçinin düşmanıyla kol kola! Burada gerçek bir aydınlık yok mu?

Devrimci İşçi Partisi ise kendine sol ve Marksist diyen o sınıf hainini tek başına yıllardır teşhir ediyor. Sınıfınızı bilin, kardeşler, safa gelin!